Adalet Vekili Abdulhamit Gül’e açık mektubumdur…
Hukuk tahsili görmedim, bundan mütevellit oturup da hukuk üzerine ahkam kesecek değilim…
Lakin…
Otuz yılı aşan meslek hayatım müddetince, 300’den fazla soruşturma ve davaya muhatap olmuş bir gazeteci olarak, izniniz olursa bendenizin de bu son günlerdeki hukuk tartışmasına bir çift sözüm olacak.
Çünkü her düşünen ve düşündüğünü de özgürce ifade etmek isteyen kimse gibi bendeniz de hukuku, en az hava, su ve ekmek gibi olmazsa olmaz gören biriyim.
Tabii ki kanunları eleştirebiliriz.
Tabii ki her mahkeme kararı, adil karar anlamına gelmez.
Yasalara uymakla mükellef olduğumuz gibi mahkeme kararlarına da itiraz hakkına sahibiz.
Geçen hafta Adalet Bakanı Abdulhamit Gül dedi ki, “Kıyamet kopacaksa kopsun, yeter ki adalet yerini bulsun.”
Bu söze yalnızca şapka çıkarılır…
Hani deniyor ya sözün bittiği yer.
Hakikaten de öyle bir kelam…
Fakat eğer bu kelam, kuvveden fiile geçmiyor da sadece lafızda kalıyorsa, kimse kusura bakmasın bu, kelam-ı kibardan öteye geçmez…
Büyük ozan dedi ya…
“Aşık Emrah kuru laf istemez, illa da hüner ister.”
Bakan beyin bu çıkışındaki samimiyetinden şüphem yok.
Çünkü kendisini izlerken hissettim, canı yanmış bir müşteki edasıyla konuşuyordu.
Mahut çevreler her ne kadar bu çıkışı istiskal etmeye çalışsalar da Abdulhamit Bey hakikaten gerçekçiydi ve talebinin arkasında duracak güçlü bir irade sergiliyordu.
“İlla da hukuk”
Sayın Bakan…
Tam da “FETÖ yargısı”ndan kurtulduk, Türk Adalet Sistemi hakiki manada hukukun üstünlüğü üzerine bina edilmiş inancına sarılmışken…
Kusura bakmayınız, ama bu kez de gördük ki, tıpkı FETÖ’cü hakim ve savcıların yaptıklarını taklit eden hakim ve savcılar türemiş.
Kraldan çok kralcılar, eyyamcılığa tur bindirecek kadar da gayretkeşler…
Sayın Bakan…
Sizi şerefim üzerine temin ederim ki meselem şahsi değil…
Bana verilen hapis cezasının ne önemi var, bu ülkede kimler hapis yatmadı ki ben yatsam ne çıkar…
Hakikaten mesele kişisel değil…
Lütfen bir müfettiş gönderiniz ve bendenizi yargılayan mahkemenin hakimini ve verdiği kararı tahkik ettiriniz.
Sayın Bakan…
28 Şubat Süreci’nde de sanıktım.
Asker savcı ve hakimlerden ibaret heyet beni başörtüsü yasaklarına itiraz eden yazılarımdan hatta Palandöken Dağı’nın anlına kazıdıkları yazıyı eleştirdiğimden ötürü Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargıladı.
Ama sizi temin ederim ki orada bile asgari bir hukuk vardı.
Ne acı değil mi?
Hakim duruşmaya çıkmadan zaten kararını vermiş, savcı ise, o dekorun bir unsuru…
Astım, kestim!
Ne yargılandığımızı anladık, ne de mahkeme hakiminin neye dayanarak bize verdiği cezayı öğrenebildik!
Söz yok…
Savunma yok…
İtiraz yok…
Cevap hakkı yok…
“Ben bu mahkemenin hakimiyim, istersem asarım, istersem keserim!”
Vaktiyle FETÖ yargısı da böyle yapıyordu.
İnanmıyorsanız kamere kayıtlarına bakınız…
Her şey vardı o salonda, ama bir tek hukuk ve adalet yoktu…
Sayın Bakan…
Gün gelir tıpkı eski zamanlarda olduğumuz gibi bu fakirliği el birliği ile alt edebilir ve yeniden varlıklı günlere kavuşabiliriz.
Bu hiç de hayal değil…
Ve fakat Sayın Bakan…
Eğer bu ülkede hukuk, mahkemeler, savcılar ve adaleti tesis etmekle mükellef kimseler, keyfi davranmaya başlamışsa inanınız ki işte bu tüm toplumun felaketidir.
Dedim ya Sayın Bakan, ben hukuk tahsili yapmadım…
Ama size sorarım Sayın Bakan, bu şehirde hukuk ayaklar altına alınmış ve tamamen hemşerilik saikiyle yargı kararları çıkıyorsa, siz Adalet Vekili değil de sade bir vatandaş olsaydınız ne düşünürdünüz?
Müşteki diyor ki, “Ben bu gazeteciden davacı değilim.”
Sayın Bakan, dava konusu ise, tamamen şikayete bağlı olan hakaret davası…
Savcı bilenmiş, daha celse başlamadan elinde kılıç kesmeyi bekliyor. Hakim ise, dava konusunun ne olduğuna dair bilgi edinmeden, internetten kes yapıştır kararlarla “sanık suçlu” dedi!
Ama ortada davacı yok…
Hakim, “Olsun; ben ceza vermek istiyorum” dedi ve tam da dediğini yaptı!
Sayın Bakan Abdulhamit Gül…
Siz de hukukçusunuz ve bugün Adalet Vekilisiniz…
Allah rızası için bir müfettiş gönderin ve Erzurum’da olup bitene bakmasını lütfen isteyiniz.
Eğer ben bu iddiamda zerre miskal yanılıyorsam muhterem Bakan, her türlü en ağır cezaya peşinen razıyım.
Hukuk bir toplumun nefes borusu, atan kalbi ve soluyan ciğeridir.
Ama Sayın Bakan, bir savcı ve hakim eliyle bu hayati fonksiyonlar yok edilmek isteniyorsa, beklerim ki tam o noktada siz devreye giresiniz, sadece ve sadece adalet için yumruğunuzu masaya vurasınız…
Dediniz ya…
“Kıyamet kopacaksa kopsun, yeter ki adalet yerini bulsun.”
Muhterem Bakan, bendeniz de tam olarak işte bunu istiyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.