Ahmet Hocam gün, Türk’ün inkişaf günüdür.
Amerika’da kartondan şatoları küle dönen Firavun enikleri, ders almak bir yana, dünyayı zehirlemeye devam ediyor…
Ahmet Hocam gün, Türk’ün inkişaf günüdür.
Yıllar önce, bir ürün reklamında şöyle bir replik vardı:
“Bu Türkler de çok oluyor artık.”
Yine aynı reklamın final sözü de şuydu:
“Evet. Çok oluyoruz.”
O reklamın yayınladığı tarihte Türkiye, ne savunma sanayiinde ne bilişim alanında ne de hızlı ulaşımda bugün ki seviyesinin üçte birinde bile değildi.
Ama perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Ufkun bakır tepsiye benzeyen kırmızılığı güneşin doğuşuna namzetti…
Şafak söküyordu çünkü…
Her doğuş mübarek bir başlangıçtır.
An gelir ki, Siyonizm meftunlarının “Melek Şehri” dedikleri o kartondan tapınakları da kül olur.
Yufka yüreği ile…
Gazze bile onlara acır…
Çünkü: Müslümanın imanı ve merhameti, kininden daha büyük, daha bağışlayıcıdır…
“Müslümanları sadece öldürmekle yetinmeyin onları canlı canlı yakın” diyen sözde bir aktör var.
Onun da tapınağı yandı, ağladı ağladı ve köpekler gibi salya akıttı.
Bir an olsa bile demedi ki “… ben Gazze’de çocukların, kadınların ve masumların ölümüne alkış tutarken yanlış yaptım.”
Tanrı’yı suçladı: Niye beni korumadın diye!
Tabii ki ilahı adaleti bilmiyordu.
Çünkü Tanrı, katillerin müdafi değildir.
…
“Çılgın Türkler” er ya da geç, ayaklarındaki prangalardan kurtulacaktı.
İnsanlık tarihi de dünya tarihi de aynı şeyi kaydetmiş:
Asla esir yaşamayı kabul etmeyen Türkler, en namüsait şartlarda bile devlet kurmayı başarmışlardı.
Bunun mizahı bile var:
“Üç Türk bir araya gelse ve yapacak bir iş bulamasalar devlet kurarlar.”
Bu yüzdendir ki o meşhur söz, hakikatin bihakkın söze dökülmüş halidir:
“Tarihten Türkleri çıkar, geriye tarih kalmaz.”
Şovenizm peşinde değilim.
Tarih, bizi hep çağırıp durmuş…
Türkler, İslam’la müşerref olduktan sonra da Allah’ın lütfu ve nüsreti daima üzerlerinde olmuş.
Çünkü Türkler, İslam’ın hakimi değil, hadimi oldular.
Şerik değil, kul olmayı şereflerin en yücesi olarak gördüler.
Hamdolsun ki, bugün de öyledir.
Kim çatlayacaksa çatlasın, kim “Bu Türkler artık çok olmaya başladı” nakaratını tekrarlayacaksa tekrarlasın…
Değil mi ki, ok yaydan çıktı:
Yeni dönem, Türklerin ve Türkiye’nin şahikasıdır.
…
Kıymetli dostlar…
Bu girizgahı yapmaya kendimi mesul ve memur hissettim.
Şu sebepten ötürü:
Geçen hafta sonu Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu’nun davetlisi olarak bir yemekteydik.
Hani 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü ya, işte o vesileyle Ahmet Hoca da memleketin basın mensuplarını ağırlama nezaketi gösterdi.
Ahmet Hoca, ünü ülke sınırlarını aşan bir bilim insanı, akademisyen…
Sessiz sedasız öyle çaplı işlerin peşinde ki…
Görün bakın çok yakında müjdesini alacağız.
Muazzam bir ekibi daha doğrusu yol arkadaşları var.
Aşı ve ilaç…
Besbelli ki Rektör Bey, devletin ali makamlarından icazet de almış ruhsat da…
Atatürk Üniversitesi çatısı altında, ülkemizi gururlandıracak projeleri yüklenmişler.
Sinelerinde dalga dalga büyüyen iman ve inanç… Dillerinde o dize:
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.”
Yüksünmüyorlar, yorulmuyorlar, mazeret beyan etmiyorlar.
Hoca detay vermediği için biz de, o büyük projelerin muhtevası hakkında bilgi sunamıyoruz.
Ama ayan beyan ortada ki Erzurum, dost olan herkesin “maşallah” diyeceği günlere gebe…
Aşı ve ilaç bir arada olacak.
Hoca, bu kadarının ipucunu verdi şimdilik…
Niye olmasın, bizim neyimiz eksik elden?
Düşünce dünyamıza aşağılık kompleksi zerk eden yılanların hükmü sabun köpüğü gibi eriyor…
Ve…
O tarihi söz, bir kere daha ete kemiğe büründü:
“Bir millet uyanıyor.”
Rabbim cennetiyle ödüllendirsin. Merhum Akif, meseleyi nasıl da kısaca özetlemiş:
“Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!”
Haklısınız muhterem üstadım. Fakat müsterih olunuz.
Türkiye ayağa kalktı.
Yalnızca kendisi için de değil.
Yeniden tüm mazlumlar için artık dipdiri…
Ne büyük bir nimettir ki, onların hak ve hukukları için haykırıyor…
Şanı yüce Allah’a şükürler olsun…
Vatanına hasret ölen Nazım’ın o veciz ifadesiyle “… bıyıkları buz tutan yiğitlerin” şehridir, Erzurum…
Saçaklardan sarkan buza, şelale ve dereleri donduran soğuğa rağmen Erzurum, hep yeni bir sözü olan şehrin adıdır.
Haydi Ahmet Hocam, bir yeni söz söyleyin.
Söyleyin ki, insanı donduranın kış değil, ümitsizlik olduğunu cümle alem işitsin.
Bize; yıllarca hedefe değil de, hedefi gösteren parmağa bakmayı erdemdir diye yutturdular.
Şimdi aşkların vuslat vaktidir.
Adı, Palandöken’in zirvesine kazıldı:
Büyük Türkiye…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.