Arınç, sözünü yine esirgemedi!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Milletvekili seçilmiş ve mazbatasını almış olmasına rağmen, parlamentoya gelerek ant içme fırsatı bulamayan arkadaşlarımız için üzülüyorum. Çünkü onların içeride tutuklu kalması milli iradeye saygısızlıktır" dedi. Arınç,
Erzurum Güncel- TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve RTÜK'ün 2012 yılı bütçeleri üzerinde milletvekillerinin eleştiri ve sorularını yanıtladı. Arınç, Türkiye'nin terörle mücadele ettiğini dile getirerek, “Her gün kan akıyor, örgüt var, örgüt propagandasını yapıyor. Dağa çıkmalar devam ediyor. Bu örgütün kanlı eylemlerini bir zafer gibi görenler var. Bu örgütün içerideki elebaşısını ve şu andaki yöneticilerini gerilla kahramanı, halk ve özgürlük kahramanı olarak görenler var. Bunların propagandaları var” diye konuştu. “Artık Türkiye özgürleşsin be kardeşim, bunlar serbest olsun” diyenler varsa bunu her yerde söylemelerini isteyen Arınç, kendilerinin bu konuşmaları eleştirecek, yok edecek, gözden uzak tutacak bir noktada olmadıklarını bildirdi. “(Basın özgürlüğü yoktur) diyerek, bunun arkasına saklanarak, Hükümetimizi veya beni eleştirmek isteyenler, mert olun samimi olun” diyen Arınç, şöyle devam etti: “Mesela bir arkadaşım diyorsa ki, 'Terörle Mücadele Kanunu'nun şu maddeleri gözden geçirilsin, propaganda artık suç olmaktan çıkartılsın, örgüt adına eylem yapan suç olarak kalsın.' Ben bunu anlayışla karşılayabilirim ama olup olmayacağı konusunda hem Meclisimizin hem de kamuoyunun tepkilerini dikkate alırım. Öyle karabatak bu işe girmenin de alemi yok. Benim sözüm sadece 'basın özgürlüğü yoktur' diye feryat edip arkasındaki gerçeği gizlemek isteyenlere yöneliktir.” “Gazeteci geliyor, kendi özelini konuşuyor” Basın yoluyla işlenen suçlarda çok garip bir durumun olduğunu dile getiren Arınç, “Gazeteci geliyor, sadece kendi özel durumunu konuşuyor. 'Ben şu maddeden mahkum oldum, bu maddeyi suç olmaktan çıkarın' diyor. Kişiye yönelik düzenleme yapamam. Ben genel bir düzenleme yaparım. Sen bundan payını alırsın ya da almazsın, bu benim işim değil” diye konuştu. 'Propagandaya yönelik suçlamalar gözden eçirilmeli' Terörle Mücadele Kanunu'nun 2006 yılında güncelleştirildiğini, o zaman Meclis Başkanı olduğunu belirten Arınç, şunları kaydetti: “Özellikle propaganda suçlarının artışı, bugün için orantısız görülebilir. Propaganda suçlarına verdiğimiz cezalar, bazılarını çok basit olarak görüyorum, bu insanları yollarından da döndürmemiş, pratik bir fayda da sağlamamış. Terör örgütünün eylemlerinin azalması noktasında da bize bir yarar sağlamamış. O zaman propagandaya yönelik, suçlamalara yönelik maddeleri tekrar gözden geçirmeliyiz. Bazılarını suç olmaktan çıkarmalıyız, bazılarının cezalarını hafifletmeliyiz diye düşünüyorum. TCK'daki düzenlemeyi tekrar savunacağım, bunu tekrar Meclise getireceğim. Adalet Bakanı ile müşterek bir çalışmamız var. Hiçbir basın mensubunun gazetecilik mesleğini yaptığından dolayı içeride kalmış olması beni memnun etmez, üzer. Arkadaşlar bundan emin olsunlar. Ama Türkiye bir hukuk devleti, yazılı hukuk uygulanıyorsa, bundan şikayet etmeye hakkımız yok. Biz yasama organıyız, yanlış buluyorsak değiştireceğiz.” Tutuklu milletvekillerinin durumu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, konuşmasında tutuklu milletvekillerinin durumuna da değindi. Arınç, şunları söyledi: “Ben bir siyasetçi ve milletvekili olarak, her şeyi bir kenara bırakarak, şu anda milletvekili seçilmiş olmasına, mazbatasını almış olmasına rağmen, parlamentoya gelerek ant içme fırsatı bulamayan arkadaşlarımız için, görüşlerinin hiçbirini paylaşmadığım halde, üzülüyorum. Çünkü onların içeride tutuklu kalması milli iradeye saygısızlıktır. Milletin seçtiği bir insan, parlamentoya gelir ve yasama görevine başlar. Birincisi, yasama organı olarak biz bunu yapmalıyız. İkincisi, mutlaka yargıda bunu dikkate alarak milletvekili seçilmiş olan, milletvekili sıfatını taşıyan insanları tahliye etmelidir. Bu bir talimat değil. Çünkü milli irade burada seçmiş. 'Milli irade yanlış yapmış'... Sen bunu tartacak noktada değilsin. Sen yargısın, sen işin o tarafına bakmayacaksın. Seçimden önce sorulduğu zaman iki şey söyledim. Bu insanlar mahkemeden, davadan, tutukluktan kurtulmak için aday olmak isteyebilirler. Bu yanlıştır ama içgüdüsel bir davranıştır, herkes böyle bir imkanı kullanabilir. 'Ben niye içeride çürüyeyim kardeşim. Bir an evvel milletvekili olayım çıkayım' diyen bir insana, 'senin kalbin kötü, sen içeride kal' denemez. Bir insan içgüdüsel bir şekilde kendisini cezaevinden kurtarmak isteyebilir. Asıl sorumluluk, onu aday yapan partidedir, asıl sorumluluk onu seçen milletimizdedir. Onu aday yapan parti doğru yaptığına inanıyorsa ve milletimiz de oylarıyla onları seçip parlamentoya göndermişse ağzımızı kapatacağız. Hiçbir şey söylememize gerek yok. Seçilmişlerdir, yerleri parlamentodur. Geleceklerdir, burada görevlerini yapacaklardır. Hiçbir partinin milletvekilleri hakkında da ayrım yapmıyorum. BDP için de söylediğim doğrudur, CHP için de MHP için de... Milletvekili seçilmiş o arkadaşları ben özlüyorum. Parlamentoya gelip ant içmelerini ve görevlerine başlamalarını da arzu ediyorum. Bu tartışılacak konuyu ben kendi görüşüm olarak ifade ettim.” Bülent Arınç, Basın Kanunu'nda basın özgürlüğünü kısıtlayan maddeler üzerinde birlikte çalışmaya hazır olduğunu vurgulayarak, kendi yaptığı çalışmaya katkı istedi. Arınç, gazetecilik kuruluşlarının bu konuda ciddi bir çaba sarf etmediklerini, sadece konuştuklarını dile getirdi. “Fevkalade ağır bir karar” Bülent Arınç, bir insanın bir günden fazla şahsi hürriyetini tahdit edecek bir tedbir kararı almanın “fevkalade ağır bir karar” olacağını belirterek, “Hakimin, elindeki delilleri, kişinin durumunu, dava içerisinde konumunu sık sık dikkate alarak tutukluluk halinin istisnai hale gelmesi için özen göstermesi lazım. Adalet, öç alma mekanizması değildir” dedi. “Bu düşüncem doğrudur, bundan başka bir şey kabul etmiyorum” üslubunu kabul etmenin mümkün olmadığını ifade eden Arınç, bir kurumu tümden yok saymanın, bazı çalışanların yanlış davranışları sebebiyle o kurumu tamamen gözden düşürmenin, o kurumlara haksızlık olacağını kaydetti. Hayatın olağan akışı içerisinde her kurumda, her meslek erbabı içerisinde yanlış yapanların olabileceğini, bu yanlışların o kurumun itibarını zedelemeyecek, zarar getirmeyecek ölçüde kabul edilebileceğini ifade eden Arınç, “Dolayısıyla 'RTÜK denilince yolsuzluk akla geliyor' diye bir genelleme yapılırsa, bundan RTÜK zarar görür ve bu bir haksızlık olur. Evet, bu kurumda belli zamanlarda görev yapmış insanların yanlış davranışları mutlaka olmuştur ancak o kişilerle ilgili kişisel değerlendirme yapmanın, bunları eleştirmenin hatta ithamın karşılığı olabilir ama kurumlar bundan zarar görmemelidir” dedi. Basın özgürlüğü Son yaşanan olaylar sebebiyle Basın Kanunu'nun da eleştirildiğini anımsatan Arınç, “Burada bir haksızlık var. Çünkü bu bir iletişim şurasında paydaşların da iştirakiyle yapılmış bir çalışmaydı. Genellikle yazılı medyayı ilgilendiren konular bu kanunda yer aldı. Şimdi ki çalışmamızla da bunun içerisine internet medyasını, daha çok haber portallarını koyacak bir düzenleme yapacağız” diye konuştu. Arınç, “Basınla ilgili çalışanlarımız, özellikle TMK kapsamında, TCK'nın ilgili maddeleri kapsamında cezaevinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Basın Kanunu'nu bundan dolayı suçlu görmek ve onu aşağılayacak bir ifademiz, doğru olmaz” dedi. Basın özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde de yer aldığını anımsatan Başbakan Yardımcısı Arınç, bu özgürlüğün de sınırsız olmadığının, sınırlanabileceğinin ve yaptırımlara bağlanabileceğinin öngörüldüğünü ifade etti. “Basın özgürlüğü mutlaktır, her isteyen istediğini yapabilir” şeklindeki bir anlayışa kimsenin sahip olmayacağını belirten Arınç, Basın Kanunu'nda gazetecilik mesleğine geniş güvenceler getirildiğini söyledi. Basın Kanunu'nda şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara iki istisna dışında yer verilmediğini hatırlatan Arınç, “Birincisi; düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin hakim kararına uyulmaması durumunda para cezası hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir. Bu, tamamen kişilik haklarıyla ilgilidir. İkincisi; kanuna uygun olarak basılmış eserleri, bunların yayımını, dağıtımını veya satışını önlemek amacıyla tahrip eden veya bozan kişilere verilen para cezaları hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebilmektedir” diye konuştu. Vicdanen konuşuyorum Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: “BDP'li arkadaşımızın verdiği isimler belli. CHP'li arkadaşlarım bir isim söyledi. Ben diğerlerini de biliyorum; Bunlar Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa Balbay veya Tuncay Özkan'dır. Peki iki grup arasındaki bu ayrım neden yapılıyor? Oysa 60 kişiden fazla gazetecinin içeride olduğu ve binlerce gazetecinin hakkında da takibat yapıldığı söyleniyor. Vicdanen konuşuyorum. 'Niçin üzüldüğünüzü ifade etmediniz' dediler. Bu konuyla ilgili çok konuştum ve en sonunda TMK'nın değiştirilip değiştirilmemesi konusunda açıkça teklifte bulunulmasını ve gerekçelerinin tarafımıza bildirilmesini istedim ama burada bir gerçek var; İçeride basın kartı sahibi veya basın kartı sahibi olmayan, mesleğinin karşısında 'gazeteci' yazan bir kısım insanlar bulunmaktadır. Bunların bir kısmı adi suçlardan hükümlü veya tutukludur. İkincisi ve çok büyük grup TMK kapsamında mahkum edilen veya tutuklanan kişilerdir. Üçüncü grupta TCK'daki bazı maddeler nedeniyle haklarında tutuklama kararı olan veya şu anda soruşturma evresinde bulunan tartışmalardır. O zaman meseleye üç boyutlu bakmamız lazım. Biri adi bir suç işlerse, sıfatı gazeteciyse, basın kartı sahibiyse, bunun imtiyazı mı var? Bunu hiç birimiz düşünmüyoruz herhalde. İkinci grup TMK'nın 6, 7 ve diğer maddelerinden hükümlü ve tutuklu bulunanlardır. Üçüncüsü de adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ve bir iki madde dahilinde TCK'da yapılan düzenlemelerden mağdur olan arkadaşlarımız var. Özellikle son 3-4 senedir yani Silivri'deki davaların devamı süresince veya bir takım telefon dinleme kayıtlarının yayınlanmasından sonra veya bir şekilde kamuoyunda bu konuların tartışmaya açılmasıyla 'soruşturmanın gizliliğini ihlal ettin' diye dava açılmıştır, bir kısmı karara bağlanmıştır.” Saydığı suçlardan cezaevlerinde 63 kişinin bulunduğunu söyleyen Arınç, 63 kişiden sadece dördünün basın yoluyla işlenen suçlar arasında sayılabilecek “terör örgütünün propagandasını yapmaktan” dolayı cezaevinde olduğunu söyledi. “Benden beklenmeyecek laflar da ediyorum” Soruşturma evresinde tutuklamaların olabileceğini, talep üzerine tahliye kararlarının verilebileceğini kaydeden Arınç, “Bu konudaki tartışmaların bir kısımında haklılık payı var. Buna ben de zaman zaman katılıyorum. Hatta sıfatımın da ötesinde bir hükümet üyesi olmanın bana yüklediği sorumluluğu da bazen aşarak benden beklenmeyecek laflar da ediyorum ama bunu vicdanen söylüyorum” dedi. Bir insanın bir günden fazla şahsi hürriyetini tahdit edecek bir tedbir kararı almanın “fevkalade ağır bir karar” olduğunu belirten Bülent Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama kanun, yazılı hukuk buna cevaz veriyor. Hayatın akışı içerisinde de tutuklama karalarının verilmesinde bazen zaruret doğuyor. O zaman hakimin, elindeki delilleri, kişinin durumunu, dava içerisinde konumunu sık sık dikkate alarak tutukluluk halinin istisnai hale gelmesi için özen göstermesi lazım. Adalet öç alma mekanizması değildir. Çok güzel ilahi ölçü var; Bunu kendime rehber aldım; Hoşlanmadığınız bir kavim için adaletsizlik yapmayınız. Yani bir insandan, kavimden hoşlanmayabilirsiniz ama o sizi adaletten ayırmasın. Dolayısıyla son açıklamalarım da bu kapsamdadır. Bir arkadaşımın dile getirdiği konu üzerinde 3 ay içerisinde tahliye kararlarının verilmiş olması, bence olumludur ama o bu şahıslarla ilgili değil mahkemenin verdiği kararla ilgilidir. Mahkeme kararında 'tutukluluk süreleri yeterlidir, bu cezaya dönüşmesin, artık bunu sebepleri ortadan kalkmıştır' diyor. Ben de açıkça 'bu karar başka mahkemelere örnek olmalıdır. Onlar da kendi ellerindeki dava dosyasına ve kişilerin durumuna bakarak artık tahliye karaları vermeli' dedim ve sonunda da ilave ettim; 'belki benim bu sözlerimden dolayı hakkımda bir fezleke tanzim edilir, dokunulmazlığımın kaldırılması da istenebilir.' Çünkü ben başkalarının söylediği bir sözü milletvekili sıfatıyla söylüyorum ama ben yargıyı itham ederek söylemiyorum bunu. Yazılı hukukun yanına vicdanımızı da koyarak söylüyorum. Eğer hakkımda bir fezleke gelirse ve yargılanmam da mümkün olursa daha fazlasını söylerim. Çünkü şimdi bazı şeylere dikkat etmek mecburiyetindeyim ama kendimi savunmak durumunda kalırsam, bu uygulamaların sonunda nasıl netice vereceğini, yargının da bundan nasıl olumsuz etkileneceğini bilecekleri şekilde de söylerim. Şu ana kadar bu sözlerimizin de çok dikkate alınmadığını biliyorum. O zaman bu basın mensuplarına bakarak 'Türkiye'de basın özgürlüğü yoktur' demek vicdanen çok doğru bir söz değil. Çünkü siz sadece üç isim söylüyorsunuz. Buradan ayrılan arkadaşımız (BDP'li Nursel Aydoğan) belki 20 isim söyleyecek. Türkiye'de basın mensupları bunlardan ibaret değil. Genelleyici bir tavır içerisinde olmamalıyız ama görüyoruz ki TMK'nın bazı maddeleri sebebiyle burada çoğunlukla bazı kişiler tutuklu ve hükümlüdür. Bazıları 'artık TMK'nın bu maddeleri kalksın artık propaganda suç olmaktan çıksın' diyebilir. Herkes elini vicdanına koymalı ve 'ben bu noktada ne demeliyim' diye düşünmeli. Topu taca atacak vaktimiz yok.” Arınç, bir milletvekilinin konuşmasını anımsatarak, bir bulmacayı iki defa yayınladı gerekçesiyle hiç bir gazetenin kapatılamayacağını, böyle bir hüküm hatırlamadığını varsa öyle bir karar bunu görmek istediğini söyledi.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.