1. HABERLER

  2. SİYASET

  3. Bahçeli'den Teyyo cevabı
Bahçeli'den Teyyo cevabı

Bahçeli'den Teyyo cevabı

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın erken seçim isteyen muhalefeti Erzurum'un palavralarıyla ünlü tarihi kişiliği 'Teyyo Pehlivan'a benzetmesine yanıt verdi.

A+A-

Erzurum Güncel-Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın erken seçim isteyen muhalefeti Erzurum'un palavralarıyla ünlü tarihi kişiliği 'Teyyo Pehlivan'a benzetmesine yanıt verdi. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın erken seçim isteyen muhalefeti Erzurum'un palavralarıyla ünlü tarihi kişiliği 'Teyyo Pehlivan'a benzetmesine yanıt verdi. Bahçeli, "Teyyo Pehlivan benzetmesiyle aslında kendi siyasi duruşunu özetleyen Başbakan'ın, palavra ve yalanla bezenmiş iktidarını örtmeye çalışarak ve başkalarını zan altında bırakarak bir bakıma kendisinin ne olduğunu da gösterdiği açığa çıkmıştır" dedi. Partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Bahçeli, AK Parti ile geçen yılların özetini kriz, kargaşa, kaos, korku, kutuplaşma, kavga, ve karanlıktan oluşan '7-K'lı tahribat zinciri olarak tanımladıklarını ve bunu kamuoyu ile paylaştıklarını söyledi. Konuşmasında demokratik açılıma değinen ve sert bir dille bunu eleştiren Bahçeli, şunları söyledi: "Başbakan Erdoğan'ın ve kadrolarının Türk milleti kavramından duydukları rahatsızlık saklanamayacak bir gerçek olarak kamuoyunun malumudur. 36 olduğunu iddia ettikleri kültürel çeşitliliği bir kimlik sorunu olarak gördükleri aşikardır. Bunların her birini millet bütünlüğünden ayırarak, ayrı dil ve kültür kodları üzerinden azınlık statüsü vermek istedikleri de kendi beyanları ile sabittir. Özellikle 2009 yılı yaz başından itibaren piyasaya sürmeye çalıştıkları açılım adını verdikleri sözde siyasi projenin milletimizde neden olduğu tahrikler ve ayrışma da ortadadır. Bizim bu girişimleri yıkım olarak tanımlamamızın ardındaki düşüncenin sebebi de burada, bu konudaki hassasiyetimizde aranmalıdır. Dikkat edilirse partimiz gerek geçmişten beri, gerekse hükümetin PKK açılımını başlattığı günden bu yana üzerinde en çok durduğu husus hükümetin tahrik ettiği kimliklerin kutuplaşma ve çatışma eğilimini artırdığı yönündedir. Bunun ise, iddia edildiğinin aksine barış ve kardeşlik değil, gerilim ve ayrışmaya neden olacağı, keskinleşmiş kimliklerin kamplaşma ve cepheleşmeye yol açacağı ve sonunda çatışma getireceği bizim için endişe kaynağıdır. Bu çatışma ve husumet vurgusunu her ortamda, her platformda, her zeminde sürekli tekrar ederek bugünlere kadar uyarılarımızı tekrarladığımızı biliyorsunuz. Bölücü emel, tahrik ve hayallerin demokratikleşme kriteri olarak sunulduğu bu süreç içinde, milli hassasiyetlere sahip çıkmayı, milli birliğimizi, kardeşliğimizi savunmayı ayıplanacak, çağdışı ve ilkel bir tepki olarak mahkum etme gayretlerinin arttığını açık yürekle ve sürekli söyledik. Bu vahim gidişatın sonuç alması halinde ortada ne üniter devletin, ne milli devletin, ne Türk milletinin birliğinin kalacağının; böyle devam ederse cumhuriyetle şekillenen temel yapılanma ve kurucu değerler sisteminin bütünüyle ortadan kalkacağının uyarısını yaptık. İç huzur, kardeşlik ve dayanışma ruhunun yara alacağını, tuzaklarla dolu çok sancılı bir döneme doğru girilmekte olduğunu yüksek sesle ifade ettik ve hükümeti tahriklerden uzak durmaya ve terk etmeye davet ettik." Türkiye'nin çeşitli yerlerinde meydana gelen toplumsallaşan mahalle çatışmalarının, kavgaların ve yaşanan gelişmelerin kendilerini haklı çıkardığını belirten Bahçeli, "Hükümet tarafından yıllardır kaşınan kimlikler, millet bütünlüğünden ayrılma eğilimi göstermeye başlamıştır. Yoksulluğun getirdiği iktisadi rekabet ortamının neden olduğu gerilim, kişiler arasında meydana gelen basit asayiş olaylarının bile tetiklediği gruplaşmalar, kız kaçırma, hırsızlık, sataşma, tartışma gibi münferit suç ve kabahatlerin artması, taşlı, sopalı, patlayıcı ve yanıcı maddeli ayaklanma gösterilerine karşı devlet gücünün çaresiz kalması gibi tali etkenler münferit hadiseleri aniden toplum olayı haline getirmeye başlamıştır" diye konuştu. Bahçeli, 26 Kasım 2009'da Çanakkale'nin Bayramiç, 15 Aralık 2009'da Muş'un Bulanık ilçelerinde, 3 Ocak 2010'da Edirne TEM Otoyolu girişinde, 5 Ocak 2010'da Mersin Akdeniz ilçesinde ve 6 Ocak 2010 tarihinde Manisa Selendi ilçesinde yaşanan talihsiz olayların bir kez de bu yönüyle değerlendirilmesini istedi. Bahçeli, "Ne üzücüdür ki, en küçük bir tartışmanın bile hızla kitleselleşerek toplumun birbirine karşı düşmanca davranmasına neden olacak bu tehlikeli vasat hükümetin tahrikleriyle hazır hale getirilmiştir. Bu ne Bayramiçli'nin, ne Bulanıklı'nın, ne Akdenizli'nin ne de Selendili'nin öncelikli suçu ve ayıbıdır. Bu doğrudan doğruya etnik ayrımcılığı misyon belleyen, cahiliye dönemi kabile zihniyetine takılıp kalmış, kimlik kışkırtıcılığı yapan AK Parti hükümetinin ayıbı, suçu ve sorumluluğudur. Milliyetçi Hareket Partisi, hiçbir vatandaşımızın barınma, iskan, iş ve aş arama, eğitim ve sağlık gibi temel hayat ihtiyaçlarının kendi hür iradesi dışında zorlamalara maruz kalmasını ve tercihlerine ipotek konulmasını asla hoş görmez. Ve özellikle bunun, sahip olduğu köken veya mezhep nedeniyle ayrımcılığa uğramasını, baskı ve zorlama görmesini asla kabul etmez" dedi. BAHÇELİ'DEN ÜLKÜCÜ GENÇLİĞE 'SÜKUNET' ÇAĞRISI Konuşmasında ülkücü gençlere de seslenen MHP lideri Bahçeli, şunları söyledi: "İlkesiz ve kimlik bunalımı yaşayan hükümetin milletimize yönelik kimlik tahrikleri toplumsal öfkeyi biriktirmiştir. Başbakan'ın her konuşmasındaki ayrımcı mesajları toplumda derin fay kırıkları oluşturmaya başlamıştır. Yara alan kardeşlik duyguları istismar ve kışkırtmaya açık ve hassas hale gelen toplumun kimlik reflekslerini artırmıştır. Yıllardır birbirine sokularak yaşayan toplum fertleri ayrışma eğilimi göstermeye başlamıştır. Mahalleler, semtler, sokaklar, komşular arasında keskin sınırlar çizilmeye başlanmıştır. Bu gergin ve hassas ortam hepimize yeni ve ayrı bir sorumluluk yüklemektedir. Biz birlikte yaşadığımız beşeri varlığı kökü, kökeni ve mezhebi ne olursa olsun tamamını 'Türk milleti' tanımı içinde kucaklayan bir anlayışın temsilcileriyiz. Hiçbirisinin diğerinden ayrı düşünmemiz, birini diğerine tercih etmemiz asla söz konusu olmayacaktır. Bin yıldır birlikte yaşadıdfdşma ruhunun yara alacağığımız, birlikte değer ürettiğimiz, birlikte sarf ettiğimiz; emeğimizi, alın terimizi, kazancımızı beraberce sağladığımız, vergi vererek, askerlik yaparak, üreterek vatan borcumuzu beraberce paylaştığımız, kız alıp verdiğimiz, askere uğurladığımız, beşiklerini salladığımız, mevlitlerine katıldığımız, birlikte ibadet ettiğimiz, anısını, acısını, sevincini ve gururunu paylaşmaktan kıvanç duyduğumuz, namusunu namus bellediğimiz, arkamızı dönmekten asla çekinmediğimiz, onurlu ve müreffeh bir geleceği de birlikte paylaşmak istediğimiz, komşumuzdan başlayarak, mahallelimizle, hemşehrimizle ve ülkemizdeki bütün vatandaşlarımızı tekraren ifade ediyorum, hepsini ayrım gözetmeksizin kucaklıyoruz. Bu samimi kucaklaşmayı ve beraberlik çağrısını zayıflatacak hiçbir tepkinin partimiz tarafından masum ve haklı bulunması mümkün değildir. Milliyetçi Hareket, tahrikler ne kadar ağır olursa olsun kardeşliğimize zarar verecek girişimlerin karşısında olacak, sokaktan uzak duracak, oynanmak istenen oyunu sabırla ve sükunetle bozacaktır. Temennim hükümetin ve yandaşlarının, iptidai bir körlükle toplumumuzu millet olmanın kapsayıcı ve kucaklayıcılığından kabile kültürünün ilkel ve geri formlarına itmesinin bedelinin ayrışma, kutuplaşma ve çatışma olduğunu artık anlamış olmasıdır. Aksi halde iktidar tarafından fitili ateşlenerek sokaklara bırakılmış ayrışma dinamitlerinin Başbakan tarafından sürekli olarak provokasyon olarak tanımlanması da hükümeti kurtaramayacaktır." Türk toplumunu birbirine düşürecek provokatörü sokakta aramaya gerek olmadığını belirten Bahçeli, "Hükümetin sözde açılım denilen yıkıcı siyaseti, başlı başına tarihi ve toplumsal provokasyondur. Milletimizi 36'ya bölmeye çalışan baş provokatörün kim olduğu da ortadadır. Ben milletimize ilk genel seçime kadar sabır ve sükunet tavsiye ediyorum. Habur'dan AK Parti teşrifatı ile PKK'lı kabul törenlerinin yapılması, Başbakan'ın bitmeyen kimlik arayışlarının ağır tahriklere neden olması, teröristin sokaklarda ayaklanma provaları yapmaya başlaması, bir türlü ulaşamadığınız vaatler ile refah ve güvenlik eksikliği sizleri öfkelendirmiş olabilir. Ama emin olunuz ki, Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Yeter ki birlik ve beraberliğimiz yara almamış olsun. AK Parti zihniyetinin hükümet olmadığı bir Türkiye'de ülkemiz kaybetmeye yüz tutan hasletlerine yeniden kavuşacak, milletimiz kardeşçe yaşamaya devam edecektir" diye konuştu. Konuşmasında Başbakan Erdoğan'ın MHP'nin koalisyon ortağı olduğu dönemdeki ekonomi politikalarını eleştirmesine de yanıt veren Bahçeli, "Başbakan Erdoğan'ın bizim iktidar ortağı olduğumuz yılların ekonomideki bazı olaylarını ısıtıp ısıtıp gündeme getirmesi, bu düşüncelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu açıklıkla göstermektedir. İçinde bulunduğumuz dönemin katlanan sorunlarına çözüm getirmek bir yana, artmasına ve yayılmasına körükle giden AK Parti hükümeti, dünden misaller vererek politikalarındaki kirliliği asla temizlemeyecektir. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere hükümet çevrelerinin ekonominin görünümüyle ilgili aşırı iyimser mesajlarının vatandaşlarımız nezdinde inandırıcılığı ve karddfdşma ruhunun yara alacağışılığı yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir türlü giderilemediği, hayat şartlarının iyileştirilmediği, günlük geçim zorluklarının aşılamadığı ve pahalılığının azaltılamadığı bir ekonomik sistemin başarısından ve istikrarından bahsetmek zaten mümkün değildir. İnsanımızın mutlu ve huzurlu olmadığı, karnını doyurabilmek için bir işe sahip olmaktan uzak olduğu, çalışanların da ücret ve maaşlarındaki reel azalmayla hayatın zorluklarının altında ezildiği bir ortamda iyimser yaklaşımlar hiçbir sorunu kendiliğinden çözemeyecektir" dedi. 'TÜRKİYE EKONOMİSİ DÜNYANIN 17. BÜYÜK EKONOMİSİ DEMEKLE HİÇBİR ŞEY HALLOLMAMAKTADIR' Rakamlarla ekonomide yaşanan sıkıntıya değinen Bahçeli, "TÜİK tarafından yakın bir zamanda açıklanmış olan gelir ve yaşam koşullarıyla ilgili veriler; en yoksul yüzde 20'lik gruba girenlerle, en zengin yüzde 20'lik grupta bulunanlar arasındaki gelir farkının 8,1 kat düzeyinde olduğunu göstermiştir. Nitekim toplam gelirin yüzde 5,8'ini yoksullukla boğuşan 14 milyon vatandaşımız paylaşırken, en zengin 14 milyon insanımızda toplam gelirden yüzde 46,9 oranında pay almıştır. Geliri azalan hane halkının borçları yüzde 8,7 oranında büyümüştür. Bu sürdürülemez olumsuz manzara, ekonomik sorunların her geçen gün daha da kötüleştiğini göstermektedir. Takdir edeceğiniz üzere, maruz kalınan büyük ekonomik krizden sonra, gelir dağılımındaki uçurumun daha da keskinleşmesi, özellikle yoksul kardeşlerimizin toplam gelirden aldığı payın daha da düşmesi söz konusu olacaktır. Böylesine eşitsiz ve adaletsiz bir yapının, huzur ve mutluluk getirmesi doğal olarak mümkün değildir. Gerçekten de Türkiye ekonomisi dünyanın en büyük 17'nci büyük ekonomisi demekle ve bunun üzerinden propaganda yapmakla hiçbir şey hallolmamaktadır. Vatandaşı yoksulluğun ve işsizliğin pençesine düşmüş bir ülkenin, ekonomik gelişmişlik düzeyiyle söylenecek her olumlu söz ve iddianın bizim açımızdan inandırıcılığı ve anlamı asla olmayacaktır" diye konuştu. Emeklilere yapılan zamlara da değinen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu kapsamda yapılan maaş artışları bütçe açığında ilave artışlar getirecek, yükselen bütçe açığı ise daha çok borçla veya vergi artışlarıyla geri alınacaktır. Kaşıkla verip kepçeyle geri almanın klasik ve kurnazca bir yolunu emeklilerimize reva gören Başbakan Erdoğan'ın, düşük düzeyli maaş artışlarını ekmekten domatese, etten peynire, giyim eşyalarından ulaşım bedellerine kadar yapacağı zamlarla sıfırlayacağını hatta daha da kötüleştireceğini şimdiden söylemek mümkündür. Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan Erdoğan, SSK, Bağ-Kur ve tarım emeklisi 7 milyon 327 bin 800 kardeşimizin maaşlarında sözde bir artış yaparak, bunların gelirlerine zamlar yoluyla el koymak için bir tertip içine girmiştir. Bugünkü şartlar itibariyle, bir emeklimizin asgari maaşının dört kişilik bir ailenin açlık sınırı olan 795 TL'den az olmaması bir mecburiyettir. Buna rağmen milyonlarca emeklimizin gelirinin bu asgari miktarın çok gerisinde olduğu da bir gerçektir. Bu kapsamda, Başbakan Erdoğan'ın yedi yıldır aklına getirmediği emeklilerimizi aniden hatırlaması bizim açımızdan umut vericidir. Ne var ki, yapılan maaş artışlarından sonra emeklilerimizin büyük bir aldatmacaya konu edildiğine dair ciddi belirtiler ortaya çıkmıştır. Çalışanlarımıza haklarını teslim ettiklerini iddia eden Başbakan Erdoğan'dan beklentimiz, bir an önce samimi ve gerçekçi bir şekilde çiftçimizin, memurumuzun, esnafımızın da haklarını vermesi, açlık grevinin arifesinde olan TEKEL işçilerimizin sorunlarını gecikmeksizin çözmesidir. Ancak bu takdirde hükümeti yaptıklarından dolayı destekler, siyasi haklarını teslim ve tasdik ederiz. Aksi halde çalışanlarımızın, emeklilerimizin gelirlerine zam ve fiyat artışları yoluyla el koyan, komik zamlarla onları kandırmaya çalışan Başbakan Erdoğan'ın yakasından yapışarak yapamadıklarının hesabını birer birer soracağımızdan herkes emin olmalıdır." 'PEMBE BALONLAR PATLAYACAK, SANDIKLA GELEN BAŞBAKAN ARKASINA BAKA BAKA GİDECEKTİR' Başbakan Erdoğan'ın mutfaklara, sofralara enflasyon canavarını ortak ettiğini ifade eden Bahçeli, "Başbakan hiç sıkılmadan enflasyona vatandaşlarımızı mahkum etmediklerini iddia edebilmektedir. Gerçeğin ne kadar farklı olduğunu, ekmeğin dilim dilim azalmasından, kilogramla alınan ihtiyaç maddelerinin gramla alınmaya başlamasından anlamak ve görmek mümkün olacaktır. Basit bir hesap yaptığımızda, AK Parti iktidarları döneminde maaşlar yüzde 94 artarken, fiyatlar yüzde 110 oranında yükselmiştir. Bu tespitimiz göstermektedir ki, geçmişe kıyasla çalışanlarımız net olarak yoksullaşmış, geçim şartları alabildiğine ağırlaşmıştır. Nihayetinde Başbakan Erdoğan'ın vatandaşlarımıza sürekli olarak enflasyonun üstünde ve değeri artan bir parayı verdiklerini söylemesi yalanlarına yeni bir ilaveden başka bir mana ifade etmeyecektir. Yalanla dolanla saltanatını devam ettirmeye çalışan Başbakan Erdoğan'ın eleştirilerimiz karşısındaki artan hırçınlığı ve tahammülsüzlüğü şahsiyetine yerleşmiş olan otoriter eğilimlerin belirmesine yol açmaktadır. Milletimizin refahını artırmak amacıyla icraat yapması gereken Başbakan'ın vaktini ve zamanını muhalefete laf yetiştirmek için heba etmesi trajikomik bir halin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu beyhude çabalar neticesinde, bizlere değişik yakıştırmalar yapan Başbakan Erdoğan, yaptığı analojilerle kendisiyle ilgili aklında olan sıfatları yansıtma gayretleri içine girmiştir. 'Teyyo Pehlivan' benzetmesiyle aslında kendi siyasi duruşunu özetleyen Başbakan'ın, palavra ve yalanla bezenmiş iktidarını örtmeye çalışarak ve başkalarını zan altında bırakarak, bir bakıma kendisinin ne olduğunu da gösterdiği açığa çıkmıştır. Bilinmelidir ki, gerçeklerin önlenemeyecek tufanı, çok yakın bir zamanda zihinleri uyuşturan pembe balonları patlatacak, sandıkla gelen Başbakan Erdoğan sandıkla arkasına baka baka gidecektir. Ekonomide yayılmaya çalışılan içi boş ve temelsiz pozitif mesajlar geri tepecek, demokrasinin çareleri vatandaşlarımızın feryatlarıyla birleşerek AK Parti'yi siyasi tarihe gömecektir" şeklinde konuştu.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.