Barışa bir adım için anneleri dinleyin
Burcu Şentürk, PKK'lı ve asker aileleri ile görüşerek tez yazdı. Sonuç: Ancak bir araya gelirlerse çözüm için ortak bazı talepler oluşturabilirler.
Erzurum Güncel- Kürt sorunu konusundaki ‘Barışı Beklerken’ başlıklı tezi ile bir anda TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun da gündemine gelen akademisyen Burcu Şentürk, 15’i PKK’lı, 15’i de asker ailesi olmak üzere 30 aile ile görüşme yaparak hazırladığı çalışmasında bu sorunda canı en fazla yanan kesimlerin bakışını çarpıcı bir karşılaştırmayla yansıttı. Şentürk, en fazla üzerinde durduğu şeyin, asker ailesinin oğlunun hayat hikâyesini anlatırken askere gidişinden başlaması, PKK’lıların ailelerinin ise çocuğunun doğumundan itibaren anlatması olduğunu söyledi. Şentürk’ün bir diğer altını çizdiği konu ise kamuoyuna yönelik şehit askerleri ‘sunumu’nun ‘gerçeklik’ ile büyük bir tezat oluşturması. Şehit ailelerinden ilk günlerde duyulan ‘vatan sağolsun’ söyleminin kısa süre sonra ‘yalnız kalmışlık’ duygusuna dönüştüğünü belirterek, şehit ailelerinin haberi aldıklarında yaşadığı şoku, PKK’lı ailelerin yaşamadığını ifade etti. Geçen haftalarda bu çalışmasını İnsan Hakları Komisyonu’na da sunan Şentürk, tezini ve izlenimlerini Radikal’e anlattı. Şehit askerleriyle her cuma şehitliklere giderek tanıştığını, PKK’lıların ailelerini ise Diyarbakır’da ‘Barış Anneleri’ aracılığı ile ve Adana’da Şakir Paşa Mahallesi’ne gidince bulduğunu söyleyen Şentürk, tezine dair dikkat çekici noktaları şöyle anlattı: Şehit sunumu aldatıcı Topluma gösterilen asker ailesi bir ‘sunum.’ Gerçeklikle sunum arasında büyük bir çatlak var. O andaki ruh hallerini düşünmek lazım. Çocuğunuz ölmüş ve ne dediğinizi bilmiyorsunuz. Ama daha sonra kendi kendinize kaldığınız zaman bazı şeyleri görmeye başlıyorsunuz. Başta ‘Vatan sağ olsun, kahrolsun PKK...’ Ama daha sonra kendilerinin ‘değersiz’ olarak görüldüğünü fark ediyorlar. O zaman ‘vatan sağ olsun’ söylemi de havada kalıyor. Evet ‘vatan sağ olsun ama..’ diyorlar. ‘Şehit ailesi’ sanki bütün maddi gerçeklerden azade. ‘Ülkesini o kadar çok seviyor ki, oğlunun ölmesini bile gözü görmüyor’. Böyle bir sunum var. ‘Çocuğum boş yere ölmedi...’ Bunu düşünmek zorundalar, yoksa çıldırırlar. Çocuğunuzun bir hiç için öldüğünü düşünürseniz ne olur? İnsanlar bunu yapmaya mecburlar. Bana anlatılan mistik hikâyeler de vardı. Biri oğlu için ‘5 sene kapımı çaldı’ diyordu. Biri ‘hamileyken şehit olacağını biliyordum’ dedi. Çok hak veriyorum. Çünkü psikolojik olarak bu acıyı sırtlaması lazım. Asker aileleri, çocukları rahat bir yere gider umudu ile askere gönderiyor. Ölüm haberi bir anda geliyor. Ama gerilla ailesi için durum çok başka. Asker ailesi, oğlunun hayat hikâyesini askere gidişinden itibaren anlatırken gerilla ailesi çocuğunun doğumundan itibaren anlatıyor. ‘Köyümüze asker geldi, köyümüz yakıldı. ‘Asker şunu şunu yaptı’ diyor. Çünkü kendi hayatı ile çocuğunun dağa gitmesi -onlar ‘partiye katılma’ derler- aynı süreç. Onun için gerilla ailesi ani bir şok yaşamıyor. Zaten başından beri bu iş böyle. Bir anlık bir acı ve travma değil. Acı eşikleri çok yüksek Aileler (gençlerin) dağa çıkmalarını beklemiyor. Aileye şiddet görüp görmediklerini soruyorum. Mesela birisi, ‘Benim kızım çok korkaktı. Çocukken köyden bomba sesi gelirdi, korkardı’ dedi. Şiddet eşiği o kadar yüksek ki, bomba sesi artık şiddet ifade etmiyor. Bunun korkulacak bir şey olduğunu algılamıyor. Mesela birisi köyünün yakıldığını görmüş. ‘Anne bunu neden yapıyorlar’ demiş. Annesi ‘belki bunun için dağa çıktı’ diyor. Tabiî ki bu... Birisi ailesinin köy meydanında çok şiddetli bir dayaktan geçirildiğini görmüş. Dağda 5 bin gerilla varsa tabiî ki hepsinin çıkış nedenini bilemem. Ama görüştüğüm aileler ‘çocuğum kandırıldı’ demiyor. ‘Zaten siyasi faaliyetler içinde olduğunu biliyorduk’ diyorlar. Bu ortamda yapılacak başka bir şey kalmadığını söylüyorlar. 5 bin kişi nasıl zapturapt altında tutulur ki? Bilimkurgu filmi gibi… ‘Hepsinin beyni yıkanmış ve geri dönmüyor…’ Bu bana mantıklı gelmiyor. Sorunları tespit etmek için mantıklı düşünmek zorundayız. İnsanlar bir yerden sonra silahtan başka bir çözüm olmayacağını düşünüyorlar. Bu görüş doğru ya da yanlış ama böyle düşünüyorlar. Gerek asker, gerek PKK’lıların aileleri bu sorunun çözümüne dair bir biri ile örtüşmez taleplerde bulunuyor. Ancak bir araya gelirlerse daha gerçekçi ortak taleplerde bulunabilirler. Sorunun çözümü barışın gelmesiyle olur. Barış sadece silahların susması değildir. Hâlâ eşitsizlikler, baskılar varsa barış kalıcı olmaz. 10 yıl sonra yine dağa çıkarlar. Barış her türlü şiddetin bitmesi demektir. İki halkın birlikte ve eşit olarak yaşamaya ikna edilmeden çatışmanın bitmesinin bir anlamı yok. Siyasetin ve medyanın dili değişmeli. Kürtlerin Türkçe aksanlarının bile aşağılama konusu olduğunu unutmayalım. Böyle bir şey oldukça yakınlaşma olmaz. İki halkı birbirine eşitleyecek, görünür ve görünmez düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Yasalar görünürde ayrım yapmasa bile uygulamadaki ayrımlar ortadan kalkmadıkça kalıcı barış da gelmez. PKK’ya neden katıldılar? Ailelerin gençleri dağa çıkmaları için teşvik ettiklerini düşünmüyorum, ancak PKK’yı da kötülemediklerini gözlemledim. İki uç yok. Bir belirsizlik var. ‘Parti (PKK) kötü bir şey değil, ama benim çocuğum neden evinde değil?’ diye düşünüyorlar. Hiçbir aile, ‘git oğlum aslanlar gibi savaş’ demiyor. Göndermek istemiyorlar, ama orayı olumlu bir yer olarak görüyorlar. Bir yerde bilinçle gündelik hayat birbiriyle çatışıyor ve büyük bir kafa karışıklığı ortaya çıkıyor. Bu sorunu kim çözecek? Kürt açılımına PKK’lıların aileleri şüpheyle yaklaşıyor. Birlikte yaşama vurgusunu Kürt hareketinde görüyorum. Devletin attığı adımlar görülüyor. Ama mesela ‘TRT6’ya ne gerek vardı, zaten Roj tv vardı’ deniliyor. ‘Kandırmak için mi?’ diyorlar. Bir değişim olduğunun farkındalar. Ama çok sorguluyorlar. Çünkü devlete karşı çok olumsuz düşünüyorlar. PKK’ya çok güveniyorlar ama çözümü PKK’dan değil devletten bekliyorlar. ‘Devlet zulmediyor, gerilla buna karşı çıkıyor. Devlet buna son verirse, gerilla da inecek’ diye bakıyorlar. Aileler anlatıyor * Müslüman da olsalar onların yerleri başkadır. Şehit de olmazlar. Allah’ın emriyle hastalıktan da ölseler, onların yerleri başkadır. (Nurten, asker annesi) * Oradaki insanlar hepsine demiyorum. Bak bugün çoğu Yahudi tipli insanlar. Ahmet Türk… Türk kökenli değil ki, Kürt kökenli de değil Yahudi kökenli (Yahya, asker babası) * Bunların içerisinden çoğu Müslüman değil. Bunlar sünnetli de değil (Necati, asker babası) * Senin ülken sömürülüyorsa senin dilin yasaklanmışsa seni insan yapan şeyler yok ediliyorsa, onun için savaşıyorsan şehit oluyorsun. (Civan, bir kardeşi PKK üyesi diğer kardeşi Cizre’de asker) * Kim mazlumsa kime haksızlık yapılıyorsa kim ki toprağı dili kimliği için savaşıyorsa o şehittir. İstanbul’dan kalkıp o dağlara giden şehit değildir. Kur-an’da da bu vardır. (Şirin, iki oğlu PKK üyesi) * Biz kimsenin malına tecavüz etmemişiz. Öldürmemişiz. Bizimki şehittir. İstanbul’da kapımızı bizi öldürüyor tarıyor onlar şehit değildir. Onlar münafıktır ölürlerse. (Salih, kızı PKK üyesi) * Şehit anneleri, ‘benim oğlum gitmiş vatan sağolsun’ diyor, bayrağını sallıyor. Acaba senin oğlun nereye gitmiş, şehit olmuş da o bayrağı sallıyorsun. Senin oğlun Çanakkale Savaşı’na mı gitti. (Kamile, eşi PKK üyesi) * Bugün subay da astsubay da vatanını korumak için ölenlere şehit diyoruz. Bunlar vatan toprağı için canlarını verdiler. Vatan sağ olsun da vatanı hep fakirlerin çocuklarına mı denk gelecek bu. (Bülent, emekli astsubay asker babası) * Bile bile sürüyor onlar. Biz nasıl ‘vatan borcu, peygamber kucağı, asker ocağı’ diye gönderiyorsak, onlar da dağa gönderiyor (Beyhan, asker annesi) * PKK’lıların ailelerinin etkileri çok büyük. Onlar ‘git’ diyorlar. * Benim yüreğim sızlar. Onlar öyle değil. Yirmi tane çocuğu var, adını bile bilmiyor. Bu insanlık mıdır? (Kasım, asker babası) * Çok gördük. (PKK’lı olan) kızım küçükken yandaki köy yakıldı, herkesi ayakları çıplak yürüttüler, inanamadı buna, çok etkilendi. Gittiği zaman tarifi yok nasıl üzüldüğümün. K0endi isteğiyle gitti. Hiç kimse kendi çocuğunu bilerek ölüme göndermek istemez. Elimden gelseydi engellerdim, ama yine de engelleyemeyeceğimi biliyordum (Rafiye, kızı PKK üyesi) * Nedeni, gelip komşuların kapılarını çalıyorlardı. Çocuklarını hep alıp götürüyorlardı, öldürüyorlardı, işkence ediyorlardı (Beyaz, bir çocuğu PKK üyesi bir çocuğu faili meçhule kurban gitmiş) * 15 yaşında gitti oğlum. Amcasının evi var, bazen oraya gidiyordu. Orada polisler yakalıyor. Öyle dövmüşler ki o çocuğun vücudunun her tarafı kara olmuş bir yer beyaz değil. Götürmüşler kanala, çöpe atmışlar, sonra zannetmişler ölmüş. Çöpten komşular bulup getirdi. 3 ay evde kaldı. Biraz iyileşti. ‘Sen ölmedin mi’ diyorlar. Takip ediyorlar çocuğu bırakmıyorlar. Ben bunu diyorum. Biz insan gibi yaşamak istiyoruz. (Ahmet, oğlu PKK üyesi) * Şimdi ben çıkıp da oğlumun namına ‘vatan sağ olsun’ demem. Niye diyeceğim. Vatan benimle beraber oldu mu? (Nurten, asker annesi) * Şu ortamda ‘vatan sağ olsun’ demek istemiyorum. Vatanı sattılar, her yere satıldı, ne kaldı (Seher, asker annesi) * Ben bazen kendi kendime isyan ediyorum ‘niye’ diyorum. ‘Değer mi’ diyorum. (Ahmet, asker babası) * Biraz zor diyorsunuz ‘vatan sağ olsun’ diye. Şahsen diyemiyorum. Ama oğlum bayrağı yere indirmemekiçin canını verdi. Gurur duyuyorum. (Güler asker annesi)
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.