Başkan Mithat Turgutcan'ın vefatı
Fevzi Budak, Mithat Turgutcan'ı yazdı...
Erzurum Güncel- Erzurum'un asırlık çınarlarından ve rahmetlli babamla yaşıt rumî 1341 (1925) doğumlu, güzel insan, Başkan Mithat Turgutcan, ardında sayısız hâtıralar ve güzel hizmetler bırakarak, hayâta vedâ etti. Daha çok O'nun, yakın çevresinde bulunan sevenlerinin ve yakın dostlarının katılımıyla, ebedî istiratgâhına uğurlandı. Hayâtında, boşa geçirilmiş tek bir günü olmayan, farklı beceri ve niteliklere sahip bir insan olarak, tamamen fedekârlıklarla sürdürülen, azim ve kararlık içeren, dolu dolu bir ömür ve gayet sâde ve vakarlı bir yaşam sürdürdü. Son anına kadar hayâta tutunmaya, kızılay ve yurt hizmetlerini sürdürme gayretiyle "daha ölmedim" diyebilen, erdem ve izzet sahibi bir insan olarak, aramızdan ayrılmış olsa da, kişiliği ve hizmetleriyle, her zaman hayırla yâd edilecek ve biz Erzurumlular'ın gönlünde, daima sevgiyle hep minnetle anılacaktır. Kızılay, sağlık ve eğitim gibi temel insanlık hizmetlerine adanmışlık sergileyen rahmetli Turgutcan, nâdir ve örnek şahsiyetiyle de hep hürmetle hâtırlanacak, hâfızalarımızda ve yine hâtıralarımızda da hep var olacaktır. Felâketzedelerin, depremzedelerin, şifâ arayan çaresizlerin, anında yardımına koşan ve "Kara gün dostu" olarak bilinen Kızılay'ın yıllarca, Erzurum Kızılay Başkanlığı görevini, tükenmez bir enerjiyle, şevk ve zevkle sürdürdü. Resmi-özel herkes, O'nu bu ünvanıyla tanıdı ve tüm Erzurumlular'ca "Başkanım" denilerek hitâp edildi. Felâketlere karşı her an pür dikkat hazır bekleyen, disipline edilen ve gıptayla izlenen hizmetleriyle, ülkemizin en başarılı ve fedekâr Kızılaycılar'ınn başında yer aldı. Devlet hastanelerinin yanısıra, açtığı Kızılay Hastanesiyle ve poliklinikleriyle, insanımıza nitelikli sağlık hizmetleri sundu. Nihâyetinde, aralıksız ve kesintisiz hizmetleriyle, Kızılayımız'ın saflarında ve tarihinde, hak ettiği şerefli yerine oturdu. O, Kızılay Başkanı olarak bilinip ve tanınmasına rağmen, aslında, hayâtını, eğitime adamış gerçek bir eğitim gönüllüsüydü. 1960'lı yılların ve 70'li yılların başlarına kadar, Erzurum'a bağlı ilçelerinin hiç birinde, lise düzeyinde orta dereceli okul mevcut değildi. Hâliyle, ilçelerden ve kırsaldan okumak isteyen çok az sayıdaki öğrencilerin, lise tahsilini sürdürmek üzere, Erzurum'a gelmeleri kaçınılmaz bir zorunluluktu. Ancak, taşradan gelen öğrencilerin barınabilecekleri her hangi bir özel öğrenci yurdu olmadığı gibi, şehir merkezinde yaşayanların başlarını sokabilecek evlerinin dışında pek fazla kiralık evleri de olmadığından, öğrencilerin kiralik ev bulmaları ve ayrıca kira odemeleri de haylı zordu. Yoksul, ama okumak isteyen öğrencilerin, ücretleri, hayli pahalı otellerde kalabilmeleri de pek mümkün değildi. Yüksek öğrenim için Erzurum'u tercih edenler için de, Atatürk Üniversitesi'in bünyesinde, sınırlı sayıda ve kapasitesi hayli düşük üç adet öğrenci yurdunun dışında, barınabilecek mekânlar da bulunmamaktaydı. O günün şartlarında, benim de aralarında bulunduğum dar gelirli öğrenciler için hayli çetin ve zorlu yıllar... Bugünlerden bakarak o günleri anlamak mümkün değil. Başta, Erzurum'un taşrasından gelen öğrenciler olmak üzere, Erzurum dışından, Atatürk Üniversitesi'ni tercih eden öğrenciler açısından da, Kızılay Öğrenci Yurdu, adetâ bir baba ocağı ve ana kucağı misâli, öğrencileri bağrına basan bir sımsıcak bir yuvaydı. İşte, rahmetli Turgutcan, yıllarca ihtiyaç duyulan ve devlet tarafından giderilemeyen barınma hizmetlerini, düşük ücretli yurt hizmetleriyle, öğrencilere hayâtı önemde, barınabilecek imkânlar hazırladı, tahsillerini sürdürmelerine imkân veren hizmetler sundu ve daha sonraki yıllarda da açtığı kız yurdu vasıtasıyla hizmetlerini daha da geliştirerek devam ettirdi. Kızılay yurdu kız öğrenciler için de güvenilir ve emin bir sığınaktı. Sözkonusu tarihlerde, mevcut Kızılay yurdu kifâyet etmeyince, Tatbikat İlkokulu'nun yanında bulunan İmam Hatip Lisesine ait metrük eski binaları da, öğrenci yurduna dönüştürürek, yoksul öğrencilere ücretsiz barınma imkânı sağladı. Erzurum'un ilçe ve kırsalından gelip, Kızılay öğrenci yurdunda barınmayan her hangi bir öğrencinin var olabileceğini sanmıyorum. Yuksek öğrenim için şehrimizi tercih eden öğrencilerin de kahir ekseriyeti, bu öğrenci yurdunda barınmış ve tahsillerini tamamlamışlardır. Bu nedenle, Erzurum'da eğitimlerini tamamlayarak ülke geneline dağılanlardan, kimi görürseniz görün, Erzurum isminin geçtiği her yer ve mekânda, ilk sözleri rahmetli Turgutcan olurken, kendisinin saygı ve hayırla anıldığına şahit olursunuz. 1969 yılında Kızılay öğrenci yurdunda bir yıl kadar süreyle kaldım. O günlerden itibaren tanıdığım ve daha sonraki yıllarda görevim icâbı kendisiyle yakın mesailerim ve beraberliklerim oldu. Bu vesileyle, çok yakından tanıyarak, bilgi ve tecrübelerinden istifâde ettiğim bir büyüğüm oldu. Rahmetli Mithat Turgutcan, şehrimizin mümtaz örnek şahsiyetlerinden biriydi. Bir asra yaklaşan ömründe, Erzurum dışında yaşamayı asla düşünmemiş, evlilik yapmamış varlığı ve enerjisiyle kendisini Erzurum'a ve insanına hizmete adamıştır. Erzurum'un hâfızası olması özelliğiyle, Erzurum ve ülkemizin yakın tarihine şahitlik yapmış, Erzurum'un toplumsal ve kültürel hayatının başta gazetecilik olmak üzere, her yer ve kademesinin içinde yer almış ve karar mekanizmalarında söz sahibi olmuştur. O'nun derinlik ihtiva eden yaşanmış hâtıralarını, yıllarca hayranlık ve keyifle dinledik. Cumhuriyetin aydınlanmasını bizzat yaşamış, millî çağdaş ve laik devlet anlayışını, hayâtının felsefesi olarak görmüş ve özümsemiş, Atatürk'ün ve gerçekleştirdiği çağdaş dönüşüm ve yeniliklerine bağlı ve cumhuriyetin değer ve kazanımlarına, oldukça hürmetkâr gerçek bir Türk aydınıydı. Cumhuriyet tarihine ve yaşanılan olaylara son derece objektif bir bakışla yaklaşırdı. Asla, siyâsî ve ideolojik bir yaklaşım içinde değildi. Sade, yalın ve gerçekçi bir anlatımın sahibiydi. Düzenli bir biçimde gazete okuyan, televizyon izleyen, memleket idaresinin gidişâtından ve yöneltilmesinden endişeli, ülke sorunlarına karşı ise, duyarlı ve fikir sahibi bir entellektüeldi. İlımızde görev yapan valiler, komutanlar ve diğer devlet erkânının tamamına yakını kendisine saygıda kusur etmezlerdi. Kendisinin ise, devlet adamlarına karşı nezâketli, ama, mesâfeli ve ihtiyâtlı bir duruş sergilediğine yıllarca şâhit oldum. Çok az konuşan, mal mülke itibar etmeyen, dedikodudan ve iş takibinden uzak bir mizâcın ve vicdanın sahibiydi. Son derece güzel ve uyumlu giyinen, elinde zaman zaman değiştirirek kullandığj farklı orjinal asalarıyla, başındaki değişik fötr şapkalarıyla, fötr şapkasını çıkararak yaptığı o güzelim medenî selâmlamalarıyla, yaz-kış çıkarmadığı kravatı ve giyindiği takım elbiseleriyle, kibar tavır ve davranışlarıyla, sıklıkla kullandığı "yâhû", gibi seslenmeleriyle, şaşkınlık karşısında, "Allah Allah" gibi hoş ifâeleriyle, nev'i şahsına münhâsır ve sayıları giderek azalan ve tükenen gerçek ve örnek bir Erzurum Beyefendisiydi. Yıllar öncesine uzanan ve benimle yaşanılan bir hâtırasını zikretmek istiyorum. Yıl 1969. Belediye Başkanlığı seçimleri yapılmakta...Erzurum'da Belediye Başkanlığı seçimleri, Cumhuriyet Halk Partisi'nden Belediye Başkanı görevini sürdüren rahmetli Hilmi Nalbantoğlu ile Adalet Partisi adayı rahmetli Selâhattin Ozan arasında geçmektedir. Seçim neticesinde, Nalbantoğlu Başkanlığı ve seçimi kaybetmiş, Ozan Belediye Başkanı olmuştu. Seçim sonuçlarını, gecenin ikisine kadar dinlemiş ve Selâhattin Ozan'ın seçimi kazanmasının ardından yurda Kızılay Yurdu'na dönmüş ve kapının ziline basmıştım. Gece bekçisini görmeği beklerken, karşımda otoriter kişiliğiyle rahmetli Mithat Bey'i görmüş ve oldukça endişeye kapılmış ve neticede endişemde de haklı çıkmıştım. "Gecenin bu saatinde nereden geliyorsun?" sorusuna cevaben ve heyecanla "Efendim devirdik." dedim. "Kimi devirdiniz?" sorusuna ise, "Efendim, Hilmi Nalbantoğlu'nu devirdik. Seçimi de Adalet Partisi adayı kazandı." cevabıma hayli tepki göstermiş ve kızgın ifâdeleriyle, "İyi b..k yemiş ve iyi halt etmişsiniz. Sen öğrenci misin, yoksa siyâsetçi misin? Bu yurtta sana artık yer yok." diyerek kapıyı yüzüme kapatmış ve gecenin ikisınde dışarıda kalmıştım. Zaman zaman müdavimi olduğumuz Yeşil Kent otelinin kahvehânesinden tanıdığım, garson Refik'e uğrayarak, kahvehânede sabahlamıştım. İspir'de memur olan ve Başkan'la hukuku bulunan rahmetli babamı telefonla aramış ve babamla birlikte kendisini zorlukla iknâ ederek ve bazı sözler de vererek yeniden yurda dönebilmıştim. Olayı kendisine hatırlattığımda, bugün olsa yine aynısını yapardım diyerek, bana unutulmaz bir ders verdiğini keyifle anlatır ve ben de kendisine buğünkü bakışımla hak verirdim. Erzurum'a hizmet sevdâlisi ve gerçek bir dadaş kimliğiyle, bizler üzerınde de hayli emekleri bulunan Başkanımız' a râhmet dilerken, huzur içinde, rûhu şâd ve mekânı cennet olsun.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.