Belli ki asacaksınız, ama mahkuma son bir savunma hakkı vermelisiniz!
Bu tespitin kime ait olduğunu şimdi hatırlayamıyorum, ama şurası muhakkak ki tecrübeyle sabit bir hakikat…
O tespit şu:
“Bir insan hayatının en büyük hatasını, kendisini en güçlü hissettiği zaman yapar.”
Siyaset tarihimiz, adeta bu sözü haklı çıkarırcasına yüzlerce hatadan müteşekkil bir atık deposudur.
...
O devrin en kudretli aktörlerinden biriydi.
Bir sözüyle birilerinin hayatı kararabiliyor, bir sözüyle birileri hürriyetine kavuşuyordu!
Emekli oldu, siyaset yapmaya karar verdi.
Herkes O “kuvvetli adam”ın soldan yürüyeceğini beklerken, O, yolun en sağından yürüdü ve milletvekili adayı oldu.
Ortada fol bile yokken, niyedir bilinmez yumurtlama ihtiyacı duydu ve dedi ki:
“Bu ülkede ezan yeniden Türkçe okunmalıdır!”
Bu kadarı yetti de artı…
Kendisiyle birlikte aday olduğu MHP’yi barajın altına itti ve adı bir daha anılmamak üzere silinip gitti.
Elbette ki O kişi, DGM’nin “sersavcısı” Nusret Demiral’dan başkası değildi.
...
Komiser yardımcısı olarak başladığı meslek hayatında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Erzurum Valiliği, Emniyet Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı ve DYP Genel Başkanlığı’na kadar yükseldi.
Bu deneyimli ve güçlü “polis şefi”, siyasetçi kimliği ile bir gün bir laf etti:
“Dağda savaşacaklarına düz ovaya inip siyaset yapsınlar!”
Haksız değildi lakin zamanlaması o kadar yanlıştı ki, kendi dava arkadaşları dahi O’nun aslında ne demek istediğini anlayamadı.
Sonuç:
O seçimde, DYP de, tıpkı ANAP, MHP ve DSP gibi hatta ismini şimdi hatırlamadığın birçok parti Meclis yüzü göremedi…
Mehmet Ağar bu ülkenin yarım yüz yıllık hafızasıdır ve arka planıdır.
Haydi komplo teorisyenleri çok mutlu olacaksa söyleyelim:
“Derin Devlet”
(Küçük bir parantez, eğer bu ülkenin bir derin devleti olsaydı, inanınız ki 15 Temmuz kanlı kalkışması, daha proje aşamasında o projenin müelliflerinin başlarına geçirilirdi. )
Hatırlarsınız, 17-25 Aralık yargı darbe girişiminde o gün TOKİ’den sorumlu müdür, pardon yani bakan FETÖ’cüler tarafından örselenince anında arkadaşlarını satmış ve “Ben bu haltları yedimse, bana emir verdiler de o yüzden yedim” demişti.
Yani tosuncuk daha karakolda falakaya bile çekilmeden yol arkadaşlarını satmıştı.
Bir de bu ülkede Filistin askısında bile ötmeyenler var…
…
Herkes emniyet müdürü, vali… Herkes bakan ve parti genel başkanı olabiliyor, ama herkes elbette ki vatanperver olamıyor.
Mehmet Ağar ise, kendisini ziyaret ettiğim Aydın Yenisaray Cezaevi’nde bana verdiği röportajda:
“Devlet, gel Mehmet şu görevin başına geç der, geçeriz. Gel Mehmet, hapse gir der, hapse gireriz” demişti.
Yüzlerce örnek var, vaktinizi boşuna işgal etmeyeyim…
Konumuz Bülent Arınç…
Siyaset dünyasında kaç kişi kaldı, Bülent Arınç gibi deve dişi olan?
O, “Bir bilen”…
O, “Ağır top”
O, “Doğrucu Davut”
O, ”Maşeri vicdan adına konuşan adam”
Lakin…
Sustu sustu, sonunda konuştu…
Ama tabiri caizse baltayı taşa vurdu.
Çünkü kendisine çok güveniyordu, kendisinden çok emindi.
Hattı zatında söylediklerinin yüzde doksan dokuzu doğruydu, ta ki Selahattin Demirtaş güzellemesine kadar…
Demek ki bazen tecrübe de işe yaramıyor.
Yarasaydı eğer neredeyse elli yıldır siyaset yapan bir Bülent Arınç, eli kana bulanmış bir parti liderine tam da bu zamanda bir meşruiyet alanı açmaya çalışır mıydı?
O kadar doğru ve güzel tespitin içerisine bir çiğ cümle katarak, tüm doğru tespitlerini tali dereceye düşürdü.
…
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, hızını alamadı, AK Partiye oy veren, AK Partiyi hala destekleyen ve AK Parti’ye sempati duyan ne kadar öğretmen varsa alayını ihanet-i vataniye ile suçladı!
Yani kendisine şimdiden siyaset mezarlığında, taşı bile yazılı bir mezar sipariş etmiş oldu!
Ne yani CHP’yi destekleyen ve oy veren öğretmen vatanperver, ama AK Parti’yi destekleyip oy veren öğretmen ihanet içerisinde mi?
Bülent Arınç’ın gafı belki bu kadar acımasız değildi, fakat şehit aileleri nezdinde affedilmezdi.
Gitmesi bu yüzden işte…
Bülent Arınç da olsanız…
Siyaseten şöhretin nirvanasına da ulaşmış olsanız…
Parti içerisinde, parti lideri dahi size “ağabeyi” diye hitap ediyor olsa da…
Günün sonunda, söylediğiniz her kelamın hangi sinede vücut bulacağına ve hangi gönüllerde onulmaz yaralar açacağını dönüp bakmak zorundasınız.
Bilimde değişmez kuraldır:
Kontrol edilemeyen enerji, enerji değildir.
Siyasette de, her akla esenin söylenmesi siyaset değildir.
Şimdi linç ediliyor, ama ben hala Bülent Arınç’ın bu ülkenin siyaseten maşeri vicdanı olduğuna inanlardanım…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.