Bir yiğit geldi geçti bu şehirden...
Bir yiğit geldi geçti bu şehirden...Adına "Kâmil" dediler Bu işin sonunda darağacında asılmak da vardı, paslı bir kurşuna hedef olmak da... Değil mi ki oyun kurucular koymuştu bu kirli oyunun adını... Bir akşam kurşunlar yağacaktı tıpkı güz yağmurları gibi halkın üzerine...Ve hiç bir yaprak bu kadar hüzün ve acıyla düşmeyecekti toprağa... Hiç bir anne emzirmekte olduğu yavrusuna bu kadar özlem ve acıyla sarılmayacaktı. Kimi anaların memelerinde süt, yüreğinde ümit bitti... Kimi analar ise, memesindeki son damla sütü yavrusuna vermek yerine acaba bir yaralının ihtiyacı var mıdır diye, karanlık sokaklarda aç yavru aradı... Öyle ki daha sabah güne çalmadan yüzlerce şehidin kanıyla sulanacaktı bu mahzun topraklar... Ve o kadar ayan beyan belliydi ki o gece... Bu vatan, ihanet eden evlatlarına karşı vatanperver yiğitlerinin ölüme koşuşuna şahitlik edecekti... Türkiye karanlık bir girdaba girmişti. Yani yiğitlerin tam da harman olduğu zamandı... Erzurum'da belki tanklar yollara çıkmadı, hatta hiç bir asker, sivil halkın üzerine namlusunu doğrultmadı... Ama her şey an meselesiydi... İhanet, bir nefes kadar uzak, ölüm ise, bir lahza kadar yakındı. İstanbul'da ya da Ankara'da olduğu gibi bombalar yağmadı, hatta taranmadık bile... Ama öyle olsaydı bile ne çıkardı ki.. Çünkü Erzurum'da, ölümü kendine şeker kadar tatlı gören bir polis şefi vardı. Resmi kayıtlarda O'un adı, Kamil Karabörk diye yazıyordu. Ama maşeri vicdanda ise, O'nun adı; en zor zamanda bu vatanı için ölümü göze alan yiğit, bir Osmaniye delikanlısı yazıyordu. Erzurum halkı O'nu Erzurum Emniyet Müdürü olarak tanıdı ve üç yıl boyunca da böyle bildi. Oysa O, bundan çok öte bir kimseydi, yani adam gibi bir adamdı. Polisti, hatta biraz da çatık kaşlıydı. Fakat bi o kadar da ehli namusun ve hukukun adıydı. Biz O'na kamil manada bir emniyet müdürü diyorduk.. Artık ötesi yok... Bu bayrak yarışı... O; son nefesine kadar koştu, şimdi sıra bu bayrağın öteki sahiplerinde... Bu vatan o kadar büyük ki.. Huduttan hututa koşmak var serde... Kamil Müdür için ne hududun ne de coğrafyanın bir önceliği vardı. Değil mi ki, adına "Türkiye" denilen bu toprak parçası uğrunda ölmeye bir yerdi... Erzurum'da görev yaptığı üç yıl boyunca bu anlayışla hareket etti. Ne adalettin ayrıldı, ne de egemenlerin dümen suyuna girdi... O'nu sevmeyen tek grup, FETÖ'cülerdi ve bir de her türü yasadışı iş yapan çakallar.. Üç yıl boyunca çarpıştı... Bir saniye bile olsa tereddüt etmeden devletin ve milletin yanında oldu.. İşte O yiğit, bugün bu şehre veda etti. Arkasında; vatan kadar büyük bir sevgi, Alperenler kadar cesaret ve insan olanlar için de kocaman bir dostluk bırakarak gitti... O, polis şefinden öte bir kimseydi... O, bu ülkenin emsalsiz evlatlarından biri.. Biz kaybettik, Hatay kazandı... Hayat da böyle değil mi zaten... Bazen birinin gidişi başkasının dönüşüne sebep olmuyor mu hep... Güle güle Kamil müdür... Sen bizim için emniyet müdürü olmaktan öte bir şeydin. Çünkü sen, mazlumun yanında suçlunun karşısında olan bir cengaverdin... Yolun açık olsun Kamil Karabörk.. Vatanın o yanı da senden hizmet bekliyor, nasılsa bu yanı hep seni özleyecek... Gel de hatırlama, tam da şairin dediği gibi oldu: "İyi insanlar iyi atlara binip gitti" Her şehrin bir emniyet müdürü olur nasılsa, ama çoğu şehrin hiç bir zaman "Kamil" bir polis şefi olmaz... Çünkü onlar "bostan"da yetişmiyor... Sevin Hatay şehri, sevin.. En büyük ikramiye sana vurdu nasılsa ...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.