Biz Hüseyin Avni’yi linç etmiş bir toplumuz Bekir Coşkun kim!?
Birinci Meclis’in en ateşli hatiplerinden biriydi…
Milli Mücadeleciydi ve Kuvay-i Milliye’nin kurmay kadrosundandı.
Sivildi…
Lakin fikri planda esaslı bir cengaverdi…
Hem komitacıydı hem de bugün bile ileri sayılabilecek çapta demokrattı…
Önceliği, hukukun üstünlüğünün ve adaletin mahzun Anadolu’da kamilen tesis olunmasıydı.
Elbette ki O, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Ulaş’tı…
Atatürk’e muhalifti, hatta Atatürk’ün muarızıydı.
İflah olmaz bir septik, aynı zamanda davasında imanı kadar güçlü hakiki bir mümindi.
Bir vakitler, “İkinci Cumhuriyetçiler”, çok da haksız sayılmayacak bir çıkışla “Hüseyin Avni Ulaş’ın Erzurum’da niye koskocaman bir heykeli yok?” diye bize epey hücum etmişlerdi.
Gün geldi, devir değişti, köprülerin altından seller aktı.
Hüseyin Avni Bey, artık “müezzez düzen”in müzmin bir muhalifiydi!
“Tukaka”ydı yani!
Her devirde olduğu gibi tabii ki o vakit de kraldan çok kralcılar vardı ve o kraldan çok kralcılar, az önce kahraman ilan ettikleri birini anında linç etmeye hazırdılar!
Hüseyin Avni Ulaş’ın yaklaşan seçimde daha aday olup olmayacağı kendi ağzından belli olmamışken, egemenlerin borazanları anında Ankara’ya telgraflar yağdırdılar:
“Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Ulaş, zat-ı alilerinizi Erzurum’da tanıyan ve tasvip eden ahali olmadığından muhtemel seçimde, Erzurum mebusu adaylığından imtina ve feragat etmenizi dileriz.”
Muhalif olmak, her devrin en çetin, en sancılı ve sonu en belli olmayan bir duruşunun adıdır.
Bu yükün altında en çok da şairler, münevverler ve ehli vicdanlar kalmıştır.
Çünkü onlar kimseye yaranamazlar, kimseye yaranmak için de hususen bir gayretkeşliğe kalkışmazlar.
Dün bu ülkede bu ülkenin bir yazarı, gazetecisi ve münevveri öldü.
Gün boyu süreci takip ettim, başta CHP ve CHP’ye yakın tüm oluşumlar bu ölen gazeteciden duydukları üzüntüyü dile getirip başsağlığı dilediler.
Gözümden kaçtıysa peşinen özür dilerim, ama iktidardan yani AK Parti’den o ölen gazeteciye dair tek kelam edilmedi.
O gazeteci Bekir Coşkun’du…
Kendisi için yakıştırılan ve cuk diye de üzerine oturan ismiyle “kelimelerin efendisi” bir gazeteci…
Birader Allah’ın rahmetinin bir rezervi ya da bir limiti mi vardı ki, iki satırlık bir açıklamayı yani temenniyi ondan esirgediniz.
Ne olurdu yani…
“Bekir Coşkun’a Allah’tan rahmet diliyoruz.” deseydiniz, haşa Allah’ın rahmeti mi tükenirdi yoksa size cennetten düşen parsel mi azalırdı?
Kırk bin tane yalaka kalemşörünüz olacağına bir tane Bekir Coşkun gibi haysiyetli muhalifiniz olsun…
Naif bir insandı…
Mizahı bile hikmete dairdi…
Kabul; yılmaz bir AK Parti karşıtıydı.
Ama aynı Bekir Coşkun, Demirel’i, Ecevit’i, Türkeş’i, Baykal’ı, Erbakan’ı, Tansu Çiller’i ve Özal’ı da eleştirirdi…
Tayyip Bey’i de eleştirdi…
Muhalifti yani ama kör kütük bir militan değildi.
Yazlıktan göç eden kuşlar üzerinden hükümete laf geçirirdi köpeği üzerinden insanlık dersi verirdi.
Muhtemelen sağcılardan pek hazzetmezdi…
Yine de…
Bu, O’nun için bir “Allah rahmet eylesin” denmesine engel midir?
Bu devrin egemenleri hangi üstün güçlerine ve yarın hiç ölmeyeceklerine güveniyorlar bilmiyorum.
Ama gördüğüm şu: Bu devrin mutlak egemenleri, hiç ölmeyecekmiş gibi ecele bile meydan okurken aslında şu dandikten Korona karşısında bile herkes gibi zavallılar.
Bekir Coşkun, börtü böceği yazdığı yazılarıyla bile “kralım sen çok yaşa” diye yazan tulumbacılar sürüsünün tamamının yüz katı okunuyordu.
Eğer birileri iktidar olmayı, “Allah” olmak yerine koymadıysa korkmayın Yaradan’dan Bekir Coşkun için de rahmet niyaz edin.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.