Bu iki konuya dikkat!
Seçim öncesi unutturulmayacak iki konu!
Erzurum Güncel- Ruhat Mengi Vatan'da yazdı... Seçime kalmış 4 ay, ondan önce anlaşılması gereken bir sürü konu var ve bakıyorsunuz memlekette gündem “yapılacağı yıllardır iddia edilen ama tek bir sağlam kanıt ortaya konmamış” bir ‘darbe olacaktı’ iddiasıyla.. Adeta “olacağına inanç kaybolmasın diye” üç günde bir yapılan toplu tutuklamalarla olmamış darbeye kilitlenmiş kalmış. (Olmuş darbeleri yapanlara ise tek kelime edilmemiş.) O arada en önemli konular dikkatlerden kaçmakta ve sonra yine kafalar karmakarışıkken seçim kapıya gelecek. Mesela ben bu “kamuoyu araştırması” adı altında ‘bazı partilere yakın isimlere ait şirketler tarafından yapılan’ anketlerle seçim yaklaşırken millete beyin yıkama yapılmasının büyük bir yanlış olduğuna inanıyorum. Birçok konuda olduğu gibi bunun da suyunu çıkarıp “kimin daha çok anketçisi veya parası varsa onun borusu öter” durumuna soktuk çünkü.. Zaten propaganda imkanı konusunda partiler arasında ciddi bir eşitsizlik varken ve buna rağmen sonuçlar sanki “eşit şartlarda seçim oluyor” gibi veriliyorken bir de anketler koşuyor yardıma.. Hiçbir parti de “yeter artık, bu anket olayından vazgeçilsin, bırakın millet seçime, referanduma beyin yıkamasız gitsin” demiyor. SANDIK SONUÇLARI VE YENİ ANAYASA Bunlar bir yana ‘olmazsa olmaz iki konu’ çözülmeden bir seçim daha yapılmasını halk da kabul etmemeli, partiler de.. Daha önce yazdım ama hala günlük polemiklerle unutturuluyor; birincisi Yüksek Seçim Kurulu’nun (yetkisini aşarak ve bir anlamda kötüye kullanarak) adeta kendi keyfine kalmış gibi hala, bunca talepten, tepkiden, çağrıdan sonra “referanduma ait sandık sonuçlarını” vermemekte israr etmesi. Böylece partilerin kendi verilerini karşılaştırma hakkını ellerinden alıp “size ne sonuç verildiyse inanın bakalım” diyebilmesi . Ama müstehaktır, örneğin MHP sanki oraya gitmek de birilerinin tekelindeymiş ve kendilerine sorulmalıymış gibi “Anıtkabir’e çıkanlarla” uğraşacağına bu konuyla ilgilendi mi, halkı hiç bilgilendirdi mi? CHP ve diğer partiler ne yaptılar? Milleti daha referandum sonuçlarına “güvenebilir” hale getirmeden, el yordamıyla yeni bir bilinmeze, yeni bir seçime göndermeyi kim kendinde hak görebilir? Aynı şekilde, referandum öncesinde “gerçek tabloyu tersyüz ederek” BDP ile “CHP ve MHP”yi aynı küfeye sokuveren iktidar partisinin, sonuçtaki verimi gördükten sonra yine bu yönteme başvurması ve üç partinin şu anda da “benzer tepkiler verdiğini” söylemesi önemli bir konu (ortada hiçbir denetim kalmamışken muhalefet partilerinin benzer uyarılar yapması neden garip geliyorsa, o da belli değil. Muhalefet de mi susmalı acaba?). Zira bir yanda BDP ile PKK’nın verilen hangi güvence sonucunda seçime kadar “taleplerini durdurdukları ve teröre son verdikleri” sorusu dururken öte yanda Meclis’teki yumruklaşmalar ve göstermelik çekişmeler hiç de inandırıcı değil. RESMEN ‘ÖZERK BÖLGE’ TALEBİ Kısacası, aslında aralarında anlaşmış görünen iktidar ve BDP sahnede başka bir gösteri yapıyor gibiler ama ancak çok dikkatli gözlerin fark edeceği kadar ustaca yazılmış bir senaryoyu andırıyor. Anayasa hukukçuları “partiler seçim öncesi anayasa taslaklarını halka açıklamalılar” dedi ama açıklayan sadece BDP oldu. Ve onların taslağında “Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi ile özerk bölge, Anayasa’dan ‘Türk’ tanımının çıkarılıp yerine ‘Türkiyeli’nin getirilmesi” gibi değişiklikler var. Bunlar açıklandıktan sonra ‘hükümetten hiçbir itiraz duyulmaması’ yanlış anlaşılmaz mı? Demek ki bunlar olmayacak istekler değil duygusu yaratarak “olmadığında” BDP-PKK cephesinden büyük tepkilere yol açamaz mı? Üstelik ortada aniden dillendirilerek “olabileceği” duygusunu yaratmış olan “Başkanlık sistemi ve eyaletlere bölünme” tartışması varken? İşte bu nedenle AKP’nin de “emri referandum sonrasında hemen verilen” yeni anayasada en azından bu konuda neler bulunduğunu ‘seçimden önce mutlaka açıklaması’ gerekir. Halkın, bir de böylesine önemli bir konu gizlenerek seçime gönderilmesi olacak şey değildir. Peki defalarca yazılmasına rağmen CHP ve MHP’nin de bu talepte bulunmamasına ne demeli? Acaba “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü” konusu bile “aman o bölgede oy kaybetmeyelim” korkusu nedeniyle önemini mi yitirdi? Üstelik kendilerinin anayasa taslaklarını da açıklamaları gerekiyor. Günlük polemiklerden bıktık, bunları bırakıp ülkenin geleceğiyle ilgili konuları açıklasınlar millete! *** Hayvanlara şiddeti çözmeliyiz! Aralarında Ajda Pekkan’ın da olduğu bir grup sanatçının “hayvanlara şiddet uygulamanın kabahat değil, suç olmasını istiyoruz” diyerek Başbakan Erdoğan’ı ziyaret edecekleri haberi vardı dün gazetelerde.. Gerçi insana karşı, kadın ve çocuklara karşı şiddete ağır cezalar verecek yasaların yapılmadığı, mevcut cezaların bile hakimler tarafından uygulanmadığı bir ülkede hayvanlara karşı şiddetten söz etmek fantezi gibi kalıyor ama yine de bu konu çok önemli, uğraşmalıyız. Bu ülkede sahipsiz zavallı hayvanların çektiğini ancak gerçek hayvan severler görüyor ve biliyor. Eğer Türkiye medeni olduğunu iddia ediyorsa bu konuda da çözüm bulmalı. Yasalar konusunda bir şey yapamasalar da bazı belediyeler bu konuda harika adımlar atıyorlar ve bunu yaymak da hükümetin elinde. Çok da kolay, yeter ki karar versinler. Öncülük yaptığı, böyle bir adım attığı için Ajda Pekkan’ı kutluyorum. En azından böyle bir sorumluluk hissetmeleri bile kutlanmaya değer. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül Cumartesi günü harika bir “Hayvan Kısırlaştırma ve Rehabilitasyon Merkezi” açtı, açılışa yetişemedim ama aynı gün gidip gezdim. Daha iyisi olamazdı. Beşiktaş Belediyesi’nin de bu kadar büyük ve gelişmiş olmasa da (büyütülebilir ve yapılmalı bence) benzer bir merkezi var, her ikisine yardımcı olan çok sayıda vicdanlı, gönüllü vatandaş var. Tüm illerde, tüm ilçe belediyeleri buna teşvik edilse hatta zorunlu tutulsa sokakta birkaç yıl içinde sokak hayvanlarının sayısı kontrol altına alınır, şiddetten de kurtulurlar. Hükümet bunu sağlamalı!
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.