1. HABERLER

  2. GENEL

  3. Çam dibine yatırırlar!...
Çam dibine yatırırlar!...

Çam dibine yatırırlar!...

Bu basın müşaviri, edep bir yana, onu kendisi düşünsün, ama dilbilgisi ve yazım kurallarından habersiz! Sayın Bakan ise müşavirinden daha vahim bir hata yapıyor. Mehmet Aycı'yi herkes yazdı, ama her nedense Mustafa Çetin Baydar'ı es geçti....SIRRI SÜREYYA

A+A-

Erzurum Güncel- İşte o yazı....Malumunuz, TCDD’nin aylık yayımlanan dergisi ‘Raillife’ın şubat sayısında Mehmet Aycı imzasıyla ‘Trenden kaçan oğlan’ başlıklı bir makale yayımlanmış. Bakanlığın Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olan Aycı, Erzurum’un kızlarına ve kadınlarına ‘çam dibine yatırılırlar’ diyerek hakaret ettiği gerekçesiyle işten uzaklaştırılmış, ayrıca da yargılanacakmış. Bu hadisede yanlıştan geçilmiyor. Okuması var, yazması yok müşavir! Birinci yanlış: Bu basın müşaviri, edep bir yana, onu kendisi düşünsün, ama dilbilgisi ve yazım kurallarından habersiz! Bizden kesilen vergilerle çıkan bir devlet dergisinde asla yazı yazamaz! Dergideki yazı aynen aşağıdaki gibi. Gelin yazım yanlışlarını birlikte görelim. “Tren Erzurum’a geldikten sonra (burada virgül olmalı) Yeşilçam’da artist olma heveslisi Erzurum kızları, trenle İstanbul’a kaçarlar, (Buraya nokta koymak gerekiyor. Cümle bitti ama Basın Müşaviri tam gaz devam ediyor. Etsin bakalım.) türlü maceralar yaşadıktan hatta çam dibine yatırıldıktan sonra, (Niye çam dibi? Müşavirin kötü bir anısı mı var? Değilse niçün? Fantezi mi? Mesela bir çalı dibi ya da medeni bir yatak olmaz mı?) tabii artist olamadan (Burada siz de çay ve ihtiyaç molası vermek istemediniz mi? Müşavir doludizgin gitmekte hâlâ!) ancak ‘kız gittim, kadın geldim’ havasında (Bunun havası nasıl olur acep? Müşaviri çağırıp, “Hele gel yiğidim, bir yol ‘kız gittim, kadın geldim’ havası yap da görelim” demek lazım.) tekrar memleketlerine dönerler. Yeşilçam’a varmadan yolda belde (Hayret! Virgül icap eden yerlere de koymuyor. Üç virgülü atladı) İstanbul’da ikna edilenler ayrı, pişman olanlar da ayrı, film çevirmeye başlayanlar yandı gülüm keten helva hikayesidir (Muhterem okur, bu cümleye ilmim yetmedi. Medet ya Kaşgarlı Mahmut!). Ve bu hikayenin kaçıs kısmı trenlidir (Bir cümleye ‘ve’ ile başlarsanız, Türkçe-kompozisyon dersinden sıfır alırsınız. ‘Trenli kaçış’a hiç girmeyelim. Otur, sıfır!). Gözünü sevdiğim memleketimde kaç kız bavulunu günler önceden hazırlayıp dağlar yakışıklısına kaçar gibi trenle artist olmak için kaçmıştır, (Oy may gad, cümle bitti, ama yine virgül! Müşavirin nokta işaretiyle bir hasımlığı, virgülle de özel bir muhabbeti var. Fenni gübre misali her yere bir avuç serpiştirmekte) bunun istatistiği yoktur, Allah bilir. (Sormazlar mı, madem istatistiği yok, madem Allah bilir, sen nereden öğrendin a be dağlar aslanı!). Kaçanlardan artist olan var mıdır, bunu da Yeşilçam’ın insan haritasını çıkarmakla mesul sinema tarihçilerimize, ne sinema tarihçisi, özenti tarihçilerimize sorulmalıdır (Benden duymuş olmayın ama burada polemik yapıyor zalımın oğlu. Oğlunuz ne iş yapıyor? -İnsan haritası çıkarmakla mesul sinema tarihçiliği yapıyor teyzesi!). Tren sadece kaçışa tanık olmuştur, vallahi de billahi de bu işte vebali yoktur.(Kurumun demirbaşına poh atmak yemez tabii! Keşke Erzurum kızlarını da bir demir yığını kadar gözetseydin be emmioğlu!)” İfade bozukluklarına bakmaya gerek yok. Çünkü ilaç için bir tek düzgün ifade yok. Bu şahsı basın müşaviri olarak işe alan herkes istifa etmeli. Hadi tren kazaları takdir-i ilahi. Basın müşaviri olarak yazı yazmayı bilmeyen birini işe almaya da “El-hükmilillah” demeyin bari. Bkz. Hadis-i kudsi “Emaneti ehline veriniz”. Müşaviri böyle olanın... Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, “Yanlış, talihsiz, kabul edilemez bir yazı. Kızlarımız, kadınlarımız hakkında böylesine çirkin söz ve benzetmeleri yapmak, hele hele kahramanlık ve bağımsızlık sembolü olmuş Nene Hatun’un memleketinde, Erzurum’daki kadınlarımıza böyle bir şeyi layık görmek asla ve asla kabul edilemez” diye konuştu. İkinci yanlış da burada. Sayın Bakan, müşavirinden daha vahim bir hata yapıyor. “Hele hele Erzurum’daki kadınlarımıza böyle bir şeyi layık görmek asla ve asla kabul edilemez” diyor. Sanırım sehven sarf edilmiş bir ‘hele hele’ durumu var. Erzurum’u kurtaracağım derken, geri kalan 80 vilayeti ateşe atıyor. Yani konuşma fesatların eline geçse, “Ne yani, hele hele Erzurum’da kabul edilemez de mesela Muğla’da kabul edilebilir mi?” deseler gel de çık işin içinden. Bu iftiradan kurtulmak için herkesin ille de bir hele hele Nene Hatun’u mu olmalı? Dadaşlar ne yapıyorlar? Üçüncü yanlış da Erzurumlulara ait. Sivil toplum, askeri-mülki erkân, hepsi birden “Erzurum’da böyle işler olmaz! Erzurum kızları iffetlidir” diyor. Ah be Dadaşlar, söylenecek şey bu değil. Kadını aşağılayan bu mantık, yaşamaktan, insan olmaktan, insan kalmaktan hiçbir şey anlamamış. Yeryüzünde ‘Erzurum Kadınları’ diye bir tür yok. Bir de gidip Nene Hatun’un kabri başında açıklama yapmışsınız. İffetiniz için Nene Hatun’un torunları referansına sığınmak da doğru değil. Üstelik gerekli de değil. Zaten savaş kahramanı olarak yüceltilen kadınlarda öne çıkarılan mantık, onların bir erkek gibi davranmış olmalarıdır. Bu da bir kadın için onur kırıcı ve sakat bir yüceltilme biçimidir. Hatta aşağılanmadır. Gerçekte kırılan tüm kadınların, dolayısıyla insanlığın onurudur. Bunu böyle bilirseniz, ne çam dibine gerek kalır ne de insan haritası çıkarmakla mesul sinema tarihçilerine... Peki, müşavir nasıl cezalandırılmalı? Ceza çözüm değil, eğitim şart! Kim verecek bu eğitimi? Bu şartlarda aklıma, ‘dekolte = tecavüz’ denklemini bulan Prof. Dr. Orhan Çeker’den başkası gelmiyor. Böyle başa böyle tıraş!

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.