Canavarlaştırıldık, insanlıktan çıktık!
Bu ülkede, 31 Mayıs’tan beri hem çok umut verici hem de çok acı şeyler yaşandı. Bütün olan bitenin içinde en felaketi, polisin Gezi protestocularına karşı uyguladığı aşırı ‘orantısız şiddet’ti. Öyle bir şiddet ki… Sonucu: Beş ölü (her an altı olabilir), f
Erzurum Güncel- 1. POLİS
Yaş?
-
28.
Polis olmaya ne zaman karar verdin?
- Hiç
öyle bir niyetim yoktu. 4 sene fizik okudum, araştırma görevlisi olmak
istiyordum. Akademisyenlik şartları kapanınca, önce dershanede hocalık yaptım.
Ama parası iyi değildi. Sonra polis alımları olduğunu öğrendim, başvurdum ve
kazandım.
Gezi’de görevin neydi?
- çevik Kuvvet.
60 saat orada kaldım. Aklımdan geçen tek şey, ‘görev bitse de evime dönsem’di.
Ama bitmedi…
Polisin orantısız güç kullandığını düşünüyor
musun?
- Elbette, aksini kim iddia edebilir?
öDüL KOMEDİSİ |
Gezi polislerine ödül verilmesi, seni sevindirdi mi, utandırdı mı? - O da ayrı bir komedi. İnsanlar “24 maaş ikramiye aldık zannetti. Maaşlar ortalama 2500 lira olduğu için kafalar karıştı. Oysa taban maaş esas alındı. Yari 49 çarpı 24, ediyor 800 lira. O parayı bile adaletli dağıtmadılar, sadece çevik Kuvvet’e verdiler. |
TEKMELEDİM
Peki bütün bu olan biteni
nasıl açıklıyorsun?
- Açıklayamıyorum. Şiddeti onaylamak mümkün
değil. İnsansan, onaylayamazsın. Birilerinin kafasına nişan alınması, gözlerinin
çıkması, saçlarından sürüklenmesi, tekmelenmesi… Bunlar, bizi de rencide eden
şeyler. Hiçbir şekilde haklı bir gerekçesi olamaz. Evet, bunların hepsi yaşandı.
Ama polis, neden bu kadar çok şiddet uyguladı, bunu da araştırmak lazım. Amacım,
polisi aklamak ya da savunmak değil, ama polisin psikolojisi de hesaba
katılmalı. Bize, bir görev veriliyor. 40 saat boyunca kaldırımda yatırılıyoruz.
Yemek desen hak getire, yarım ekmek arasına kaşar-salam. Tuvalet desen iki tane,
önünde 200 kişi kuyrukta. Sabahtan akşama kadar hakaret, taş, molotof yiyoruz.
N’oluyor? Biz de insanlıktan çıkıyoruz.
Ama şimdi sen de kendini
aklıyorsun! “Şartlar o kadar kötüydü ki polis de sonunda cinnet geçirdi!”ye mi
getirmek istiyorsun?
- 40 saat uyumayan birinden ne
bekleyebilirsin? Gerçekten insanlıktan çıkıyoruz. çıktık. Vicdanımız rahat mı?
Kendi adıma değil. Sosyal medyada yayınlanan bütün o şiddet görüntülerini ben de
izledim. Kabul ediyorum, vahşet. Ben de bazı şeyler yaşadım, yaşattım, o
görüntüleri televizyondan izlediğimde, “Bu, ben olamam!”
dedim.
Sen ne yaptın?
- Yerdeki göstericileri
tekmeledim. İstemeden yaptım. Ama aşırıya kaçtım.
KENDİNDE DEĞİLSİN
Plastik mermi attın
mı?
- Hayır. Gaz bombası da atmadım. Sadece tekmeledim. Bazı
arkadaşlarım, başka şeyler de yaptı...
Yönetmelikte yasak
olmasına rağmen, bazı arkadaşların, insanların ayağına değil, yüzüne gaz kapsülü
attılar…
- Gaz sıkarken 45 derecelik bir açıyla sıkarız ya da
yerden sektirerek atarız. Ama bir an geliyor, her şey çığrından çıkıyor, o kadar
saat çalıştıktan sonra artık kendinde olamıyorsun. Yüzlerce gaz sıktığında, bir
kaç tanesi, sen istemesen de, birilerinin yüzüne
gelebiliyor.
Peki amirler…
- Sorun onlar zaten!
Bize, “Gereğini yapın!” dediler. Laf bu. Bizim de aşırıya kaçtığımız oldu.
Müdahalelerimiz, çanakkale destanına benzetildi, bu da utanç verici, tabi ki
böyle görmüyoruz. Nasıl destan yazmış olabiliriz ki, karşımızdaki halk.
çanakkale destanına bağlamayı, suçu kapatma psikolojisi olarak
değerlendiriyorum. Bizi orada, insan haklarına aykırı şekilde çalıştırdılar, biz
de orantısız güç uyguladık.
EMİNİYETTE HUKUK
YOK
Bana hep insanın içinde şiddet varsa, bu tür
şeyleri yapabilirmiş gibi geliyor…
- Doğru ama içindeki şiddeti
ortaya çıkaran da o uygunsuz şartlar. Bu olayla, teşkilat içinde polisin maruz
kaldığı şiddet de açığa çıktı. çünkü bize insan muamelesi yapılmıyor, böcek gibi
görülüyoruz.
Bunlar
neden sesli söylenemiyor?
- çünkü emniyette hukuk yok. Güya
kanunları uygulayıcı olan teşkilatımız, kendi içimizde kanunları uygulamıyor.
Ben bir buçuk aydır olağanüstü şartlarda çalışıyorum. Hangi kanuna
göre…
Kimse itiraz etmiyor mu?
- Yok canım, ne
itirazı. İtiraz eden olursa, amirlerimiz, “Geç karşı tarafa, sen de bize taş
at!” diyorlar. Vatan haini ilan ediliyoruz. Kendi haklarımızı arayamıyoruz.
Aramaya kalktığımızda, teşkilatı kışkırtmakla suçlanıyoruz. Zaten biz, hakkında
soruşturma açılmış polisleriz, sürekli sürülüyoruz…
Gezi’de seni
en çok üzen neydi?
- Lobna Allami’nin başına kapsül isabet
etmesi. Oradaydım.
Senin arkadaşlarından birinin, o kızın
hayatını kaydırdığını bilmek nasıl bir duygu?
- Felaket. Ama
yine de, kimsenin bilerek ya da isteyerek böyle bir şey yapabileceğine inanmak
istemiyorum. O kapsülü atan kendini biliyorsa, inan çok
pişmandır!
Pişmandır yeter mi? O kız, iki beyin ameliyatı
geçirdi, artık konuşamıyor, bir tarafı felçli. O polis, onun hayatını çaldı!
Bedelini ödemesi gerekmez mi?
- Elbette. Yaşananları tasvip
etmek mümkün değil. Ama o polis, o ana kadar kim bilir kaç atış yaptı. Bir
tanesi Lobna’nın hayatını yaktı.
İnsanların Gezi’den sonra sana
davranışı değişti mi? Polis olduğunu öğrenince n’apıyorlar?
-
Halkın bize öfkesi birken, bin oldu. Halkla karşı karşıya
getirildik.
İNSAN
AVI
İnsanlar öldü, beyin travması geçirdi,
gözleri çıktı, tekmelenerek hayatını kaybeden geçler oldu… Belki birebir sen
sebep olmadın ama suçluluk duyuyor musun?
- Evet. Duymayan insan
değildir.
Polis apartmanlara giriyor, evlerin, hastanelerin içine
gaz bombası atıyor, resmen bir ‘insan avı’ Bu nasıl bir psikolojidir? Nasıl
açıklanabilir?
- Dediğim gibi çalışma şartlarından kaynaklanan
bir cinnet hali…
Artık bu yanıt beni kesmiyor!
-
öyle bir an geliyor ki, “Ben bu insanı bir şekilde ekarte edeyim, ayakta duramaz
hale getireyim ki beni daha fazla yormasın, bir daha karşıma çıkmasın!”
diyorsun. çünkü o bir daha gelmezse, sen de evine gidebileceksin. çünkü
gazlıyoruz, gidiyorlar, iki saat sonra kendilerine geliyorlar, yine saldırıya
geçiyorlar. Bunun sonu yok. Onlar dinlenebiliyor. Biz dinlenemiyoruz. öyle bir
hareket yapalım ki, bir daha gelemesinler, psikoloji bu…
2. POLİS
Yaş?
-
25.
Nasıl polis oldun?
- Televizyon dizilerinden etkilendim.
Gezi’deki
görevin?
- Sivil polisim. Görevim parkını savunmak ve çevik Kuvvet’e
destek olmaktı.
Nasıl bir psikoloji söz
konusuydu?
- Hepimiz onca gün yıkanmamışız, artık kokuyoruz, iç
çamaşırı dağıtıyorlar, don, atlet. Ben 57 saat, kesintisiz görev yaptım, küçücük
bir sehpanın üzerinde yattım. Canavarlaştırıldık, insanlıktan çıkarıldık.
Dolayısıyla, patlama noktasına geldik. Polisi, öyle bir ortamda çalıştırırsan
tabii ki şiddet uygular. Emniyet, polise insan haklarına uygun davranıyor mu ki;
polis, göstericilere insan haklarına uygun davransın? O sırada bir arkadaşımızın
eşi doğum yaptı, izin verilmedi. Bir arkadaşımız yaralandı, ayağına 9 dikiş
atıldı, eve göndermedi. Bir arkadaşımız evlenecekti, düğün salonu tutmuş,
davetliler gelecek, çocuk kendine düğüne gidemedi. Böyle insanlıktan uzak bir
ortam…
BİR BİRİM YERİNE DöRT BİRİM
ŞİDDET
Sen polisin orantısız güç kullandığını kabul ediyor
musun?
- Tabii ki. TOMA’yla su sıkıp, insanı takla attıranlar
oldu. Ya da direkt kafaya nişan alıp, yaralayanlar. Bunlar orantısız güç.
Kınıyoruz. Ama bir saatten sonra, deliriyorsun. Ben de öyle oldum mesela, göz
altına alacağım vatandaşa, 1 birim şiddet uygulayarak alabilecekken, 4
uyguladım. Yaptım. çünkü saf dışı bırakayım bir daha gelmesin istedim. Ki ben de
evime gidebileyim.
Neden polis, direkt göstericinin kafasına ateş
eder. Bunu nasıl açıklayabilirsin?
- Saatlerce, günlerce, o
kadar çok atış yapıyorsun ki, bir noktadan sonra “Açı mı hesaplayacağım!”
diyorsun, umursamıyorsun. Allah ne verdiyse sıkıyorsun…
O sırada sizi
gaza getirenler, “Haydi aslanlarım yapın edin” diyenler var mıydı?
- Olmaz
mı? Ekip arabalarından, mehter marşı bile çaldılar. Polislerin arasında
bilinçsizler de var, dolduruşa geldiler. En kötü şartlarda çalışan bizdik,
itfaiyeciler ve sağlıkçıların çadırı vardı, dinlenebiliyorlardı, onlar da 8
saatte bir ekip değişiyordu. Biz telefonlarımızı bile şarj edemedik,
ailelerimizle ilişkimiz kesildi…
Bu kadar mı beceriksiz polis
teşkilatı?
- Maalesef öyle. Türkiye için utanç verici bir şey.
Ama bizim idarecilerimiz utanmıyor. The Guardian manşet atmıştı, “Polis
protestocularla değil, insanlık dışı çalışma saatleriyle boğuşuyor!” diye. Bu
manşet durumu özetliyor aslında. Kimse istemezdi bu yaralanmaları, ölümleri, hem
bizden hem karşı taraftan. Benim akrabalarımdan bir sürü insan vardır Gezi’de.
Eski kız arkadaşım Gezi parkı eylemcisi…
Binaların içine girip
‘insan avına’ çıkılmasına, sen ne diyorsun?
- çok eskiden
müdahaleler copla yapılırdı. Cop ters çevrilirdi, bunlar işin pisliği, öyle
vururlardı ki insanı sakatlarlardı. Dört kişi de onu taşımaya gelirdi, toplam
beş kişi eylemden ekarte edilmiş olurdu. Bu şekilde grup dağıtılırdı. Gezi’de de
bir yerden sonra, aynı duygu ortaya çıktı. Vuralım, yaralayalım, arkadaşları
yardıma gelsinler, dört beş kişi eksilsin. Artık “Haklı mı, haksız mı? Ne
düşünüyor? Ne hissediyor?” o boyutları aşıyorsun. Yeter ki buradan kurtulalım,
evimize gidelim, sıcak bir yatak görelim...
Polis olmak
bugünlerde nasıl bir şey?
- 65 bin kişi polisliğe müracaat
etmiş. Bilmiyorlar polisliğin nasıl bir şey olduğunu. Biz bırakıp kaçmaya
çalışıyoruz, kurumlar arası geçiş düşünüyoruz. Artık tiksindik
polislikten.
HEPİMİZ HAKKINDA SORUŞTURMA
AçILDI
Bu röportajı neden veriyorsun?
- Ben de
hakkında soruşturma açılmış bir polisim. Bu düzene artık dur demek istiyorum.
Ama onurlu olmak için simit satmaya da niyetim yok. Niye bırakıp gideyim, bu
kadar emek vermişim, belki sistemi değiştirebiliriz. 300 bin polis arasında,
bizim gibi düşünen 11 bin kişi var. Belki bir arkadaşımızın daha intihar
etmesinin önüne geçebiliriz. Sorunları anlatıyoruz ki, çözülsün. Gezi parkı
olaylarından sonra, bir günde üç arkadaşımız intihar etti, dördüncünün elinden
silahı aldık.
Bu kadar üst üste intihar olunca, sizi bir araya
toplayıp bir şey demiyorlar mı?
- “İntihar etmeyin oğlum!”
diyorlar. İntiharı yasaklayan bir genelgemiz var. Böyle bir zihniyetle
boğuşuyoruz.
“Bu emir kanun dışı, uymuyorum!” diyebiliyor
musun…
- Hayır sorgulayamıyorsun. “Gaz sık” dediğinde, “Ben
sıkmam” diyecek, polis hayal edemiyorum. Eğer öyle bir şey yaparsa, sürgünlerden
sürgün beğenir. öyle bir baskı yaparlar ki, o polisi intihar ettirirler. çevik
Kuvvet’in üçte biri, bir yıllık polis, herhangi bir uyarı veya kınama aldığında
mesleğinden oluyor. Bu durumdaki bir insanın, emir sorgulama hakkı
yok.
Sizi koruyan bir kurum var mı?
- Kendimizi
anlatabileceğimiz bir mekanizma yok. Sendika vardı, kurucularımızı ihraç
ettiler. Hâlâ sendikalımızı kabul etmiyorlar.
3. POLİS
Yaş?
- 45.
Kaç yıllık
polissin?
- 14.
Neden polis oldun?
-
çocukluktan beri hep polis olmak istedim. Ama artık mesleğimi severek
yapamıyorum. Büyük haksızlıklar yaşanıyor. Sendikacı olduğum için bana bir ceza
vermek istiyorlar ama utanıyorlar. çünkü yapıyorlar, çünkü çok büyük emeğim var
teşkilata. Ama benim de hakkımda soruşturma var. önemi yok, olsun, varsın ihraç
etsinler.
POLİSİN COPU BANA DöNDü |
çevik Kuvvet, şeritle çevrilmiş girilmez bölgeye giren bir genci apar topar yere yatırmış, copla dövüyordu. Dayanamadım, “çocuk, karşıdan karşıya geçecekti, bilmeden bariyerlerin üzerinden atladı, vurma!” dedim. Ama öyle sert bir müdahale söz konusuydu ki, ben polis olarak bile bu psikolojiyi çözmekte zorlandım. Engel olmaya çalışınca, polisin copu bana döndü… |
Polisin delilleri karatmasına ne
diyorsun?
- Suçtur. Kabul edilemez. Bu yönde verilen emir
uygulanmamalıdır. Emri veren de, uygulayan da hukuki anlamda sorumludur ve suç
işlemiştir. Polislik mesleğini bir daha yapmamalı ve teşkilattan
çıkarılmalıdır!
Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali’nin kamera
kayıtlarının 18 dakikası nasıl oluyor da, yok oluyor?
- Düşündürücü
ve şüpheli bir durum. Bilirkişi incelemesi yapılmalı, varsa kaydı silenler
yargılanmalı.
Ethem Sarısülük’ün vurulma anındaki güvenlik
kamerası nasıl oluyor da, başka yöne çevriliyor? Bir ağaca
zumlanıyor…
- Ethem’in vurulma anında kamera dönüyorsa, bunun
iki izahı olabilir: Birincisi kamera özelliğidir ki bu belirli saniye
aralıklarıyla otomatik döner. İkincisi, kasıtlı yapılmıştır. Bu da suçtur.
Emniyet içinde böyle bir emir veren suç işlemistir. Ama ne var ki, polis,
kendisine verilen emri uygulamak zorunda. Bizim de bütün savaşımız bu. Polis
memurunun, hukuksuz emre itiraz etme hakkı olsaydı, bunların çoğu yaşanmazdı. Ne
yazık ki yaşanıyor. Polisin delil karatma ermine direnecek gücü yok. Mecburen
uyguluyor.
Ali’yi döverek öldüren polislere ne
diyeceksin?
- Henüz o şahısların polis olup olmadıkları belli
değil. Eğer polislerse, böyle insanlardan sadece utanırım. Ama unutmamak gerekir
ki, çadırları yakanların da önce polis oldukları zannedildi, sonra zabıta çıktı.
Soruşturmanın sonucunu beklemek lazım.
17 yaşında bir çocuğun,
koma haline uyutulduğu yoğun bakımdaki odasına bir polis ne amaçla
girer?
-
Yoğun bakıma doktordan başkası giremez, girmemeli. Olayın araştırılması gerekir,
hastane kameraları incelenmeli. Tabii ki polisin böyle bir davranışta bulunması
şüphe yaratır.
Palalı adamın göz göre göre kaçmasına imkan
sağlanmış olmadı mı?
- Evet ama bu tamamen savcılık ve
mahkemeyle alakalı bir şey, polisle ilgisi yok. Adli mercilere sorulmalı. Ayrıca
palalı adam, bir polis memurunu parmağından, bir başka polis memurunu da elinden
yaraladı. Bu olayda, palalı adamdan şikayetçi olan polis de mağdur oldu. Şahsi
fikrim, “Bırakılmamalıydı!” Bu tip adamlara hoşgörü gösterilmesi başkalarına da
cesaret veriyor. Nitekim böyle bir sonuç doğurdu.
POLİS 4:
Yaş?
- 22.
Neden
polis oldun?
- Ailem istedi, üniversiteden terkim, polis yüksek
okuluna girdim. Giriş o giriş.
Kaç yıl oldu?
- 4
yıldır teşkilattayım.
Senin Gezi’deki görevin
neydi?
- çevik Kuvvet.
Peki o kıyafet ağır gelmiyor
mu?
- Hem de nasıl. Aslı 5-6 kilo ama bir süre sonra 50-60
kiloymuş gibi gelmeye başlıyor. Kafandaki kask yüzünden, görüş alanın da
kısıtlı.
Sen yaşananları nasıl
değerlendiriyorsun?
- İçindeyken değerlendirebilmen mümkün
değil. Ben oradayken sadece bana taş atanı görüyordum. Ama sonra üniformamı
çıkarıp, olayları televizyonda izledikten sonra “Vay anasını!” diyorsun. “Bunlar
nasıl yaşanmış!” İnanmak istiyorsun ki, bu gördüklerin kazara olmuştur. Polis
kimsenin kafasına sıkamaz, sıkmamalı diyorsun. Ama görüyorsun olanları.
Yapılabilir mi? Yapılabilir. Bunu, yapmaya hakkı vardır manasında söylemiyorum.
Ama insan o anki psikolojiyle, evet bir çok şeyi yapabilir…
Nasıl
bir psikoloji o?
- Sürekli bir yere koşuyorsun. Nereye
koştuğunun, nasıl bir yere koştuğunun hiçbir önemi yok. Sadece koşuyorsun,
koşman gerektiği için koşuyorsun. Sonra, “çatı kur” deniyor, çatı kuruyorsun,
“Gaz at” deniyor, atıyorsun. O an düşündüğün tek şey, “Şimdi ne yapacağız,
sırada ne var? Sürekli terliyorsun. Başın ağrımaya başlıyor, üzerindeki techizat
da seni mahvediyor. Biri sana, “Gereğini yap!” diyor. O kadar fena, o kadar
yuvarlak bir laf ki bu. Gereği ne?
Peki insan, oradaki
çoluk-çocuğu, yaşlıları görmüyor mu? Nasıl atıyor o gazı…
- O
kalkanın ardında ben eylemcileri görüyorum, çocuk-çocuk yaşlı görmüyorum. Bana
göre, o sırada herkes eylemci ve bize kast ediyor. Oradan belki sıradan vatandaş
da geçiyor ama bilemiyorsun. Evet, yapılmaması gerekir. Biz bile tiksiniyoruz.
Düşünmeyi bırakıyorsun. Sadece sana söyleneni yapıyorsun. Ben de öyleydim, robot
gibi.
Peki korkmuyor mu insan?
- Mesleğe ilk
başladığımda, bacaklarım titriyordu. Artık alıştım. Hatta, karşından taş
yağarken, komik muhabbetler oluyor. “Beyler taş geliyor! Hooop, güm” diye
aramızda konuşuyoruz.
Seni bütün bu yaşananlarda vicdanen en çok
rahatsız eden ne oldu?
- Gümüşsuyu’ndaydık. Müdahale etmeye
başladık, arkadaşlar biraz dozunu kaçırdılar. Barikatı aşacağız, sert bir
müdahale olacak. “Yapmayalım” dedim. İnsanların bana öyle bir bakışı oldu ki
anlatamam. “Git eylemcilerle birlik ol o zaman” bakışı. Ben bunu gördüktün sonra
bir kere daha görüşümü dile getirebilir miyim? Mümkün
değil.
İsimsiz de olsa bunları anlatmanız başınıza iş açmayacak
mı?
- Kurum bizi biliyor zaten. Hepimiz hakkında soruşturma var.
Telefonlarımız dinleniyor. Mahkeme kararı olmadığı için delillendiremiyorlar. O
yüzden de ihraç edemiyorlar. Ama sürekli sürülüyoruz.
Teşkilatın
‘siyah koyunu’sunuz?
- O laf kibar oldu, biz teşkilatın
zencileriyiz! İdarecilerimiz bizi öyle görüyor.
Sen
Gezi’dekilerin ‘dış mihrak’ olduğuna mı inanıyordun?
- Hayır.
çünkü kendi arkadaşlarım da vardı aralarında. Telefonlaşıyorduk. “Neredesin?”
diyordum, “Parktayım” diyordu. “Oğlum evine git! Ne işin var orada. Bak
bizimkiler canını yakar!” diyordum. Dış mihrak demek yanlış ve komik
olur!
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.