Cemaate ve Zaman'a en ağır darbe
Cemaat bu kez içerden vuruldu. Zaman Gazetesi yazarı Yeni Şafak'a verdiği röportajla salladı. Etyen Mahçupyan, Cemaati eleştirip 'AK Parti'ye oy vereceğim' diye ilan etti.
Erzurum Güncel- Cemaate yönelik bugüne kadar bir çok eleştiri gazete sayfalarında yer buldu. Ancak hiç biri bu kadar Cemaate ağır gelmemiştir.
Zira bu ağır eleştiriler 'içerden birinden', Cemaatin gazetesi Zaman'ın köşe yazarı Etyen Mahçupyan'dan geldi. Dahası Mahçupyan'ın açıklamaları ilginç bir adreste, hükümet safında savaşa dahil olan Yeni Şafak Gazetesi'nde çıktı.
Bu yönüyle de Zaman yazarı Etyen Mahçupyan röportajı günün konusu oldu.
Yeni Şafak Gazetesi'nin sürmanşetten verdiği röportajda Mahçupyan, Cemaat-AK Parti savaşında safını da açıkça ilan etti. Zaman yazarı, seçimlerde AK Parti'ye oy vereceğini söyleyip, Gülen'in dini kimliğini kaybettiğini söyledi.
İşte Cemaati çok yaralayacak o röportajdan bölümler;
BEDDUA GEREKSİZDİ
OYUMU AK PARTİ'YE VERİRİM "Dershanelerin kapatılması meselesinde ben dershanelerin varlığına karşı olmakla birlikte vicdani açıdan kendimi Hizmet Hareketi'nden yana hissettim. Fakat bu son dosyalarla, 17 Aralık operasyonunda bu işi yapanların iyi niyetli olmadığını düşündüm. Bu yüzden, yarın seçim olsa oyumu AK Parti'ye veririm. çünkü, bu tür taktiklerle iktidar değişikliğinin doğru olmadığına inanıyorum. AK PARTİ'Yİ çöKERTME PLANI YAPILIYOR Şu anda, AK Parti'nin içeriden çökertilebilmesinin imkânları aranıyor. 'Yolsuzluk yapıyor', 'El Kaide ile ilişkisi var' diyerek veya ekonomiyi darmadağın ve yönetilemez hale getirip halkı AK Parti'den uzaklaştırarak; bu çabalarla eşzamanlı bir biçimde AK Parti'yi içeriden parçalayarak bir alternatif oluşturma arayışı var. |
İletişim kriterleri açısından çok doğru bir davranış olmadı. Gereksiz bir şeydi. Batı dünyası için de çok sakıncalı bir hareketti. Batılılar zaten İslâm'a karşı önyargılılar; bu örnek de kullanılabilir bir örnek oldu. Diyelim ki sohbette böyle bir olay yaşandı, ama yayınlanması hataydı.
CEMAAT Güç HAYALLERİNE KAPILDI
AK Parti iktidarıyla birlikte muhafazakar kesim siyasette, iş dünyasında, bürokraside etkinleşti. Muhafazakar kesimde özellikle bürokraside yekpare bir biçimde en etkili olan 'Hizmet Hareketi'ydi. Bürokratik güç sahibi olmak, iktidarın parçası olmak demektir. Emniyet ve özerk bir alan olan yargı kadrolarına sahip olması sebebiyle Hizmet Hareketi birdenbire kendisini iktidarın göbeğinde buldu. Ve belki de hayal edemediği bir gücü kullanabileceği bir noktaya geldi. Bu güç de muhtemelen Hizmet Hareketi içerisindeki bazı kişileri yeni hayaller kurmaya yöneltti.
17 ARALIK OPERASYONU DARBEYDİ
Bu operasyon hükümete 'darbe vurmak' için yapılmıştır. Hükümete bir darbe vurulmak istendiği çok nettir. Ama 'darbe yapıldı' demek için bu operasyon küçük kalır. Belki şu umuldu; hükümet bu durumla başa çıkamayacak, bir yanlış yapacak ve sonra bir soruşturma dosyası daha çıkacak ve bu olanların altında kalacak. İşler bir noktadan sonra şirazesinden çıkacak diye düşünülmüş olabilir.
CEMAATİN EKSİKLERİ
Hizmet Hareketi eğer toplumun önüne çeşitli figürler koyabilseydi, STK'lar üretebilseydi, daha başarılı olabilirdi. GYV var, ama zayıf kalıyor. Bugün hâlâ pek çok şey doğrudan Fethullah Gülen'e soruluyor ve bazı konularda ancak o konuşursa, söz söylenmiş oluyor. Bunları gerçekleştirebilmek için epeyce uzun bir zaman vardı ama yapılmadı. Tayyip Erdoğan da bu zaafı görüp bunun üzerine gidiyor.
GüLEN DİNİ KİMLİĞİNDEN UZAKLAŞIYOR
Tayyip Erdoğan, durumla ilgili öyle sorular soruyor, öyle sözler ediyor ki, Fethullah Gülen ister istemez siyasi mesajlar vermek zorunda kalıyor. Gülen'in her siyasi konuşması da onu dinî kişiliğinden bir miktar uzaklaştırıyor. Dolayısıyla, kafamızda siyasî mesajlar veren bir din adamı görüntüsü oluşuyor. Fakat şunu da eklemek lâzım: Sonucuna katlandığı sürece bir dinî önder de kanaat belirtebilir.
ŞEFFAFLAŞSAYDI BU OLMAZDI
Gündelik siyasete dair tavır ortaya koyan dinî lider elbette yıpranır. Burada da böyle bir durum var. Hizmet Hareketi, şeffaflaşsaydı ve kendi içinden siyasi figürler üretebilseydi, Fethullah Gülen bu işlerle uğraşmak zorunda kalmayacaktı ve kenarda, saygın bir konumdan insanları kendi bakışı doğrultusunda etkilemeyi sürdürecekti. Ama Hizmet Hareketi, ya böyle bir noktaya geleceğini öngöremedi, ya da kendi içinde böyle bir yetenek geliştiremedi.
DİNİ LİDER KALSAYDI PRESTİJLİ OLABİLİRDİ
Burada iki nokta var. Birincisi, Türkiye'nin tarihi itibariyle böyle bir gelenek var. İkincisi, Türkiye'de siyaset yalnızca siyasi partiler veya oluşumlar aracılığıyla yapılmıyor. Bürokrasi ile de siyaset yapılabiliyor. Tabii şunu da belirtmekte fayda var: Eğer Fethullah Gülen dinî bir lider olarak kalabilseydi, bugün daha prestijli bir konumda olabilirdi.
(Yeni Şafak'taki Nil Gülsüm'ün yaptığı röportajın tamamı için tıklayın)
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.