Davutoğlu: Biz dolapta dondurulamayız!
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği ile "Friends of Europe" tarafından ortaklaşa düzenlenen toplantısında konuştu.
Erzurum Güncel- Başbakan Ahmet Davutoğlu, Brüksel'e yaptığı ziyaretteki konuşmasında, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) sürecine ve ilişkilerine dair önemli açıklamalar yaptı. Davutoğlu, dondurulan AB ilişkilerini genişletme sürecine ilişkin 'Biz buzdolabında dondurulamayız' dedi. Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği ile "Friends of Europe" tarafından ortaklaşa düzenlenen toplantısında konuştu. Davutoğlu, AB süreci ve Türkiye'nin dondurulan AB fasıllarına ilişkin soruya şöyle cevap verdi: "AB GENİŞLEMEYİ DONDURMUŞ OLABİLİR AMA BİZ DOLAPTA DONDURULAMAYIZ" Genişlemenin durdurulmasıyla ilgili şunu söyleyebilirim. elbetteki dondurulmayı istemiyoruz. Ben bugün görüştüğümde dondurma dendiğinde neyi kastetmek istiyor bunu soracağım. Siz tarihi donduramazsınız ki. Bazen, tarih size ne yapmanız gerektiğini dikte eder. Tarihi ve zamanı donduramayacağınız için dinamik olan son 6 yıldan beri gelen süreci de dondurmak mümkün değil. Ben buna inanıyorum söylediğim de bu tarih bunun kararını verecek. Şuna inanıyorum ki Avrupa'lı liderler Türkiye'nin üyeliğinin ne kadar kıymetli olduğunu anlayacaklar. Türkiye zayıf görülüyordu ve Avrupa'ya yük olacak deniyordu şimdi Türkiye'nin çok kuvvetli olduğu söyleniyor ve AB'ye girersek sorun yaşarız diyorlar. Eğer Avrupa'nın nüfusunu 3/1'ini biz oluşturacaksak ekonominin de 3/1'ini biz oluşturacağız. "AB BİZİ ALIRSA MUTLU OLUR" Eğer birini kabul etme konusunda gergin davranıyorsanız o bir zaafiyet göstergesidir ve kendinize güvenmediğinizin göstergesidir. AB bizi alırsa AB de mutlu olur biz de mutlu oluruz. Bu dinamizmle çalışırız. Eğer biz dondurmak isterse biz buz dolabında olmayız. Dondurulmayız, tarih buna karar verir. Gelecekte ne olacağına tarih karar verir. Zaten 2-3 yıldır süreç malesef donmuş vaziyette. Son 2-3 yılda kaç fasıl açıldı? Sadece 1 tane. Bu bizden mi kaynaklanıyor hayır. "BLOKAJLAR KALDIRILSIN" Blokajlar kaldırılsın ertesi gün bütün fasılları açıp bir sonraki gün hepsini kapatabiliriz. Ülke ismini vermek istemiyorum ama Türkiye'nin durumu AB içindeki ülkelerle kıyas bile edilemez. Fasıllar açılırsa biz bunları tamamlarız ama bu tabii ki AB'nin kararıdır. İşte o konuşmadan satırbaşları: Türkiye de dahil olmak üzere Afganistan’da birlikte çalıştık. Şimdi oradaki birliklerimiz geri çekiliyor. Türkiye’nin Kabil Havalimanı’ndaki görevi devam edecek ama son yaşanan olaylar güvenlik konusunun hâlâ masada olduğunu gösteriyor. Çok tehlikeli bir terör örgütü DEAŞ veya IŞİD ne derseniz deyin ama yeter ki İslam adını kullanmayın çünkü olanların İslam’la bir alakası yok. Fukuyama “Tarih sona erdi çünkü liberalizm zafer kazandı” demişti. Ben de buna cevap olarak yazdığım bir makalede “Tarih hiçbir zaman sona ermez” demiştim. 2008’deki krizle 1929’daki kriz birbirine benzer nitelikteler. Ekonomik krizlerin sonucu olarak sosyo-politik sıkıntılar başladı. Özellikle Akdeniz havzasında, Arap gençliğinin haklı istekleri olarak başlayan eylemler, başlarda bahar diyorduk ama artık bahar diyemiyoruz. Biz de 1970’lerde Türkiye’de benzer şekilde sokakta yürüyorduk. Ancak maalesef bu Arap gençliğinin bir kısmı ya cezaevlerinde ya da mezarda. Peki kötü giden neydi? Biz demokrasiyi neden Ortadoğu’da destekleyemiyoruz? Ben Doha’da yaptığım konuşmada “Tarih her zaman yolunu bulur” demiştim. Bu bir ideolojik yapı değil. Genç nesiller farklı ideolojik kaynaklardan geliyorlar ama hepsi demokrasi istiyorlar. Bunların birçoğu Soğuk Savaş ideolojilerinden doğmuştur. Bu genç nesiller 2011 yılında başarılı oldular. 2012’de de birçok ülkede başarılı oldular. Ancak 2013’e gelindiğinde karşı devrimler yapıldı, askeri darbeler gerçekleştirildi ve yüz binlerce insan öldürüldü. "BU HEPİMİZİN BAŞARISIZLIĞI" Eğer bir yönetim, ülkesinin üçte ikisini kontrol edemiyorsa bu bir başarı değildir. Bu hepimizin başarısızlığıdır. Onlar öldürüldüğünde, hapse atıldıklarında destek vermedik ve terörist bir oluşum geldi. Esed ile DEAŞ arasında bir taktik alışverişi, taktik bir koalisyon vardı. Teröristler de orada olduğu için Esed de iyi bir adammış gibi görünüyor. Doğu Avrupa’da Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yaşanan sıkıntılar, işsizlik sıkıntısı, siyasi sıkıntılar ve 11 Eylül’den sonraki güvenlik sıkıntısı… Bunların hepsi hâlâ duruyor. "ÜÇ TÜR ÜLKE VARDIR" Karamsar olmak istemiyorum ama aynı zamanda gerçekçi de olmalıyız. Geçen yıl Avrupalı dostlarımızla bir toplantı yaparken şunu söylemiştim; üç tür ülke vardır: Vizyonu olan ve yükselmeye devam eden ülkeler. Türkiye de bunlardan biri. Türkiye bir istikrar adasıdır. İkincisi gelecek vizyonu olmayan ama en azından kendi ülkelerini kontrol edebilen ülkelerdir. Bunlar ne yükselir ne düşer. Üçüncü gruptakilerin ise hem vizyonu hem de ülkelerini yönetecek kapasiteleri yoktur. Bu ülkeler hem kendileri hem de çevreleri için büyük sıkıntılar yaratır. "PEGIDA İLE DAEŞ AYNI MANTALİTEDE" Sosyo-politik özelliklere bakalım; vatandaşlık konusu bugün hep tartışılıyor. Bizler “kapsayıcı” kimliği esas almalıyız. Bir tarafta PEGİDA üyeleri var bir tarafta DEAŞ üyeleri var. Bunların her ikisi de birbirine zır mantaliteler ama birbirlerine çok yakın mantaliteler. Geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiğim röportajda da bunu belirttim. Türkiye için bu büyük bir sıkıntı. Türkiye’deki vatandaşların bir kısmı kendilerini siyasi süreçlerden dışlanmış hissediyorlar. Gayrimüslim vatandaşların temsilcileriyle iki hafta önce bir yemekte bir araya geldim ve bana kendilerini geçmişte dahil olmamış hissettiklerini ancak bunun şimdi değiştiğini söylediler. İkinci grup Kürtler. Onlar için kendi dillerini akrabalarıyla bile konuşmamaları için bir kısıtlama vardı. Doğu Anadolu’ya gittiğim zaman çok fazla olmasa da biraz Kürtçe konuşabiliyorum. Artık Kürtçe siyasi propaganda bile yapmak mümkün. ALEVİLER Alevi toplumuyla ilgili de sıkıntılar vardı. Talepleri üzerine bütün Alevi klasikleri artık bizim tarafımızdan basılıyor. Çünkü bu insanlar aynı vatandaşlık haklarına sahip, aynı geçmişten geliyorlar ve aynı geleceğe gidiyoruz. "BAŞÖRTÜSÜ SIKINTISI" Mesela başörtüsü sıkıntısı. 15 sene önce seçilmiş, halkın oyuyla gelmiş bir milletvekili parlamentoya gitmiş ve diğer bütün vekiller ayağa kalkıp ona bağırmış ve parlamentoyu terk etmesi için zorlamışlardı. Bizim varmak istediğimiz şey de bu; kapsayıcılık. Bunun üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Tarihte her zaman sıkıntılar vardır ama nasıl devam etmek istiyorsunuz, önemli olan bu. "TÜRK HALKI BİRBİRİNİ RAHATÇA ÖLDÜREBİLİR OLARAK ALGILANIYOR" Şansölye Merkel’le konuştuğumda “Bütün Türkler o gösteride olacaklar ve teröre karşı çıkacaklar” dedim. Benim dışişleri bakanı olarak yaşadığım en zor anlardan biriydi herhalde. Farklı tarihlerde ırkçı örgüt tarafından öldürülen insanların aileleriyle bir araya geldim. Polis bu cinayetleri 7-8 sene geriye giderek soruşturduğunda kocasını kaybeden bir kadına “Kocanızı siz mi öldürdünüz? Kocanızı birilerinin yardımıyla mı öldürdünüz? Babanızdan size bir miras kaldı mı” gibi sorular sormuşlardı. Bir kadın kocasını öldürebilir, Türk halkı birbirini rahatça öldürebilir olarak algılanıyor. Bu Paris’te de böyle. Nerede terör varsa, biz ona karşı durmak için orada olacağız ama aynı şeyi biz de bekliyoruz. Son birkaç ay içinde onlarca cami saldırıya uğradı, aynı dayanışmayı orada da görmek istiyorum. Biz tarihimizde ilk defa İstanbul’da kilise inşa edeceğiz. Hristiyan Cemaati’nin kiliseye ihtiyacı yok ancak Süryani Cemaati için böyle bir ihtiyaç olduğu dile getirildi. Karaköy’deki sinagog birkaç yıl önce saldırıya uğramıştı. O zamanki Sayın Başbakanımız bizzat oraya gitti, ben Dışişleri Bakanı olarak bizzat gittim. Asıl önemli olan Avrupalılık kimliğidir. "BİZ AVRUPALILAR VE TÜRKLER DİYEMEZ BANA KİMSE" Paris’te birisi bana “Avrupa-Türkiye ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Avrupalılar Türkiye’ye nasıl yaklaşmalıdır” diye sordu. “Biz Avrupalılar ve Türkler” diyemez bana kimse. Avrupalılar dediğiniz şeyin içinde Türkler de var. AB üyesi olmayabiliriz ama bizler Avrupa’nın bir parçasıyız. Avrupa’da 7 milyon Türk yaşıyor, 45 milyon Müslüman var. Bu insanlar artık geri dönmeyecek. Biz de Avrupa kimliği istiyoruz. Özür dilerim ama artık kutsal Roma-Germen Avrupası yok, o Avrupa bitti. Roma M.Ö. 3. Yüzyıl’da sadece Romalılardan oluşuyordu ama sonrasında Roma içinde herkes vardı. Zaten tarihin akışı bu şekilde. “Ben hem burayı kontrol edeceğim hem de değişim olmayacak” bu mümkün değil. Biz sosyo-kültürel yapımızı nasıl daha kapsayıcı yaparız, bunun üzerinde çalışıyoruz. Biz etnik, dini kimliğine bakılmadan herkesi İstanbullu kabul ediyoruz. EKONOMİK KONULAR İkinci mesele ekonomik konular. Burada sadece Türkiye Başbakanı olarak değil G20 Başkanı olarak bulunuyorum. Dünya ticaretinin artması lazım. Dünya ticareti yüzde 6-7 büyüyordu şimdi maalesef yüzde 3 seviyelerinde. Bu bazı ülkelerin sorunu değil, tüm dünyanın sorunu. Gerçekçi olmalıyız, demografik olarak Avrupa bu sıkıntıya cevap vermeye hazır değil. Çin’le kıyaslandığında Avrupa’nın son 200 yıl içinde istikrarlı olduğunu görüyoruz. 50 yıl içinde Avrupa münferit olarak değil topluluk olarak ekonomik merkez haline gelmeye devam edecek. 1990’larda dünya ekonomisinde bir patlama yaşandı. Her yerde bir büyüme gerçekleşti. Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 2.700 dolar civarındaydı, 2002’de biz göreve geldiğimizde aşağı yukarı aynı seviyedeydi. Yani Türkiye 90’larda yerinde saydı. Ama biz göreve geldiğimizden beri dört kat arttı. Önümüzdeki dönemde de sürdürülebilir bir büyüme yaşamaya devam edeceğiz. Konuşması sonrası soruları cevaplayan Başbakan Ahmet Davutoğlu şöyle konuştu; "TEK SORUNUMUZ CARİ AÇIK" Hiç bir ekonomi kapalı ekonomi değildir. Herkes başka bir ekonomide neler oluyor ve kendisini nasıl etkileyeceğeni bilir. Türk ekonomisinin görünümü gerçekten açıktır. Ekonomik krize rağmen Türkiye'nin duruşu bellidir. Tek sorun değil ama en büyük mesele cari açık. Geçtiğimiz aylarda petrol fiyatlarının düşmesi ile cari açığımız da azalıyor. Azalmaya da devam edecek. Bütçe disiplinimiz örnek teşkil edecek bir karakteridir Türkiye ekonomisi olarak çok daha iyiyiz. Masrih kriterlerinin altındayız. Hiç bir Türk bankası bırakın çökmeyi sıkıntı bile yaşamadı. Finans sektörümüz çok kuvvetli. Üretim düzeyimiz artıyor, bazı sektörlerde Türkiye dünyadaki ilk 10'da yer alıyor. Türkiye dünyada 7. en çok tercih edilen destinasyon. Bizler üretiyoruz daha fazla satıyoruz ve 158 milyar dolarlık bir ihracata ulaştık. Ben bu rakamları neden veriyorum çünkü bunu sesli bir şekilde dile getirmezsek bile bir insanın biraz objektifliği varsa bunu söyleyebilir. Bazı şeylerde haklısınız, belki bazı şeyleri sesli dile getirmemiz lazım. Bizim için Türkler için kamu diplomasisinde çok iyi değiliz. Negatif haber veya kampanyaya karşı reaksiyon göstermediğimizde o garabe çalıyor. "ARAP BAHARI ÖNCESİNDE 4 PRENSİBİMİZ VARDI" 2010 Yılıydı. Arap Baharı öncesinde bizim 4 prensibimiz vardı. Gelecekte yüksek düzeyde siyasi diyalog ve dolayısıyla biz tüm komşularımızla yüksek düzeyli işbirliği mekanizmaları oluşturmuştuk ve Musul'un sünni bir şehirmiş, Erbil Kürt şehriymiş bunlara hiç bakmadık bizim tarihimizde etnik bazlı bir şehir kültürü yok. 52 Anlaşma imzaladık 1 günde Irak'la, Suriye ile de 48 tane. Vizesiz serbest ticaret bölgesi oluşturmak istiyorduk ve hala böyle bir isteğimiz var ama muhatabımız kalmadı Suriye'de. Irak'ta Abadi geldiğinde yeni bir başlangıç oldu ve biz gelecek için yeni bir başlangıca imza attık. Maliki'nin mezhepçi politikalarından kaynaklanıyor. Biz bir muhatap bulduğumuz anda adımlarımızı atar ilerler gideriz. Bizim yaşadığımız sıkıntılar komşuluk bazda bunlar. Rejimlerin vahşetlerine rağmen Türkiye yine yeni ortadoğu ile yeni balkanlarla ekonomik karşılıklı bağları üzerinde çalışmaya devam edecek.Bizim vizyonumuz bu ve buna ulaşacağız. "BİZ AB'DEN NE BEKLİYORUZ" Biz AB'den ne bekliyoruz? Biz dünyadan demokrasiyi desteklemesini bekliyoruz. Çok ilginç. Benim için de stresli birşey. Mısır'da darbe oldu. Lütfen demokrasiye yardımcı olun diyorum. Askeri rejimi seçilmiş bir cumhurbaşkanını deviren askeri rejime destek vermeyin diyorum ama bana Mısır'da durumun farklı bir vaka olduğunu söylüyorlar. Daha önce de Avrupalılar bizi eleştiriyordu. Türkiye'nin zamana ihtiyacı var deniliyordu. Ama kaç yıl ne kadar zaman olduğunu da kimse bilmiyordu. 500 milyon dolar biz yardım yaptık Tunus hükümetine, hükümette kim var ona bakmadan ve hala desteğimize devam ediyoruz. Mısır'da ilk seçimlerden sonra 2 milyar dolar kredi verdik ama malesef uluslararası camia genel olarak özelde de AB bir gözlemci haline geldi bu devletler nasıl çökecek bunlara seyirci oldu. Biz kendimizi terör saldırılarına karşı nasıl müdafa ederiz buna odaklandı. Bütün ülkeler aslında yardımcı olabilirdi. Bölgedeki bütün ülkelerin faydası olabilirdi. P5 ülkeleri mesela. Bir ülkede 300 bin kişi öldürülüyorsa, kimyasal silah kullandırılıyorsa 10 milyon kişi ülke içinde, 3 milyon kişi ülkeyi terk ediyorsa ve buna karşı da bir tane BM kararı çıkmıyorsa yapacak birşey yok. Bu nedenle burada sorumluluk önce P5'in üzerindedir. AB'li gençler olarak lütfen bi teklifiniz projeniz varsa bunu bize verin ve emin olun Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı buna destek olacaktır. "İnternethaber"
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.