1. HABERLER

  2. Düzel'den Pazartesi Konuşmaları
Düzel'den Pazartesi Konuşmaları

Düzel'den Pazartesi Konuşmaları

Neşe Düzel'in Pazartesi Konuşmalarının bu sefer ki konuğu Ahmet Gündel oldu. Ahmet Gündel: "Özel Yetkili Savcılar ölçüyü kaçırdı"

A+A-

Erzurum Güncel - “Özel Yetkili Savcılar artık ölçüyü kaçırdılar. Savcılar, kendilerini yasaya ve içtihada çok bağlı hissetmediğinde ölçü kaçar ve bu durum KCK davasına da, şikeye davasına da yansır.” “Kademe kademe bir keyfileşme olduğunu görüyoruz. Bu keyfilik, daha ileri safhalara giderse, savcı ve yargı devletine kayarız. Yargıda büyük problemler sürüyor. Yargıya bir neşter vurmak gerekiyor.” “Özel Yetkili Savcılar, MİT görevlilerinin birtakım örgütsel suçları devam ediyorsa ve bunun talimatı Başbakan tarafından verildi denirse, Başbakan’a ‘Sen de gel, seni de soruşturuyoruz’ diyebilirler.” *** NEDEN AHMET GÜNDEL Özel Yetkili Savcının, PKK’yla müzakereleri yapan MİT müsteşarını sorguya çağırması, hem AK Parti’nin hem de devletin içini karıştırdı. Başbakan, Özel Yetkili Savcı'nın bu hamlesini, Cemaat’in Yargı’daki ve Emniyet’teki uzantılarının, hükümetin PKK ve Kürt politikasına bir saldırısı olarak gördü ve hızla MİT Kanunu’nu değiştirtti. Böylece Türkiye’nin dokunulmazları arasına bir anda binlerce MİT görevlisi de girdi. Üstelik sadece onlar değil, Başbakan’ın istihbarat için görevlendireceği diğer kamu görevlileri de bu kanun değişikliğiyle yargı karşısında dokunulmaz kılındı. Türkiye bir yandan, devletin içindeki çeteleri ve suç örgütlerini temizlemek için geçmişin dokunulmazlarına dokunurken, bir yandan da devletin devasa bir bölümünü şimdi tamamen denetim dışına çıkardı. Onların soruşturmalarını, Başbakan’ın iznine bağladı. Bu yasa değişikliğinin hukuki sonucu ne olacak? Ergenekon, KCK, faili meçhuller, darbe girişimleri gibi büyük soruşturmaların ve davaların, işin MİT ayağı sorgulanmadan aydınlanamayacağı dikkate alınırsa, Türkiye’nin beş yıl önce giriştiği temizlik ve hesap sorma süreci nasıl yürüyecek? Niye Türkiye’de bu gelgitler yaşanıyor? Neden bizdeki yargı tarafsız ve bağımsız bir görüntüye kavuşamıyor? Demokrasilerde savcılar siyasi denetim yapabilirler mi? Peki hükümetler, beğenmedikleri savcıların elinden dosyaları alabilirler mi? Yargı’da, Cemaat’in bir örgütlenmesi mi var? Bizde Yargı niye hukukla ya da adaletle değil de Kemalizm’le ya da Cemaat’le özdeşleşiyor? Özel yetkili savcı ve özel yetkili mahkemeler ne demek? Bizdeki sistemde savcıyı polis mi yönlendiriyor? Keyfî tutuklamalar yapılıyor mu? Bu tür keyfî hareketleri engelleyebilecek bir mekanizma yok mu? Bütün bu soruları ve sorunları, yirmi yıl Yargıtay savcılığı yapan ve ceza hukuku üzerine kitaplar yazan Ceza Avukatı Ahmet Gündel’le konuştuk. *** NEŞE DÜZEL: Yargı kısa zaman öncesine kadar askerî vesayetin bir destekçisi olarak görülüyordu. Şimdi ise Yargı’nın Kemalistlerden, Cemaatçilere geçtiği söyleniyor. Bu iddia doğru mu? AHMET GÜNDEL: Benim 25 yıllık savcılık hayatımın 20 yılı Yargıtay’da geçti. Yüksek Yargı’yla ilişkilerim sürüyor. Ben böyle bir örgütlenme görmüyorum. Ama şunu söyleyebiliriz. Yüksek Yargı’da, hükümete yakın olabilecek bir kadronun oluştuğunu söyleyebiliriz. Çünkü referandumdan sonraki yeni HSYK düzeniyle Yüksek Yargı’nın yapısı tamamen değişti. Yüksek Yargı’daki kişiler, AK Parti’nin kullanabileceği, AK Partililerle mesai yapan ve onlara çok yakın olan insanlar değiller ama düşünce olarak AK Parti’ye yakın olabilecek insanlar bunlar. HSYK’nın, Yargıtay’a ve Danıştay’a üye seçimlerinde böyle bir tercih ortaya çıktı. Tam olarak nasıl bir tercih ortaya çıktı? Bunların arasında MHP’ye yakın olanlar da var, Kemalist olmayan sosyal demokratlar da var. Yani HSYK’nın düzeni değiştikten sonra daha muhafazakâr savcı ve yargıçlar ön plana çıkmaya başladılar. Yargıtay’a ve Danıştay’a daha muhafazakâr insanlar seçilmeye başladılar. Özel yetkili savcılık ve mahkemelere gelince... Evet... Bunlar, çok özel soruşturmalar ve yargılamalarla Türkiye’nin son beş yılına damgalarını vurdular. Orada da daha muhafazakâr bir ağırlık ortaya çıkmıştır ama bunların arasında Cemaat mensubu kişilerin oranı iddia edildiği kadar değildir. Zaten özel yetkili mahkemelerin yürüttükleri soruşturmalar ve dosyalar öyle birkaç savcıyla olacak işler de değil. Niye? Orada bir dosya bazen 15-20 savcının ve yargıcın elinden geçiyor. Bunların hiçbiri Cemaatçi değildir diyemeyiz ama bunların hepsi de Cemaatçi olamaz. Sonuçta özel yetkili savcılar ve yargıçlar, meslekte 10, 15 veya 20 yıllıklar. Bunlar, AK Parti döneminde alınmadılar. AK Parti hükümetinde alınanlar henüz özel yetkili savcılıklarda ve Yargıtay’da çalışabilecek duruma gelmediler. Eski HSYK döneminde alınan savcı ve yargıçlar bunlar. Eski dönemde alınanlar arasında Fethullah Gülen hareketine yakın insanlar yok muydu? Münferit olarak vardı tabii. Ben Cemaat’le hiçbir ilişkisi olmayan ve cemaat, tarikat olaylarından da hoşlanmayan biriyim ama... İnsanlar teröre ve şiddete bulaşmadıkları sürece inançlarını ve düşüncelerini yaşamakta özgürdürler. Şu anda tek ölçüsü adalet ve hukuk olan, tam bağımsız ve tarafsız bir HSYK’dan söz edebilir miyiz? Tam olarak söz edemeyiz. Çünkü bir geçiş dönemi bu. Anayasa değişikliğinden sonra yapılan ilk HSYK seçimlerinde seçilenlerin bir kısmı, yıllarca Adalet Bakanlığı’nda önemli görevler yapmış olan insanlar. Geçmişte on iki bin yargıç ve savcı kadrosunun atamalarında, denetiminde etkili oldular bunlar. KCK dosyasına bakan savcı, MİT müsteşarını ifadeye çağırdı ve dosya bunun üzerine hemen ondan alındı. Hukuk açısından bu nasıl bir görüntü? Hukuken buna engel yok. Başsavcılıklarda olabilecek bir durum bu. Geçmişte de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yine özel yetkili bir savcıdan dosyayı aldı, başkasına verdi. Hâkime yapılsa, bu bir müdahale olurdu, çünkü hâkim bir karar verdiğinde, ona kıdemli hâkimler niye böyle bir karar verdin diyemezler ama, savcılıkta sistem böyle işlemez. Savcılık dediğiniz bir bütündür zaten. Savcılar, bağımsız hareket etmezler. Birlikte çalışma düzeni içinde aynı şekilde hareket ederler. Savcılığın çalışma yönergesi vardır onun içinde davranırlar. Diyelim ki bir savcı takipsizlik kararı verdi, başsavcı bunu inceler ve dava açılmasını gerekli görürse, savcıya, “takipsizlik kararını kaldır” der. Yani savcı, hâkim kadar bağımsız değildir. Peki, hükümet, beğenmediği savcılardan dosyaları alacak bir güce sahip midir? Hayır. Ama bu savcının soruşturmadan alınması doğaldı. Çünkü usul yanlışlıkları yaptı. Bilgileri dışarı sızdırdı ve üstlerine bilgi vermedi. Ayrıca Başbakan’dan Cumhurbaşkanı’na, önemli kişiler bile savcının görevini aştığını, hükümetin politikalarına müdahale ettiğini söylediler. Savcının yaptığı bu işlem gerçekten görevi içinde bir işlem mi yoksa değil mi, bunu HSYK denetlemeliydi. Niye denetlemedi? Yeni HSYK’nın yapısı hükümetin düşüncesine yakın bir yapı olduğu için, HSYK dikkatli davrandı. Kaynak: Taraf

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.