Erzurumlu şair içini döktü
Tüm şiirleri iki kitapta toplanan Refik Durbaş'ın yılbaşına kadar 6 kitabı daha yayımlanacak.
Erzurum Güncel-
Cumhuriyet- “Şiir duyulur, yaşanır ve yazılır. Şimdinin moda yazım atölyelerinde şiir öğrenilemez. Şiir, şiirden ve tabii şairlerden öğrenilir. çok okuyup çok yazacaksınız. Yazdıklarınıza acımayacaksınız. Şiirin ardından koşulmaz, şiir gelir sizi bulur…”
“Hayatımın nerdeyse dörtte üçünü İstanbul’da geçirdim. İstanbul üzerine kitaplar yazdım. Gazeteciliğimde birçok semtini dolaştım. İstanbul’un hüznü de var, sevinci de. İstanbul’u ancak kendisi, yani İstanbul tanımlayabilir…”
“Her yeni bir gün daha iyidir iyi bir hayat için geçen günden… Hem gündüzden hem geceden… ölümden ve ecelden…”
Bu güzel dizeler usta şair, gazeteci ve yazar Refik Durbaş’a ait. Geçtiğimiz günlerde Kırmızı Yayınları’ndan çıkan tüm şiirlerinin toplandığı “çırak Aranıyor” ve “Hatıram Olsun” kitaplarında daha bu şiir gibi niceleri var.
Kitabın tanıtımında yer alan bir paragraf ise şairin şiirlerini kelimenin tam anlamıyla özetliyordu. Kürşat Başar şu sözler ile anlatmıştı şiirleri:
“Refik Durbaş’ın şiiri iyi bir şiirin kırılganlıklarından beslenir, hiçbir koyu rengi yoktur şiirinde. Bir ressamın tüpten sıkılan ham rengi kullanması gibidir. Duygulara, hüzünlere, ölümlere umudu ve güzelliği katıverir. Birdenbire hüznün umudu ortaya çıkıverir…”
Bu sözler üzerine başka ne yazılabilir bilmiyorum ama, kalemiyle dünyayı güzelleştiren bir “şiir adamı” demek istiyorum ben de. 20 yılını Cumhuriyet gazetesine veren ve buradan emekli olunca Sabah gazetesinde yazılarına devam eden Durbaş ile şiirleri, şairliği ve yeni çıkan kitabıyla ilgili bir söyleşi gerçekleştirdik.
'Edebiyatla 16-17 yaşlarımda tanıştım'
- Baktığımız zaman sizinle ilgili çok geniş bir yelpaze çıkıyor karşımıza. öykü, düzyazı, şiir, röportaj dallarında başarılı bir yaşam. Bunların içinden şiirin yaşamınıza giriş öyküsü nasıl oldu?..
- Ben, edebiyat ile 16-17 yaşlarında, yani lise birinci sınıfta tanıştım. Gerçi önceleri resimli romanlar, Pekos Bill, 1001 Roman, Mandrake gibi çizgi romanlar okuyordum. Bir de tabii Mayk Hammer’ler… çocukluğum, daha doğrusu ilk gençliğim sokaklarda uçurtma uçurmak, telden arabalar yapmak, futbol oynamakla geçiyordu. Lise birinci sınıfta gerçek edebiyatla tanıştım, edebiyat öğretmenimiz İsmet Kültür aracılığıyla…
İsmet Hoca’nın benim edebiyat yaşamımda özel bir yeri, çokça da emeği vardır. Onun teşvikiyle önceleri küçük öyküler yazmaya başladım. Yayımlanan ilk yazım da çocuk Haftası dergisinde çıkan “Karanlık” başlıklı bir öyküdür. Sonraları şiirle tanıştım, Ajans Türk takviminde yer alan şiirler ve tabii Attilâ İlhan ile…
‘Hayat ilgilendiriyor beni’
-Peki genellikle neler etkiler sizi? Şiir yazarken nelerden beslenirsiniz?
- Hayatı ve hayatımızı kuşatan her şey diyebilirim. Bir romanın başlangıç cümlesi de olabilir, bir film karesi de… Halk otobüsünde duyduğum bir konuşma da olabilir, bir gazetenin alt sayfalarına sıkışmış bir haber de… Hayat ilgilendiriyor beni çünkü… Kendi hayatım, yaşadıklarım da dahildir buna…
-Yaşadığınız kentler şiirlerinize ne ölçüde yansıdı?
- Yaşadığım kentler de, yani çocukluğumun Erzurum’u, ilkgençliğimin İzmir’i, kırk küsur yıldır yaşadığım İstanbul ve elbette gazetecilik ile gençlik merakıyla dolaştığım Anadolu’nun ve dünyanın birçok kenti hayat ile bağlantıları dolayısıyla şiirlerimde de elbet yer buldular. Bu kentler yaşanmışlıkları, insanları, olayları ile hayatımı etkiledikleri gibi bu etkiler şiirlerime sızmış oldu, diye düşünüyorum.
- Geçtiğimiz hafta Kırmızı Yayınları’ndan çıkan,bu zamana kadar yazmış olduğunuz şiirlerin toplandığı bir şiir kitabı çıkardınız. İçindeki şiirlerin öyküsünden söz eder misiniz?
- Bini aşkın sayfaya sığmış onca şiirin hepsinin ayrı bir öyküsü var. Onların öyküsünü yazmış olsaydım, zaten şiir değil, öykü, roman, anlatı yazardım. “Her şiirin öyküsü kendi içinde zaten”. Onların tapusu da kitap çıktığına göre bende değil, okuyanlardadır sanırım.
“Gül kurusu renginde bir akşamdı / Kasımpaşa sırtlarından inen / Demir özlü hikâyesini yazmıştı / İşte böyle bir akşamüzeri / Yüreğinin gül kurusu kokusuyla / İndi şair de Sirkeciye // Eminönü bir ince uzun yol / Sol avucunda Galata köprüsü / Sağında hercümerciyle Sirkeci / Daha o zaman Sultanbeyli kurulmamış / İkitelli, Bağcılar, Altınşehir / Henüz düşmemiş İstanbul’un rahmine / Burunlu otobüsleri, damalı taksileriyle / Bütün bir Anadolu, Sirkeci’de / Rüzgârın ve denizin tozuyla / Gurbetin ekmeğini yoğurmakta…”
‘İstanbul dünyada benzeri olmayan bir kent'
- Şiirlerinizde bazen insan ufak bir İstanbul turuna çıkıyormuş gibi hissediyor kendini... özellikle “İstanbul Hatırası” şiirinizde. Bu şehrin size ve şiirlerinize katkısı büyük olmalı.
- Neredeyse yarım yüzyılı, hayatımın neredeyse dörtte üçünü İstanbul’da geçirdim. İstanbul üzerine kitaplar yazdım, gazeteciliğimde birçok semtini dolaştım, görüp hissettiklerimi yazıya aktardım. Aramızda karşılıklı bir iletişim yaşandı doğal olarak. İstanbul, dünyada benzeri olmayan bir kent, etkilenmemek mümkün mü? Bütün bunlar da sanırım şiirlerime yansıdı.
-Mutlu bir şehir mi sizce İstanbul?
- İstanbul’u sözcüklere sığdırmak ne mümkün? Elbet mutlu yanları da var, mutsuzlukları da… Hüznü de var, sevinci de… Gurbeti de, sılası da var. İstanbul’u ancak kendisi, yani İstanbul tanımlayabilir…
- Dili olsa kendini hangi şiirle anlatırdı peki?
- Ben bana düşeni, kendi duyup düşündüklerimi yazdım. Bu soruyu bana değil, İstanbul’a sormanız gerekir..
“Bahar geldi, bir kez daha konuğu oldu İstanbul’un / Sevdam ve dahi karasevdam aşkının konuğu oldu / Gurbetin de sılanın da adresi yok şimdi / Bahar geldi çünkü, adı yok yalnızlığımın da // Sen geldin, gül kokusuyla açtın kalbimin kapısını…”
‘Aşk, aşktır...’
- Kitaptaki şiirlerinize baktığımız zaman birçoğunda yalnızlıktan söz etmişsiniz. Yalnızlık sizce bir tercih midir?
- Yalnızlığın arkadaşları yoktur çünkü, bir arkadaşı vardır o da kendisi…
- özellikle ‘Hatıram Olsun’ şiir kitabınızda aşk ve sevgiliye yönelik birçok şiiriniz var. Peki sizce nedir aşk?
- Aşk, aşktır…
- Son olarak şu soruyu sormak istiyorum.. 66 yıllık yaşama birçok şey sığdırdınız. Deyim yerindeyse şiir gibi bir yaşama sahip oldunuz. Peki bu şiire bir isim vermenizi istesek…
- “Hatıram olsun…”
“Sordun mu rüzgâra / Kimden almış adını / Yağmur, hangi yağmurdan / Hayat, hangi hayattan / Almış rengini / Sorma, çünkü / Bütün renkler: / Adresimdir benim…”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.