Erzurum’un Dağı, Ağası, Çobanı
Erzurum’un emektar gazetecisi Esat Bindesen, bugün Erzurum’un hikâyesini yazdı. Hikâyenin üç kahramanı var. Biri Erzurum’un Dağı, bir diğeri Erzurum’un Ağası, hikâyenin bir diğer kahramanı ise Erzurum’un Küçük Çobanı. İşte
Bu sadece bir hikaye!... Son günlerde şehrin bir çok noktasında konuşulan bir konuyu hikaye etmek geldi aklıma. Kurtlar Vadisini seyredenler filmin başlamadan önce ekrana gelen bir yazıyı da mutlaka okurlar Yazı, “Burada anlatılanlar, şahıslar, olay bir hayal ürünüdür” diye. Ama anlatılanlar, Olay, Karakterler ülkede meydana gelmiş olayları yansıtır adeta. Neyse biz konumuza, Yani hikayemize geçelim… x Üç isim var benim hikayemde. Dağ, Küçük çoban, Köy ağası… x O dağ kendisini çok yüksekte görüyor. Belki de öyle davranmayı mı seviyor. Hani derler ya ‘Gururlanma padişahım senden büyük Allah var’ diye. Kimseye aldırış etmeyen, Kimseyi gözü görmeyen bir yükseklik duygusu yaşıyor adeta. Bazıları dağa bunu hatırlatsa bile dağ o davranışından bir türlü vazgeçemiyor. Halk tabiri ile “Omuzlarına bakarak” konuşuyor. Ya köy ağası. Tamda bir ağa. İzzeti ikramı seven, Güler yüzlü, Halka yakın bir ağa... Herkese mavi boncuk dağıtan cinsten. Planlı hareket eden, Antenleri her zaman açık, Her kesle, her şeyle dama taşı gibi oynayan, İşini bilen biri… Peki ya küçük çoban. O çobanda “Şahsına münhasır” derler ya. İşte öyle bir şahsiyet. İstişare yok, İnat mı inat. “Yanlış- doğru” söz benim diyor. x İşte bu üç kahraman bir köyde yaşıyor. Köy, Küçük çobana teslim ediliyor. Sorumlu hale getiriliyor. Başlıyor icraatlarına. Bu icraatlar Küçük çobanla köy ağasını bir noktada buluşturuyor. O buluşturma aralarındaki restleşmeyi de başlatmış oluyor. Ne yazık ki, Köy ağası daha önce kaleleri ele geçirmiş. Muhtarları, heyetleri hep kendi adamlarından oluşturmuş. Önüne dağlar engel olamamış, Dağları aşmış, Kendi istek ve arzularını tek tek elde etmiş. Deyim yerinde ise “Kumanda onda” olmuş. Her şeye rağmen küçük çoban ağaya karşı çıkmış. Çünkü ağanın istekleri, yapmak istedikleri, asla köy halkı için değil. “Bu kadar da olmaz ki” demiş Küçük Çoban. Ağa çok sinirlenmiş ve ilk icraat kumandanın kendisinde olduğunu bir hafif hatırlatayım demiş. Nasıl mı? Kendisine bağlı olan bülbüllerinden birisini öttürmüş ki sorma. Bülbül değil sanki orkestra borazanı vallahi. Amaç, Çobana gözdağı vermek. x Köy halkından bazıları gidip olan biteni dağa anlatmışlar. Ama ne fayda. Dağın gözü hiçbir şey görmüyor. Kulağı hiçbir şey işitmiyor. Sebebi nedir bilinmez ama, Olaylar karşısında hiçbir tepki vermiyor. Zamanında Ağanın bütün kaleleri ele geçirmesine bile aldırış etmemiş. Ve halktan bazıları “Bu işin altında nasıl bir iyi niyet arayalım’ diye mırıldanmaya bile başlamışlar. x Şimdi Küçük çoban yalnız. Ve köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor. Ya ağanın dediklerini yapacak, Köyün merasından, odasından vazgeçecek, Ya da köy başına yıkılacak, bin bir türlü sıkıntı açılmış olacak. Nasıl mı? Dedik ya, ağa bütün kaleleri zapt etmiş, Bütün köyün idaresinin nerdeyse tamamına hakim olmuş. Ya dağ ne alemde diye soranları duyuyorum, Dağ etrafına şu an şifa dağıtmakla meşgul. Köy halkı küçük çobandan yana tavır koyacak koymasına da, Küçük Çobana güvenemiyor halk maalesef. ‘Şu köy ağasının bazı huyları keşke küçük çobanda da olsaydı. Milletle iç içe, köy halkıyla her zaman meşgul bir şahsiyet olsaydı da, dürüstlük gibi iyi vasıflarını bu meziyetlerle süsleseydi’ diyenler bile var halk içerisinde. Bu küçük çoban ne yazık ki, Halka kucak açmıyor, Ne kendi dertleriyle halkı, nede halkın dertleriyle kendisini dertlendiriyor. Velhasıl bu gidişin sonu hiç iyiye gitmiyor. Endişe Köy halkı adına değil tabi ki, Bütün endişe, Bütün tereddüt Küçük çoban için… Hepsi bu kadar…
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.