Eşref Bey’in gazozuna ilaç mı attı?
Türk Dil Kurumu‘nun “Kişi Adları Sözlüğü”nde “Eşref” isminin karşısında, “Çok onurlu, çok şerefli kimse” yazıyor...
Erzurum Guncel- Bir zamanlar Deniz Baykal‘ın Genel Başkan Yardımcılığı‘nı yapan, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Ankara Milletvekili Eşref Erdem, dün CHP‘den istifa etti. Çünkü bu beyefendi, 12 Eylül‘de oylanacak anayasa değişiklik paketine “Evet” diyeceğini açıkladı. Bu yüzden de Parti Meclisi tarafından “ihraç istemiyle” Disiplin Kurulu‘na sevk edildi. Sonuçta; “atılmak” yerine “istifa etmeyi” tercih etti! Doğaldır ki; bu tavrıyla iktidar partisinin ve “yandaş medya”nın kahramanı oldu... Hatta; Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Peşimden gel” diye, açıkça davetiye bile yolladı... Eşref Bey; bu dönemde yandaş medyaya verdiği demeçlerde aynen şunları söyledi: *** “Anayasa paketi bu haliyle yeterli değil ama 12 Eylül’ün izlerini silme adına, 35 yıllık bir CHP’li olarak darbe anayasasının değişmesine açıkça ‘evet’ diyorum. 12 Mart’tan ve 12 Eylül’den nasibini almış, hapislerde yaşamış demokrat bir siyasi olduğum için ‘evet’ diyorum. Benim için 12 Eylül darbesinin yeniden tartışılmasına ve ayrıca piyasada, ‘12 Eylül Anayasası’nın artıkları temizleniyor’ laflarının dolaşmasına vesile olduğu için ‘evet’ diyorum. Bir yurtsever olduğum için ‘evet’ diyorum. Ve bence CHP’li, MHP’li AKP’li her kim olursa olsun bütün aydın ve demokrat sağduyulu insanların da bu anayasa değişikliğine ‘evet’ demesi gerekiyor.” *** Eşref Bey‘e çok basit bir soru sormak istiyorum: Madem; darbeden nasibini almış, hapislerde yaşamış demokrat bir siyasi olduğunuz için bu anayasa paketine “Evet” diyecektiniz... Madem, “Yurtsever” olmak, “Evet” demeyi gerektiriyordu... O zaman... Çok değil sadece 86 gün önce, yani 14 Mayıs 2010 tarihinde Anayasa Mahkemesi‘ne verilen ve anayasa paketinin “iptal edilmesi”ni talep eden dilekçeye neden imza koydunuz? Yoksa; o dilekçeyi hazırlayan CHP grup yöneticileri, gazozunuza ilaç koyup sizi kötü emellerine alet mi etti? Ya da “Milletvekillerine beleş ev yapılmasını isteyeceğiz, at bir imza” diyerek kandırdılar mı? Soru bu kadar kolay Eşref Bey: Ne oldu da 86 gün önce istemediğiniz anayasa değişiklikleri için şimdi istifayı bile göze alacak noktaya geldiniz? CHP‘liler size o imzayı bir “eşref saati”nizde mi koydurdular? Yoksa; o imzayı attığınız 14 Mayıs 2010’da, “12 Eylül 1980 mağduru” değildiniz de... Sonradan mı oldunuz? Başınıza saksı mı düştü de “yurtseverliğiniz” gelişiverdi? Madem bugün “Evet” demek için her şeyi göze alabilecektiniz, o zaman neden 86 gün önce bu anayasa paketinin Anayasa Mahkemesi‘ne götürülüp iptal ettirilmesi girişimine hizmet ettiniz? Bu nasıl tutarlılık Eşref Bey, bu nasıl ilkelilik? ***** GÜNÜN SORUSU Genelkurmay İkinci Başkanı Aslan Güner, Cumhurbaşkanı‘nı 19 Eylül 2007‘deki KKTC gezisi dönüşünde karşılamış, ancak Hayrünnisa Hanım‘ın elini sıkmamak için protokolü terk etmiş... İddialara göre de Gül, bu olayın intikamını almak için son YAŞ‘ta kendisinin Genelkurmay Başkanlığı yolunu kapatmış... Hukuk devletinde “intikam” olur mu? ***** Dayısı olanların ‘üstün’ oldukları ceza sistemi! Son Yüksek Askeri Şûra sırasında yaşananlar, yargıya duyulan güveni iyice sarstı. Başbakan‘ın bazı generallerin terfisine itiraz ettiği saatlerde o generaller hakkında soruşturma açılması... Daha sonra Genelkurmay‘ın aynı komutanların arkasında durmasıyla bu kararın kaldırılması... “Yargı-siyaset-asker” ilişkilerini daha da şaibeli hale getirdi... *** Öyle ki Silivri ve Hasdal‘daki cezaevleri, “darbe yapmak için terör örgütü kurmakla suçlananlara yardım ve yataklık yaptıkları” iddia edilenlerle dolu... Mustafa Balbay, Tuncay Özkan başta olmak üzere bazı gazeteciler, yazarlar, düşük rütbeli askerler, bilim insanları, siyasetçiler, hukukçular; 3 yıla varan bir süredir içeride... Ama asıl “darbe yapmaya çalışmak”la suçlananların tamamı dışarıda! Neden? Çünkü ilk saydıklarım sahipsiz, diğerlerinin ise arkalarında “dayı”ları var! *** Hani her zaman söylüyoruz ya, “Bugün yaşananların hesabı bir gün birilerinden sorulacak” diye... O birileri arasında sadece siyasetçiler değil, görünen o ki bugünkü bazı yargı mensupları da olacak! Çünkü hiçbir demokraside, “üç yıl tutukluluk” olmaz! Bir tür önlem olan “tutukluk”, “cezalandırma”ya dönüşemez! Bu; girmeye çalıştığımız AB standartlarına göre, tartışmasız bir hukuk cinayetidir... Asıl sanıkların özgürce dolaştığı bir yargılamada, ikincil suçlarla suçlananların özgürlüklerinin, hem de üç yıldır kısıtlanmasının başka bir adı yoktur!
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.