Gelin, bohçamı getir ben gidiyorum!
Eğer yaşlı bir anneniz
Yaşlı bir babanız
Yaşlı bir kayınvalideniz
Yaşlı bir kayınpederiniz yoksa…
Bilemezsiniz bu, “Gelin, bohçamı getir ben gidiyorum” sözünü…
Ailece rahmetli babamdan aşinayız…
“Mahmut çavuş gelsin beni alsın”ın ne demek olduğunu…
İster milletvekili ister çok zengin biri isterse devlet başkanı olunuz…
Bazı şeyler var ki ne iktidar erkiyle ne de parayla halledilemiyor.
Misal; alzheimer gibi…
Tıbbın henüz çare bulamadığı hastalıklardan biri…
Günün birinde her on yaşlıdan dördünün kapısı, “Tak tak ben alzheimer” diye çalıyor.
Öyle ki kendisi dahil herşeyi unutuyor…
Bazen çocukluk ya da erken yaşlarından bir dizi yaşanmışlık mıh gibi çakılı kalıyor, yenilgi mağduru hafızanın yaşlı sütunlarına…
Ortak özellikleri var, bu sevimli hastaların…
İlla ki gidecekler…
Nereye, kime ve ne için gidecekler…
Ahh bir bilebilseniz…
Ama gidecekler…
Kapıları sürmeleseniz nafile… Pencerelerden çıkmak, uçmak ve bilmedikleri menzile koşmak için can atıyorlar.
Bazen “Gelin bohçamı getir”, bazen de “Oradan bir araba çağırın ben gideyim, artık çok geç oldu” derler…
Boncuk boncuk gözlerinde sizden merhamet dileyen bir bakış bir yakarış vardır.
Öyle bir bakıştır ki o, yüreğinizi yarıp içine tuz gömer adeta…
Ağlarsınız…
Sarılırsınız, öpersiniz, kucaklarsınız ama o, sizi hiç mi hiç hissetmez…
Çoğu zaman beraber gidersiniz, gönlü solsun, muradı olsun diye…
Oysa bilirsiniz ki onun ne gönlünden ne de muradından haberi bile yoktur.
Ama siz ona, bunları bilmediğini hissettirmemek için elinden tutup dışarı çıkarır gezdirir sonra eve dönersiniz.
Bazen daha kapıdan içeriye adım atmadan yine tutturur “ben gidiyorum” diye…
Ne kadar çabalarsanız çabalayın boş…
O, illa ki bilmediği o yere gitmek için yanıp tutuşacak…
Geçen gün MHP Milletvekili Kamil Aydın’la telefonda sohbet ediyorduk.
O sohbet sırasında öğrendim ki, Kamil Hocanın anası da alzheimer hastasıymış.
Bilirim, bunun demek olduğunu…
Allah razı olsun; Kamil Hocanın muhterem eşi, kayınvalidesine bakıyor ve rahatı için ihtimamı elden bırakmıyormuş.
Geçmişte bir yazımda demiştim ki, “…benim anam Türkan Şoray kadar güzel değil, ama benim anam ve canım.”
Hakikaten öyle…
Analarımız bizi doğuran bize canından can katan ve yemeyip bize yediren içmeyip bize içiren fedakârlık abideleridir.
Onların, zihinlerinin kendilerine oynadığı oyun karşısında elimizden bir şey gelmez, bu sebeple çok üzülürüz, yüreğimiz yanar…
Kamil Hoca milletvekili ve akademisyen bir insan…
Biri çıkıp O’na dese ki, “Ananı eski haline getireceğiz fakat sen de vekillikten ve hocalıktan vazgeçeceksin, kabul mü?”
Sizi temin ederim ki Kamil Hoca, daha soru işareti cümlenin sonuna yerleştirilmeden…
Haykırır:
“Bin defa milyon defa evet”
Keşke…
Lakin çaresiz bir haykırış…
Tıp şimdilik naçar, elden bir şey gelmiyor.
Gelin o bohçayı alıp kapının ardında bekleyecek. Çünkü kayınvalidesinin haylaz hafızası kendisini gitmeye programlamış nasılsa…
Bu ülkede aynı durumda olan binlerce aile var…
Allah, kullarını her daim imtihan üzere inşa etmiş…
Bu da bir evladın anası ve babasıyla imtihanıdır.
Zordur, lakin mukaddes bir imtihandır.
Kamil Hocam, size muhterem eşinize, evlatlarınıza ve kardeşlerinize, Allah’tan sabır niyaz ediyorum.
İnşallah mükafatınız büyük olur…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.