Güvenoyu alamadı
Erdoğan AKP Grubu’ndan güvenoyu alamadı
Erzurum Güncel- Can Ataklı, Vatanda yazdı... Sevgili okurlar; çok ilginç bir haftayı geride bıraktık. Öyle görünüyor ki bu haftaya damgasını vuran gelişmeler önümüzdeki haftalarda da dilimizden düşmeyecek. Başbakan’ın rahatsızlığı ile AKP içinde gizli bir huzursuzluk olduğunu fark ettik. Bu rahatsızlığın yakın gelecekte çok ciddi gelişmelere neden olacağını söylemek yanlış olmaz. Ne oldu böyle? Hafta içinde de yazdım. AKP’ye yandaşlıklarıyla ünlü bazı isimler, Başbakan ameliyat olduktan sonra durup dururken “Erdoğan’dan sonra AKP” tartışması açtı. Dayandıkları nokta ise 2012 ya da 2014’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Bu bahaneyi ahlâki ve vicdani bulmadığımı belirtmiştim. Ama tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Ne Cumhurbaşkanlığı Elbette bir süre sonra yeni Cumhurbaşkanı’nı seçeceğiz. Ama biliyor musunuz, henüz seçim tarihi bile belli değil. Gül’ün görev süresi 5 yıl mı 7 yıl mı, bu bilinmiyor. YSK topu taca atıyor, Meclis kılını kıpırdatmıyor. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir yasası bile yok. Sadece tahmin ve temenniler var. Ağırlıklı görüş Gül’ün 7 yılı doldurması gerektiği yönünde. Bildiğiniz mi var? Başbakan sağlığına kavuşmak için çırpınırken tahminen üç yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi bahanesi ile “Erdoğan’dan sonra AKP” tartışması açmak çok ayıp. Ancak eğer Başbakan’ın geleceği ile bilmediğimiz bir gerçek varsa durum başka tabii. Ama o zaman da bu tartışmayı açanların dürüst olması ve gerçeği söylemesi gerekmez mi? Garip gelişmeler Bir taraftan Erdoğan’ın sağlık durumunun çok iyi olduğu açıklanır ve Başbakan doktorların uyarılarına rağmen “işbaşı yaptı” fotoğrafları çektirirken AKP içinde kaynayan bir kazan olduğunu ve fokurdamanın tencereden taşmaya yol açtığını görüyoruz. Şike ile ilgili son gelişmeler AKP’de çok ciddi bir çekişme olduğunu gözler önüne serdi. Aynen iade kararı Şike cezalarını hafifleten değişiklik teklifi Çankaya’dan veto edilince genel beklenti AKP’nin artık bu değişikliğin arkasında durmayacağı yönündeydi. Bülent Arınç’ın vetoyu destekleyen açıklamaları, Şamil Tayyar’ın zafer çığlıkları bu izlenime neden olmuştu. Beklenmedik gelişme AKP grup başkanvekillerinin “imzamızın arkasındayız” açıklamaları oldu. Başbakan’dan destek AKP grup başkanvekillerinin açıklaması parti içinde şaşkınlık yaratırken, bir beklenmedik gelişme daha oldu ve Başbakan “O imzalar aynı zamanda benim imzamdır, yasa aynen geri gönderilsin” dedi. Muhalefet de iktidarın bu kararının arkasında durdu. Şike yasasına karşı sözler söyleyen bazı AKP’lilerin anında çark etmeleri de mizah konusu oldu. Meclis’e bakalım Çark eden olsun olmasın, gerçeği ortaya çıkaracak yer Meclis Genel Kurulu’ydu elbette ve önceki gece Meclis yasayı aynen iade etmek üzere toplandı. Medya sonucu “Şike yasası aynen iade edildi, 283 milletvekili evet oyu kullandı” diye duyurdu, ama asıl bakılması gereken nokta belki de kasıtlı olarak ihmal edilmişti. O da oylamaya katılan AKP’lilerin sayısı‘ydı. Güvenoyu sayısı yok Şike yasasının görüşülmesine AKP’den 252 milletvekili katıldı. Bu da 74 AKP’linin o sırada Meclis’te olmadığını gösteriyor. Yani AKP’li sayısı Meclis’in salt çoğunluğunu oluşturan 276’nın hayli altında. Elbette bu yasa için 276 AKP’liye ihtiyaç yoktu ama siyasi nezaket, tartışmalara el koyan Genel Başkan’ın arkasında durmayı gerektirir. Bu olmadı. Psikolojik yıkım Şimdi şöyle düşünün. Bir yasa teklifi Genel Başkan rahatsız olduğu için bu konuda konuşmayınca partide yoğun tartışmaya neden olmuş. Genel Başkan hasta yatağından müdahale edip “Bu benim imzam” demiş. Böyle durumlarda, partililer başkanlarının arkasında olduğunu göstermek için Meclis’e tam kadro gelirler. Bu aynı zamanda bir tür güvenoyudur. Demokrasi martavalı Tabii şimdi kimileri “Fena mı oldu, AKP’de demokrasi olmadığını söylüyordunuz, şimdi kendinizi inkâr ediyorsunuz” diyebilir. Bu savunma koca bir martavaldır. Parti içi demokrasi bu tür durumlarla ortaya konulmaz. Her konuda indir parmak kaldır parmak kuralına uyanlar eğer bugün böyle bir eylem koyuyorlarsa işin içinde başka şey var demektir. Erdoğan sonrası AKP Şimdi yine dönelim en başa, “Erdoğan sonrası AKP” tartışmalarına. Başbakan’ın beklenmedik ameliyatının içte ve dışta ve şimdilik kapalı kapılar ardında “acaba” sorusuna yol açtığını tahmin ediyorum. Türkiye’den beklentileri olan dış güçlerle, iktidar savaşı yapan iç güçlerin “her ihtimali” gözönüne aldıkları tahmininde bulunmak yanlış olmaz. Aşırı güç endişesi Şurası kesin ki, AKP son seçimlerde aldığı çok yüksek oyla, demokrasiyle yönetilen ülkeler arasında iktidarı en güçlü ülke oldu. Bu tür büyük güçlerin, bir süre sonra zehirlenmeye açık olduğu ve iktidarın başkasına gerek olmadan kendi kendisini yemeye başladığı da bir siyaset gerçeği. Aşırı güç daima endişe yaratır. Türkiye’de yaşanan acaba bu mu? Tersine orantı Düz mantıkla bakıldığında, çok güçlü bir iktidarın tüm sorunları da çözebileceği varsayılır. Ama siyasette bu ters orantılıdır. Güç büyüdükçe sorun çözmek yerine daha büyük sorunların ortaya çıktığı görülür. Nitekim AKP üçüncü kez iktidara geldiği günden beri hiçbir sorunu çözemediği gibi hemen her gün çözümü çok zor yeni sorunlar baş gösteriyor. İsteseniz de durmayabilir Aşırı güçlü yapılar bir süre sonra şişer, basınç artar. Adeta bir amiral gemisinin hantallığına ulaşır. Amiral gemisi en önemli güçtür ama bir an gelir bir hücumbota teslim olur, çünkü gemi büyüdükçe, gücü arttıkça hareket yeteneği de azalır. Siz dümeni çevirseniz bile o koca geminin dönüşü hayli zaman alır, bir bakarsınız hücumbot sizi torpillemiş. Türkiye böyle mi? Bazen iktidarın bu hale geldiğini düşünüyorum. Türkiye’yi sarsan, “yenilik” diye yutturulmaya çalışılan, “değişim” adı altında dayatılan pek çok konuda, iktidar yanlışını anlasa bile yanlıştan dönüş yolunu bulamıyor. Belki manevra yapıyor ama tıpkı amiral gemisi gibi döndürmek kolay olmuyor. Bu da paniği artırıyor, yanlışlar yeni yanlışları doğuruyor. Operasyonlar operasyonlar... İktidar gücünü kullanarak birçok operasyona kalkıştı bugüne kadar. Ergenekon, Balyoz, şike, Kürt açılımı, Alevi açılımı, devleti yeniden organize etmek, komşularla sıfır sorun politikası, İsrail’le, AB ile dalaşmak hemen akla gelenler. Ama dikkat edin, hiçbirinde sonuca gidilemediği gibi hemen hepsinde de sorunlar kartopu gibi büyüdü. Şike yasası turnusolü Başbakan Erdoğan da farkındadır gelinen durumun herhalde. Nitekim son şike yasası turnusol kâğıdı gibi. Çok belli ki iktidar işin tadının kaçtığını, kontrolün elden gittiğini gördü ve şike yasasına müdahale etti. Ama işte amiral gemisi örneğindeki gibi “istese bile” dönüşü gerçekleştirmede sıkıntıya girdi. Kendi yarattığı iklimin esiri oldu, partide ayrılık çıktı. Devam edecektir Başbakan, aşırı gücün yarattığı basıncın giderek partisine de Türkiye’ye de zarar verdiğini görerek dönüş yolları arayabilir. Ama bunun da başka patlamalara neden olacağı ortadadır. O nedenle istese de manevra yapma yeteneği erozyona uğradığı için başarısız olabilir ve sürekli tavizler vermek zorunda kalabilir. Bu da liderliğini tartışmaya açar. Büyük koalisyon Bir başka gerçek de şu ki, AKP çok güçlü ama bu parti aynı zamanda büyük bir koalisyon. Bu koalisyonun tek yapıştırıcısı Başbakan Erdoğan. İktidarın kendi eliyle yarattığı sorunları çözecek tek kişi de Erdoğan. Ama güçlü iktidar basıncı aynı zamanda Erdoğan’ın sorunları çözmesine de engel oluyor. Acaba Türkiye yeniden dizayn edilmek mi isteniyor? Tartışmalara tekrar bakmak Bu durumda, “Erdoğan sonrası AKP” tartışmalarına yeniden dönmek ve “Asıl söylenmek istenen, Erdoğan’sız bir Türkiye’yi mi tartışmaya açmak” sorusunu sormak yanlış olmaz. Cumhurbaşkanı’nın tavrı, bir cemaatin son gelişmelerde “aktif taraf” olması, zihnimde bu kuşkuya neden oluyor. Belli ki Türkiye büyük gelişmelere gebe. Hayırlısıyla. Hepinize iyi haftalar dilerim...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.