Haber'de çarpıcı açıklamalar yaptı
Samanyolu Haber Televizyonu'nda Gündem Özel programına konuk olan Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Erzurum Güncel- Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi'ne yönelik kara propaganda, iftira ve hakaretleri '28 Şubat jargonu' olarak tarif etti. Siyasetin siyaset olalı böyle bir seviyesizlik görmediğini belirten Dumanlı, 'evlatsızlık siyaseti'nin çirkinliğine vurgu yaptı. "Rabia işareti yapıp duruyorsunuz, bu annemiz (Rabia'tül Adeviye) bekar olarak gözlerini hayata yummuştur." dedi. İnternete düşen ses kayıtlarının Fenerbahçe’ye doğrudan siyasetin bir müdahalesinin olduğunu gösterdiğini hatırlatan Dumanlı, 'Cemaat Fener'i ele geçiriyor' iftirasının bu kayıtlarla son bulduğunu vurguladı. İşte, Dumanlı'nın siyasetten futbola, ses kayıtlarından seçimlere kadar sorulan sorulara verdiği cevaplar: ÇOK AĞIR HAKARETLER, YALAN HABERLER YAPILIYOR - Siyaset siyaset olalı böyle bir rezillik üzücü bir tablo ortaya çıkmadı. Hakaretin biri bin para. Hakaretin ötesinde yalan, yalanın ötesinde iftira, iftiranın ötesinde tehdit. Siyaset siyaset olalı maalesef böyle bir çapsızlık böyle bir üslupsuzluk görmedi. Her zaman siyasetin içinde bir dil vardı o dil muhafaza diliydi. Bir seviye vardı bir çıta vardı. O seviye sürdürülürdü. İnsanların tamamının aynı partiye destek vermesi mümkün değil aynı konularda aynı düşüncelerin paylaşılması mümkün değil. Elbette ki iktidar partisi olacak muhalefet olacak. Herkes fikrini özgürce söyleyecek. Sivil toplum düşüncelerini özgürce söyleyecek ama maalesef hakaret, aşağılama, karalama, kara propaganda, iftirada bulunma bunlar artık çapsızlığın dibe vurduğu bir yer ve maalesef çok üzücü bir tablo. BU HAKARETLERİ 28 ŞUBAT'TA DA GÖRDÜK - Siyasette mesela evlatsızlık meselesi, sadece camiayla Hocaefendi’yle şu anki Başbakan, onun söylediği sözleriyle sınırlı değil. Aslında tamamını tehdit eden bir maalesef kabul edilemez bir üslup var. Sayın Başbakan durduk yerde Sayın Devlet Bahçeliyle ilgili evlatsız çocuğu yok diye başladı. Bir kere bu siyasi kültürümüze uygun bir şey değil. Süleyman Demirel’in de çocuğu yoktu ama hiçbir siyasetçi, Demirel’in en azılı düşmanı bile bunu kullanmadı. Bülent Ecevit’in de çocuğu yoktu ama Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş gibi uzun zaman karşı karşıya gelmiş mücadele etmiş insanlar bir kere bile Sayın Ecevit’e hasebin nesebin yok gibi çirkin kabul edilemez bir laf söylemedi. Bir kere bunu tespit etmemiz lazım. Siyaset siyaset olalı bu kadar dibe vurmadı. İkincisi siz bir iki kelime söylediniz ben bir yazayım dedim, hangisini söyleyeceksiniz. Ajan, çete, dış mihrak, haşhaşi, in, maşa, örgüt, virüs, ur. Bunların içine 28 Şubatçıların savcıları karışmış sanki. Ur tabirinden ilk defa birinin bir kitle hakkında kullandığını ilk defa 28 Şubat’ta gördüm. 28 Şubat’ın savcısı Necmettin Erbakan ve etrafındaki kadro için ki Başbakan Erdoğan da o kadro içindeydi onlar için kullanmıştı. Şimdi bakıyorum Nuh Mete Yüksek, 28 Şubat’ta Fethullah Gülen Hocaefendi’yle ilgili ne söylemişse bugün Başbakan ve etrafındaki avaneler, tetikçiler, havuz medyası aynı şeyleri söylüyor. Bu lafların bu iddiaların tamamı 28 Şubat’ın jargonudur ve insanların vicdanına çarpıp geri dönmüştür, bu çarpıp geri dönecektir. Ben şahsen Tayyip Erdoğan’a yakıştıramıyorum. Hiçbir Başbakana halkın herhangi bir kesimini konusunda bu kadar aşağılayıcı hakaret edici sözler yakışmaz. Çapulcular demek de yanlıştır, ateistler demek de yanlıştır, haşhaşiler demek te yanlıştır. Neden yanlıştır? Başbakansan sen, kendisi de böyle söylüyor. 77 milyonun milyonun başbakanıysan vatandaşlarına nasıl bunları söylersin. Belli bir noktada kader birliği yaptığın seni sevmiş saymış sana gönlünü açmış insanlara nasıl bunları söylersin. Başbakanlık sıfatın varken söyleyemezsin. Eğer illa da söylemek istiyorsan çıkar başbakanlık zırhını çıkar siyasetin sana sağladığı imkanları. Bir meydan da konuşma yapıyorsun 5 bin tane polis koruyor, 40 tane televizyon kanalı 10 defa günde yayın yapılıyor. Şartlar eşit değil ki sürekli hakaret yapılıyor. Madem öyle şeyler yapacaksın çıkartırsın siyasi zırhını, dersin bir cemaat kurdum, böyle emareler de görmüyor değilim. İnsanlar da derler ki madem öyle siyasetten çıktın gel beraber dertlerimizi masanın üzerine yatıralım. Devletin imkanlarını kullanıp tehdit edersen senin bu içi boş, somut hiçbir şeye dayanmayan tehdidini bir savcı bir değerlendirmeye tutarsa, güvenlik teşkilatı, istihbarat teşkilatı işgüzarlık yapıp başka bir şekilde kullanmaya kalkarsa adalet çivisi çıkmaz mı. Hak ve adalet zarar görmez mi? Ben şahsen desteklediğimiz hakkında yazı yazdığımız Başbakan’a Hocaefendi’yle ilgili söylediği sözleri asla yakıştıramıyorum. ÖFKE VİCDANLARI ESİR ALMIŞ - Akıl, öfke tarafından esir alınmamalı. Benim gördüğüm şu öfke insanları esir almış, sağduyusunu esir almış, vicdanları esir almış. Allah bir insanın malını alacaksa önce aklını alır. Bu siyasette de geçerlidir. Bir siyasi hareketin, sosyal hareketin önce aklını alır, sonra o akıl gittikten sonra aklın yerini öfke, kızgınlık, gıybet ne alıyorsa alır. İslam tarihinde de dünya tarihinde de pek çoktur. Büyük bir çöküş o şekilde başlar. AYNI CAMİDEKİ İNSANLARA SÖVEREK SİYASET YAPILMAZ - Hep bir akıl var bu akıl ne yapıyor diye bir öngörüde bulunuyoruz. Ben diyorum ki akıl tutulması yok. Akıl oynatması var. Öfke akılları esir almış. Sayın Başbakan hakikaten kendisine geldiği kültüre yakışmayacak laflar ediyor. Etrafındaki kimse bunları söylemiyor mu. Mesela az evvel söyledik evlatsızlık meselesini Hocaefendi’ye kadar getirdi. Hiç mi etrafındaki insan söylemiyor veya Sayın Başbakan, imam hatip mezunu. Bir imam hatip mezunu olarak hiç mi bilmiyor? İslam tarihinde o kadar çok bekar insan vardır ki. Bugüne kadar hep sevgiyle saygıyla yad ediyoruz. Hz. İsa (a.s), Hz. Yahya(a.s.) bekardı. Bunlar bir suç mudur? Hadi bunlar peygamber asrı saadette ashabı kiramda bekar insan yok mudur? Bunlar sadece kendilerini ilme irfana vermişler ve o dava uğruna evlenmemişler. Hadi bunları unuttunuz Rabia işareti yapıp duruyorsunuz. Bu annemiz bekar olarak dünyaya veda etti. Bunun dünya kadar örnekleri vardır. Siz bunu söylüyorsunuz sizin kendi hanenizde insanlar demiyor mu? Bir televizyon kanalında bir meslektaşımız söyledi. Benim eşimi ağlattınız Sayın Başbakan dedi. İnsanlara söverek strateji yapılmaz. Hele bu insanlar aynı cami namaz kıldığınız insanlarsa. Aynı sokakta beraber bir araya geldiğiniz insanlarsa. Bir evin oğlu kızı ikisi beraberse bunların arasına nifak sokacak şekilde şiddetü hiddetle konuşmak kim yaparsa yapsın ayıplanacak bir şeydir. BAŞBAKAN, NASIL ÇOK RAHAT BİR ŞEKİLDE TEHDİT EDİLEBİLİR? -Bülent Bey her halde birinden intikal ettiriyor. Yalan bütün kötülüklerin anasıdır. Yalanla ilgili hadisler de ayetler de insanları çok şiddetli ikaz ediyor. Bir kere yalan söylediğin onu kapatmak için başka bir yalan onu kapatmak için başka bir yalan, insan yalan makinesine dönüyor. Mesela yalan uydurdular dediler ki Suudi Arabistan’da Türk lisesi var, burada çocukları kaldırıyorlar gece yarısı beddua ettiriyorlar. Hizmetin Suudi Arabistan’da öyle bir okulu yok. Onu yazan meslektaşımız çok pişkin bir şekilde önemli olan manaya bakmaktır, okul onların olmasa bile öyle bir beddua yapıldıysa.. Pardon, sen yalan söylemişsin önce bir özür dile. Önce bir tövbe et, önce bir istiğfarda bulun. Bülent Bey de bilerek bilmeyerek maalesef bunu birkaç defadır yapıyor. Lütfen bildiğin bir şey somutsa çıkar söylersin. Bir ülkenin başbakanını kim tehdit edebilir. Hele hele bizim başbakansa. Kim cüret edebilir de başbakanı tehdit edebilir? Tepeden tırnağa yalan. Bu yalanı ispat etmesi gerekenler ispat edeceklerine bu yalanı tekrar ediyorlar. Bu doğru bir şey değil. Evrensel hukuka da uygun değil, demokratik teamüllere de uygun değil, dini hayata göre de uygun değil. ABİLER ABLALAR OY İÇİN EV EV DOLAŞIYOR MU? - Dolaşma varsa, bunların başka bir parti vasıtasıyla dolaşmadığını nasıl ispat edebilirsiniz? İki. Dolaşırsa da dolaşır kardeşim. Ben parti açmayı neye benzetiyorum biliyor musunuz? En işlek caddeye bir market açmışsınız, sonra müşteriler size gelmeye başlamış. AK Parti’ye öyle bir marketti açtı, oraya sağcısı, solcusu, demokratı, libarali, muhafazakarı bir sürü insan geldi dediler ki bu Türkiye’yi demokratikleştirecek. Fakat dükkan sahipleri ellerine sopayı aldılar başladılar müşteriyi dövmeye. Liberal kaçtı, demokratlar kaçtı, sağcılar kaçtı en son kalan insanları da dövmeye devam ediyorlar. Hem dövüyorlar hem de diyorlar ki sakın karşı markete geçme. Niye geçmeyeyim, hadi oraya geçmeyeyim nereye geçeyim? İyi de ben mecbur muyum sana hem geleceğim senden sopa yiyeceğim hem de seni destekleyeceğim. Siyasette var mı böyle bir şey? Hadi siyasetten vazgeçtim, gökten ayet mi var sana oy vereceğim diye? Ben bir icraatını beğenirim sana oy veririm kafamı bozduğun zaman başka bir partiye oy veririm. Geriye mi döndük? Bizim partiye oy vermeyenler patates dininden mi diyeceksin? Siyasi parti bu din değil. PARTİ OLIGARŞİK BİR YAPIYA KALDI -AK Parti o günkü durumuna gelsin marketten kaçan ne kadar insan varsa söz veriyorum herkes teker teker dönecektir. AK Parti, bütün Türkiye’nin partisi olmak için yola çıktı ve insanların bütün desteğini aldı. AB’de attığı adımlarla demokratik adımlarla büyük bir beğeni ve taktir topladı. Ama 2010’dan sonra parti daraldıkça daraldı, Başbakan’ın mesai arkadaşı İdris Naim Şahin, parti oligarşik dar bir çerçeveye mahkum oldu dedi. Aynı şeyi Ertuğrul Günay Bey söylüyor, yıllarca Kültür ve Turizm Bakanlığı yapmış. AK Parti nereye gidiyor? Otoriterleşiyor, totoriterleşiyor, nereye gidiyor, insanları küstürüyor, insanları kırıyor, insanları döküyor. YÜZDE 1 DENİYOR, HER BİR KONUŞMANIN YÜZDE 50’SİNİ BU KONU ALIYOR -Yüzde 1 dendi, yüzde 1 bile yok dendi, binde 4 ancak cemaatin söylediğini yapar, diğerleri AK Parti’nin gönüllü neferidir diyenler oldu. Madem cemaat bu kadar küçük bir çerçevede sosyal yapının daracık bir menfezinde sıkışmış kalmış bu paniğe ne gerek, bu hakarete ne gerek var? Rahat rahat gidin seçime. RÜŞVETİN FETVASI OLUR MU? -Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 70’inin evet yolsuzluk var, rüşvet var, bunlar gerçektir diyor. Halkın bu bölümü yolsuzluğun mevcut düzen içerisinde devam ettirildiğini düşünüyorsa çok vahimdir. Bu yüzde 70’in bir kısmı ‘varsa var, ne olmuş yani zaten herkes çalmıyor mu?’ diyor. Şimdi bu çok büyük bir düşünce özrü. Uluslararası demokrasi standartlarında adamlar iyi hizmet ediyor ama aynı zamanda da çalıyor, zaten herkes çalıyor bunlar da çalsın diye hırsızlığı mübah görücü bir usül asla kabul edilemez. Hizmet edecek çünkü bizim verdiğimiz vergilerimizle hizmet ediyor. Kendi paralarını harcamıyorlar. Türkiye’de bir vergi kültürü eksikliği var. Hatta vergi verenlerin önemli bir kısmı otomatik vergi kesintisi olduğundan dolayı devlete ne kadar vergi verdiğini de bilmiyor. Siyasetçi vergiden aldığı o bütçeyi doğru kullanmakla mükellef. İhalelere çıkarken insanları kolluyorsa gözetiyorsa, bir kısım insanlara haksız avantaj sağlıyorsa ve buradan da kendi hissesini ayırıyorsa dünyanın neresine giderseniz gidin bu çok vahim kriminal bir olaydır. Ve daha fecisi var ama İslami açıdan telif edilebilir. Nasıl telif edilebilir. Fetvası var. Nerden? Mecelle’nin bir cümlesinden. Mecelle’nin o cümlesi asla o anlama gelmez. Bir kere Mecelle’ye varmadan Kur’an’da bunun bir delili var mıdır? Sünnette bir delili var mıdır? diye sormalıyız. İslam tarihinden örneklere bakmaya mecburuz. Hz.Muhammed (s.a.v.) vefat ederken arkasında bir borç bırakıyor. Borcun karşılığı olarak da kendi miğferini alışveriş yaptığı bir Yahudi tüccara bırakmış. O borcu ödeyemeden vefat etmiştir. Hz. Ebubekir efendimiz hilafete geçtikten sonra hilafete geçtikten sonra yaptığı işlerden bir tanesi budur. Dünyanın iki cihan serveri Hz. Peygamber böyle yaşamış, böyle vefat etmiştir. SES KAYITLARI İNSANIN İÇİNİ EZİYOR -Ses kayıtlarını izleyince yüreğim ezildi. Buralara düşülmemeli, buna gerek de yok. Ses insanın içini eziyor inanın gözlerim doldu. Ben Bilal’i bir miktar tanıyabildim, hep mazbut iyi bir insan olarak gördüm. Hep aklımda o kaldı. Oh olsun diyen yok burada da yanlış anlaşılmasın. Fakat işler buraya gelmemeli. Ben Başbakan şunu beklerdim. Çıkmalı demeli ki montaj dublaj falan bunlar bunu def-u ref edecek laflar değil. Diyecek ki bu konuşmayı ben yapmadım. O telefondaki adam ben değilim, karşıdaki çocuk da Bilal değil. Bunu gürül gürül söylesene. Montaj deyince teknik bir konu, senin sabah yaptığın, öğle yaptığın, yatsı vakti yaptığın konuşmaları bir araya getirince teknik manada montaj deniyor. De ki ben yapmadım. Ben konuşmadım. Şimdi ne kadar tapelerde adam var hiçbirisi ben değilim demiyor. Bu konuşmalar yapıldıysa Sayın Başbakan da aynı dosyada yer alan başka konuşmalara evet bu benim ne var bunda diyor. Mesela Aydın Doğal ile ilgili bu mesela çok enteresan bir açıklama yapmış. Evet ben bunları söyledim ne var ne olmuş yani diyor. Ne demek ne olmuş. Siz mahkemede devam eden bir davayla ilgili ülkenin başbakanı sıfatıyla Adalet Bakanı’nı arayıp yargıya baskı yapacak ve yargıyı etkileyecek bir şeyler söylerseniz hukukun da anlamı kalmaz, adaletin de anlamı kalmaz, siyasetin de anlamı kalmaz. Bugün de aynı hata yapılıyor. Ortada fol yok yumurta yok, cemaat hakkında somut bir bilgi belge yok hayali bir şeyler söyleniyor. Bunun anlamı şudur, ey yargı benim söylediğim çerçevede bunun içini doldur. Bu mudur adalet? HOCAEFENDİ’YE HANGİ CÜRETLE ALİM MÜSVEDDESİ DERSİN? -Hocaefendiyle ilgili yaptığı şeylerde atladığı bir nokta var. Hocaefendi, Türkiye’nin yetiştirdiği en kıymetli fikir adamlarından, düşünce insanlarından, gönül sultanlarından biridir. Bunu hazmedeceksin. Sevsen de sevmesen de hazmedeceksin. Bu ülkenin bir gerçeğidir Fethullah Gülen. Ağaç kovuğundan çıkmamıştır. Bir çile çekmiştir. Bir ızdırap çekmiştir. Daha çocuk yaşta bir çile çekmiştir, 60’da diyetini ödemiştir, 70’te diyetini ödemiştir, 80’de diyetini ödemiştir, 90’da diyetini ödemiştir, 2000’de diyetini ödemiştir. Ve bu milletin de gönlünde taht kurmuştur. Yadırgadığım bir şey daha var. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu millete verdiği hizmeti bilen, gören, duyan insanlardaki bu sükut hali, bu sessizlik inanılır gibi değil. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplantısında hangi cüretle ‘alim müsvettesi’ dersin. Hangi akılla, hangi vicdanla, hangi mantıkla ‘sahte peygamber’ dersin. O ulema ne iş yapar, o ulemanın asaleti nerede kalmıştır. Mehmet Görmez Beyefendi’yi hep faziletli bir ilim adamı olarak gördüm. Tamam anlıyorum ak yargı oluşturulmaya çalışılıyor, ak polis oluşturulmaya çalışılıyor, ak medya oluşturulmaya çalışılıyor da ak Diyanet ne demek? Allah korusun siyaset caminin içine mi girecek? Çok zor dönemler yaşadı Türkiye ama siyaset camiden içeriye adımını atamadı. Orada herkes Allah’ın kuludur, orada partinin önemi yoktur, orada cemaatin önemi yoktur, tarikatın önemi yoktur. Orada hepimiz Kâbe’ye müteveccihen yanyana bir safta dururuz, ümmet olmanın vakarını, ciddiyetini, insan olmanın Allah’a kulluğun şerefini yaşarız. BU AKILLA İZAH EDİLECEK BİR ŞEY DEĞİL -Bir yandan kalkıyorsun insanlara olur olmaz laflar ediyorsun, dün önceki gün söylediği ‘sapık’ diye bir laf var, sülük diye bir laf var mesela, içlerine Vural Savaş kaçmış gibi içlerine Nuh Mete Yüksel kaçmış gibi. Ben şu anda kullanılan dile bakıyorum Nuh Mete Bey de çok efendi çıkacak böyle giderse. Onlar bu kadar fazla küfür, hakaret etmemişti. Ne hakla yapıyorsunuz bunu, üstelik devletin imkanlarını kullanarak. İnsanlar suçlu bile olsa farzı muhal gene böyle ağır bir dille konuşamazsınız. İdama mahkum olan bir insana bile bu laflar söylenmez. Hukuken yanlıştır. Nefret söylemidir aynı zamanda discriminationdır. Ayrımcılık suçudur. Anayasa babayasa bunların hepsi gitti Türkiye’de bir şey kalmadı. Bazı konuşmacıları dinliyorum diyorlar ki TÜBİTAK çıksın rapor versin, savcılık bu işe el koysun. Taş üstünde taş kalmadı. Bir parti devletine doğru gidiyor Türkiye. Yakında valiler il başkanı gibi bir şey olacak. Valiler yazı yazıp araba gönderdiğine göre insanları okullardan gönderdiklerine göre. Bunu söylemesi gereken sadece camia değil Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlar nereye gidiyoruz demeli. Özgürlükler bu kadar yaygınlaşırken faşizmi çağrıştıran rejim olabilir mi? ‘İNİNİZE GİRECEĞİZ’ NE DEMEK? - Allah’tan korkan hiçbir şeyden korkmaz. Sormak gerekiyor, ey Başbakan aylardır bunları söylüyorsun ortada bir delil yoksa ortada bir somut bilgi yoksa, belge yoksa masum insanları bunlarla neden tehdit ediyorsunuz. Hukuken bu suçtur. “İnlerine gireceğiz” mesela çok incitici laf. Paralel yapı incitici laf. İn deyince ille insanlar için konuşacaksanız mağaralarda saklanan insanlar gelir benim aklıma. Günlerdir meydanlarda konuşuyorsun bir kerecik de PKK ile ilgili konuş. Bir kerecik de KCK ile ilgili konuş. Bir kerecik Fethullah Gülen’e hakaret ettiğin ölçüde demiyorum. Öcalan ile ilgili bir şey söyle. Neden korkuyorsunuz? Ne söz verdiniz? Neden çekiniyorsunuz? Dediler ki MİT yasasını seçimlerden sonraya bıraktık. Niye? Çünkü o MİT yasasının içerisinde İmralı görüşmelerini teminat altına alacak şeyler var. Ben gazetede olarak da çözüm sürecine onların iddia ettiklerinin aksine başta Fethullah Gülen Hocaefendi olmak üzere destek verdik. Sulh hayırdadır, hayır sulhdedir dendi. Ve biz bunu bayraklaştırarak destek verdik. Hatta Öcalan’la görüşülmesinde bir mahsur da yok dedik. Devlet eğer durduğu yerde sağlam duruyorsa Türkiye’de yaşayan insanların gelecekte utanacakları bir şeye imza atmayacaksa bölüp parçalanmamıza müsaade etmeyecekse, ocaklarımızı söndürecek bir şekilde kardeşlerin arasını açmayacaksa görüşülebilir, konuşulabilir, müzakere yapılabilir dendi. Ama bugün geldiğimiz noktaya bakıyorum 30 bin insanın ölümünden sorumlu örgütü ağzına almayan bir parti, ama öbür tarafta karıncaya bile zarar vermeyen insanlara karşı yürütülen adeta bir terör örgütü havası. Biraz Allah’tan korkmak lazım gerektiğini düşünüyorum. Bir davaya gönül vermiş insanları hiçbir şekilde korkutmak mümkün değil. Hapishaneyle korkutuyorsan Hz. Yusuf(a.s)’un mekanıdır. Üstadlar, büyükler oralardan gelmiştir. Benim korkum şudur, camiaya hiç ortada fiili bir suçu olmadığı halde bir kısım dedikodularla, bir kısım yakıştırmalarla bir kısım yalan yanlış iftiralarla devletin gücünü kullanarak saldırma olursa bundan sadece camia zarar görmez. Bu gücü kendinde gören başka camialara da zarar verir, başka topluluklara da zarar verir. Sağcıyı solcudan ayırmaz. CAMİA İNSANLARI VİCDANLARIYLA BAŞBAŞA BIRAKMIŞTIR - AK Parti’ye oy veren verir. Biz en baştan beri söylüyoruz, camia insanları daima vicdanlarıyla başbaşa bırakmıştır. Demiştir ki vicdani kanaatınız neyse ona oy verin. Ben hep AK Parti’ye oy verdim ama öyle doğma büyüme ve ölünceye kadar AK Parti’ye oy vereceğim diye bir şey yok. Benim babam MSP’liydi. Dayım MHP’liydi, amcam da CHP’liydi. MHP, MSP ve CHP bunların hepsinin ailemize, ruhlarımıza yansıyan kökleri var. Camianın duruşu şudur. Herkes vicdanına göre karar verir. Ama bu yapılanların hakaretlerin dünyada örneği yok. FENERBAHÇE’YE MÜDAHALE VARSA OLAYIN İÇ YÜZÜ ORTAYA ÇIKMIŞTIR - Cemaat, Fenerbahçe’yi ele geçirecek dediler. Niye ele geçirelim. Ben Fenerbahçe’ye son derece saygılı bir insanım. Fakat anahtarını versen vallahi almam. Beşiktaş benim çocukluk aşkımdır, delikanlılık aşkımdır. Ben ne yapayım Fenerbahçe’yi. Camianın içinde benim gibi Beşiktaşlılar var, Galatasaraylılar var, Trabzonsporlular var, Fenerbahçeliler var, Bursasporlular var, Gaziantepsporlular var. Camia niye bir takım ele geçirsin. Biz bunu Fenerbahçe’deki aklı başı yerinde olan insanlara da söyledik. Bunun bir mantığının olması lazım. Camia hemen her partide, hemen her takımda, hemen her meslekte sevenleri olan bir kitledir. O yüzden ben cemaat yerine camiyı tercih ederim. Her kesimle dostlukları arkadaşlıkları vardır. Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda da her faaliyete katkı sağlayan bir sosyal yapıdan bahsediyoruz. O yüzden bir, bu iddia zaten akıl dışı bir iddiaydı. İkincisi o tapeler ortaya çıkınca gördük ki maalesef Fenerbahçe’ye bilemiyorum başka takımlara da var mı, doğrudan siyasetin müdahalesi var. Ama burada ben uzaktan bakan bir insan olarak söylüyorum. Mehmet Ali Bey’in de günahının alınmasını doğru bulmuyorum. Benim uzaktan tanıyabildiğim kadarıyla beyefendi bir adam. Zaten güzel de bir açıklama yaptı. Bu konuşmalar yapılmıştır. Konuşmalar iki kişi arasında geçiyor. Başbakanla oğlu arasında. Fakat benim konuşma metnim ortada benim bahsettiği konular başka şeyler dedi. Ona da inanırım beyefendi bir adam, Fenerbahçe’yi yürekten seven maddi manevi katkı da veren bir insan. Fenerbahçe’yi kim daha çok seviyor onu Fenerbahçeliler bilir ben bilmiyorum. Ama oraya bir müdahale varsa, müdahalenin iç yüzü ortaya çıkmıştır. Boşu boşuna başta Fethullah Gülen Hocaefendi olmak üzere camianın günahı alınmıştır. Bugün
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.