Kadir İnanır neredeydi?..
Neden durup dururken Kadir İnanır, Ahmet Kaya’ya çatal bıçak fırlatılan o meşum geceyle ilgili açıklama yaptı doğrusu anlayamadım...
Erzurum Güncel-Yanımda olsa ben onu korurdum... Kimse benim arkadaşıma, çatal bıçak fırlatamaz...” Herhalde Kadir İnanır Bey’le aynı yerde değildik... Sonra lafı çevirip “Ahmet Kaya’ya çatallı bıçaklı saldırılar salonun dışında oluyordu... Ben yoktum orada...” demiş... Hayır salonun dışındaki saldırılar çatallı ve bıçaklı saldırılar değildi... Çatallı bıçaklı saldırılardan epey sonra, Ahmet Kaya’yı tepkiler dinmeyince salonun dışarısına çıkardılar, orada da bir süre bağırtı çığırtı ve tartışma devam etti... Ama fiili denilen saldırı salonun içinde oldu... Zaten salonun dışında çatal bıçak yoktu fırlatılacak... Bunlar olurken misafirler üçe ayrıldılar... Savaş Ay, Mehmet Aslantuğ gibi Ahmet Kaya’nın yakın arkadaşları, dostları, eşi Gülten Kaya ve onunla beraber gelen menajeri yardımcısı kimse onlar bir iki kişi vardı... Bu çemberin etrafında yine bir çember bulunuyordu ve “izan sahibi” insanlar, “Yapmayın etmeyin arkadaşlar, niye yapıyorsunuz böyle...” diyerek ortamı yumuşatmaya çalışıyordu... Salonun bir iki yerinden de böyle cılız sesler çıkıyordu... Ne en yakın halkada, ne onun çevresinde oluşan halkada o sırada Kadir İnanır yoktu... Kadir İnanır’ın oturduğu masa bu halkalara oldukça uzaktı ve Kadir İnanır gayet Clark bir şekilde oturmuştu... Elbette aktif saldıran, çatal bıçak fırlatan grubun içinde değildi, ama hiçbir şekilde “etmeyin eylemeyin, yapmayın” arkadaşlar diyenlerin arasında değildi... *** Salondan çok güçlü “yuh” sesleri çıkıyordu... Çatal bıçak fırlatmayıp “yuh” sesi çıkartanlar epeyce fazlaydı... Ve kimler yoktu ki o “yuuuhhh” sesleri ve nidası çıkartanlar arasında?.. Ne ünlüler, ne büyük şöhretler, ne akil görünen kişiler, ne kanaat ya da sanat!!! önderleri... Yukarıda Allah var, o karmaşanın arasında görmedim Kadir İnanır’ın yuh deyip demediğini... Çünkü o sırada “an”lık yakalıyorsunuz kimin ne yaptığını... “Ne yapabilirim... Nasıl bu havayı yumuşatabilirim” sorusuna fokuslandığınızdan, bir sinema filmi seyreder gibi kayıtsız seyredemiyorsunuz olanları... Ama şunu çok açıklıkla söyleyebilirim, Kadir İnanır yerinden kalkıp Ahmet Kaya’nın çevresine gitseydi, mutlaka görürdüm... Kadir İnanır’ı oralarda hiç görmedim... Olanlara tamamen sessiz kaldığını ve izlemekle yetindiğini hatırlıyorum... *** Peki Kadir İnanır gibi bir ünlü sanatçı niye “Yanımda olsaydı böyle bir şey olmazdı... Benim yanımda kimse Ahmet Kaya’ya böyle bir şey yapamazdı...” türünden bir laf ediyor?.. O kadar arkadaşındıysa bir zahmet kalksaydın masadan, en azından “karizmatik etkinle” alsaydın mikrofonu eline “Durun arkadaşlar nasıl yaparsınız böyle bir şey” deseydin?.. Ordu’lu olması, racon kesmeye meraklı bir karakter olarak bilinmesiyle sahneye çıkıp böyle bir rolü oynasaydı Kadir İnanır, salonun ortamı yumuşardı... Orası sanatçı ağırlıklı bir yerdi ve Kadir Abi’nin racon kesmesinden etkilenirdi... Hayır bunların hiçbiri olmadı!.. Saldırı Kadir İnanır’ın da olduğu salonun içinde vuku buldu... Kadir İnanır da kendi masasında bu olaylar dakikalarca devam ederken oturmaktaydı... *** Mesele bu değil... Herkesin her an, “insani ve demokrat” refleksler göstermesi beklenmeyebilir... Kimse de saldırı anında kendisini görmediği için Kadir İnanır’ı suçlamadı zaten... Ancak şimdi niye bu açıklama?.. “Ahmet Kaya yanımda olsaydı, kimse saldırmaya cesaret edemezdi...” *** Kaldı ki bu konu Ahmet Kaya kimin yanında olursa, saldırıdan kurtulurdu konusu değil... Olaya böyle bakmak, siyasi bir meseleyi, mahalle kavgası düzeyine indirir ki, bu haliyle içi kof bir tartışma... Konu Ahmet Kaya’ya yanında Kadir İnanır varken saldırmamak değil, konu Ahmet Kaya’nın sözlerine katılsa da katılmasa da orada bulunan ünlüler korosunun hazmetmesi gerektiği konusu... Tophane’de sanat galerisi açılmasını, o galerinin önünde toplanan sanatseverlerin içkilerini yudumlamasını Tophane’lilerin hazmetmesi gerektiği gibi... Ramazan’da oruç tutmayan, ya da parkta el ele tutuşup birbirine sevgi dolu masum öpücükler konduran iki genci, hazmetme sorunu... Türbanını takıp Nişantaşı’nın göbeğinde arkadaşıyla kaynatmaya gelen genç kadınları sindirme sorunu... Mesele ötekini sindirebilme, hazmedebilme sorunudur ve bu yönüyle sorun tamamen bir demokrasi sorunu... *** Ahmet Kaya’ya o anda katılmak, katılmamak değil konu... Bir insana hangi saikle söylediği bir sözden dolayı çatal ve bıçakla saldırma cüretini gösterebilirsiniz?.. Sorunu böyle koyarsanız “demokrasi yönünde herkese şamil” bir adım atmaya başlarsınız... Ötekisi içi boş kof bir böbürlenme... Üstelik gerçekle de uzaktan yakından bir ilgisi yok... Bu “kahraman edalara” da hiç gerek yok ayrıca... ***** AHMET KAYA’YA SALDIRI VE BUGÜN... Mesele o gün Ahmet Kaya’nın söylediklerinin “güzel ve doğru olması” ve öyle olduğu için de saldırıya uğraması değil... Mesele en olmadık anda, en olmadık fikir ya da davranışla karşınıza çıkan insanlara ve gruplara karşı ne derece tahammüllü olduğunuz meselesi... Ahmet Kaya’ya o günkü egemen ideoloji saldırmakta bir beis görmüyordu... Ahmet Kaya gibi düşünceleri tukakaydı... Susturulabilirdi, hain damgası vurulabilirdi ya da “yuh” çekilerek, itibarsızlaştırılabilirdi... O günün hakim ideolojisi insanları etkiliyordu... “Bugün Allah Allah nasıl da yapmışlar bu hareketleri” dediğimiz insanlar, cani değildiler, ama anlık olarak canileşebiliyorlardı... *** Ahmet Kaya olayından alınacak ders bir daha “Kürtçe klip” yapacağım diyene saldırmayalım, alkışlayalım demek değil... Ahmet Kaya olayından alınacak ders, kendinden olmayana tahammül gösterme dersi... Tophane’deki mahalleli mümkündür ki “sergideki insanların yaşam tarzını gavurca, dejenere, geleneklere ve göreneklere karşı” görmekte... Tıpkı zamanında Ahmet Kaya’nın söylediklerini oradaki o ünlü kalabalığın, “rezil, bölücü, vatana ve millete karşı” sözler olarak gördüğü gibi... İçinizden veya dışınızdan sizden çok farklı olana küfür etmezseniz, onu ötekileştirmezseniz, onu içinizden veya dışınızdan aşağılamazsanız, bu ne rezalet tepkisi vermezseniz, hayat hafifler, siz hafiflersiniz, özgürlükler ve demokrasiler serpilirler... Ahmet Kaya’ya o gün küfredenlerle, Tophane’deki kalabalığa saldıranlar arasında zerrece bir fark yok... Keza Ahmet Kaya’ya küfredenlerle Nişantaşı’nda türbanlı dolaşanlara “Ne işiniz var burada” diye snoplaşanların da hiçbir farkı yok... *** Aynı şekilde Ahmet Kaya’ya o gün küfredenlerle, bugün sözlerinden ve görüşlerinden dolayı Sezen Aksu’yu veya Fazıl Say’ı yerin dibine batıranların, aşağılayanların ve itibarsızlaştırmaya çalışanların da bir farkı yok... İnsanları görüşlerinden ve söylediklerinden dolayı “düşmanlaştırırsanız” yaptığınız işe göre ayrımcılıktan ırkçılığa kadar ağır suçları işlemiş olursunuz... Ahmet Kaya’ya ve Tophane’de o davetlilere saldıranlarla, insanları söylediklerinden dolayı düşmanlaştıranlar arasında bir fark yok... *** Çevrenize bir bakın... Bu standartlarda demokrasiye inanan varsa, o gerçek demokrattır... Gerisine “çakma” demokrat deniyor... Çok sevdiğim bir meslektaşım ve arkadaşıma geçenlerde bir vesileyle şöyle bir mesaj göndermiştim... “Biz mağdurlar demokrasiye inandıkları için demokrat olmadık... Biz kendimiz demokrasiye inandığımız için demokrattık... Çoğu zaman mağdurlar demokrat olamadılar... Bazen kendi içlerinde en antidemokrat onlardılar... Onun için çokça yalnız kaldık... Farketmez bizim demokratlığımız, mağdur ve mağrurlar demokrasiye inandıkları için değil... Kendimiz ona tek bir standartla inandığımız için demokratız...”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.