“Kürt Seçmen Eğilimi’ raporu yayımlandı
“Kürt Seçmen Eğilimi’ raporu yayımlandı: "İmamoğlu, Kürt seçmenler için en umut verici muhalif siyasetçi”
Gazete Güncel- Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi, “Kürt Seçmen Eğilimi ve Performans Ölçümü” raporunu açıkladı. 15-28 Ağustos arasında 12 ilde yapılan araştırma, Kürt seçmenlerin siyasal eğilimlerini, olası seçimde hangi partiye oy vereceklerini, hangi liderleri desteklediklerini ve partilerden beklentilerini inceledi. Spectrum House Genel Koordinatörü Zeki Gürür ile raporun detaylarını konuştuk.
SEMA KIZILARSLAN
Rapora göre, Kürt seçmenler arasında mevcut yönetimden memnuniyetsizlik yaygın ve erken seçim talepleri oldukça yüksek. KARAR’a konuşan Spectrum House Koordinatörü Zeki Gürür, bu taleplerin ardında ekonomik sıkıntılar, yönetimden duyulan hoşnutsuzluk ve Kürt meselesinin çözümsüz kalmasının yattığını belirtti. Ayrıca, Kürt seçmenler arasında kararsızlık ve oy kullanmama eğilimlerinin güçlü olduğu, bu durumun seçim sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebileceği vurgulandı.
MANSUR YAVAŞ'IN KÜRT SEÇMENLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ÇOK SINIRLI
Kürt illerinde ve Türk illerinde yaşayan Kürt seçmenler arasında siyasi tutumlar ve kimlik algıları açısından belirgin farklılıklar var.
Rapor bulgularına bakıldığında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kürt seçmenler arasında umut verici bir figür olarak görüyor ancak CHP’nin tarihsel tutumları nedeniyle sınırlı bir destek alıyor. Mansur Yavaş ise milliyetçi geçmişi nedeniyle Kürt seçmenler üzerinde çok sınırlı bir etki yaratıyor ve bu etkinin artmasının zor olduğu görülüyor.
Rapor sonuçlarına göre CHP'nin Kürt seçmenler nezdindeki stratejilerinin genelde yetersiz kalıyor, tarihsel olarak CHP'ye karşı köklü bir güvensizlik bulunuyor. Gürür, bu güvensizliğin mevcut stratejilerle aşılamadığına dikkat çekti.
KARARSIZ KÜRT SEÇMENLER, HEM İKTİDAR HEM DE MUHALEFET İÇİN BİR MEYDAN OKUMA
Dikkat çeken sonuçlardan biri de Kürt seçmenler arasında “kararsızlık” ve “oy kullanmama” eğiliminin güçlü olduğu olması. Gürür, bu durumun seçim sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebileceğini, seçmenlerin mevcut siyasi seçeneklerden memnun olmadığını ve bu belirsizliğin hem iktidar hem de muhalefet için bir meydan okuma oluşturduğunu ifade etti.
Araştırmaya göre, Kürtlerin yüzde 34,9’u kendini “Kürt milliyetçisi” olarak tanımlıyor, yüzde 23,2’si “muhafazakar” ve yüzde 19,9’u “sosyalist” olarak nitelendiriyor.
KÜRT SEÇMENLERİN YÜZDE 67'Sİ ERKEN SEÇİM İSTİYOR
Katılımcılara, “Bugün bir cumhurbaşkanlığı seçimi olursa kime oy verirsiniz” şeklinde yöneltilen soruya katılımcıların yüzde 46,8’i Selahattin Demirtaş, yüzde 18,7’si Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 8,8’i Ekrem İmamoğlu, yüzde 4,6’sı Özgür Özel ve yüzde 3’ü Mansur Yavaş yanıtı verdi. Kararsız ve fikir belirtmeyenlerin dağılımı sonrasında, Selahattin Demirtaş’ın yüzde 51,2 gibi büyük bir farkla öne çıktığı vurgulandı. Söz konusu sorunun bölge bazlı incelenmesinde ise Selahattin Demirtaş’ın Kürt kentlerindeki yüzde 53,8, diğer kentlerde yüzde 44,7 olarak cumhurbaşkanı olunmasının istendiğine dikkat çekildi.
Gürür ile raporun detaylarına ilişkin konuştuk:
-Araştırmanızda, Kürt seçmenlerin büyük bir kısmının erken seçim yapılmasını desteklediği görülüyor. Sizce bu talebin en belirgin sebepleri nedir ve bu taleplerin gerçekleşmemesi halinde nasıl bir toplumsal tepki bekliyorsunuz?
GÜRÜR: Erken seçimler, genellikle politik aktörlerin stratejik hesaplamalarıyla şekillenen ve mevcut iktidar/muhalefet yapılarının meşruiyetini yeniden inşa etmeyi ya da rakip aktörlerin etkisini zayıflatmayı amaçlayan kritik süreçlerdir. Dünyadaki deneyimler de göstermiştir ki erken seçimler sadece siyasi anlamda yeni bir güç dizilimi oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal katılımı derinleştirerek halkın politik süreçlere duyarlılığını artıran bir dinamiktir. Bu süreçler dünya örneklerinde olduğu gibi siyasi, toplumsal ve ekonomik yapılarda köklü değişimlere yol açma potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda erken seçim, rejimin toplumsal beklentilere yanıt verme kapasitesini sorgulayan ve değişim ihtiyacını gündeme getiren tetikleyici bir dinamik olarak ön plana çıkmaktadır.
Kürt seçmenlerin siyasal eğilimlerini ölçmeye çalıştığımız raporumuzda katılımcıların yüzde 67,1’inin erken seçim yapılmasını desteklediklerini tespit ettik. 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinin üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen, bu tablo Kürt seçmenlerin ağırlıklı ekseriyetinin mevcut yönetimden hoşnut olmadığını ortaya koyması bakımından önemlidir. Araştırma bulguları bağlamında Kürt seçmenlerin erken seçim beklentilerinin temelinde yatan temel faktörlere baktığımızda ise ekonomik göstergelerin belirleyici bir mefhum olarak ön plana çıktığını görüyoruz. Biraz daha detaylandıracak olursak gelir durumu düştükçe erken seçim talebinin daha belirgin bir şekilde ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Ekonomik buhranın yanında “iktidar blokuna yönelik memnuniyetsizlik”, “yargı kurumu ve bürokratik mekanizmalardaki dekadans”, “idari mimarideki aşınma” ve “Kürt meselesi ile ilgili konuların çözümsüz bırakılması” gibi faktörlerin bu talebin temelini oluşturduğunu görüyoruz.
Söz konusu bu başlıkları bir bütün olarak “çoklu krizler” şeklinde tanımlarsak ve her bir sorunun birbirini neden sonuç ilişkisi bağlamında etkilediğini hatırda tutarsak, rejimin ülkeyi 2028’e kadar yönetme kapasitesinin oldukça güçleştiğini öngörebiliriz. Özellikle Türkiye’deki ekonomik koşullar göz önüne alındığında erken seçim talebinin önümüzdeki dönemlerde giderek ivme kazanacağını söyleyebiliriz. Mevcut durumda iktidar blokunun Kürt seçmenler başta olmak üzere toplumsal muhalefetin erken seçim talebini görmezden geldiğini, sebep olduğu çoklu krizleri yönetmek ve manevra alanı yakalamak istediğini görüyoruz. Bunun yanında muhalefet bloklarının da proaktif bir siyaset ortaya koymak adına erken seçim talebini yeterince gündemleştirmediğini ve iktidar blokunun yıpranmasını bekleyen edilgen bir politik tutum ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Bu durum Kürt seçmenler başta olmak üzere toplumsal tepkileri absorbe eden ve mevcut reaksiyonları vakumlayan bir etki yaratmaktadır.
KÜRT SEÇMENLERİN POLİTİK TUTUMLARINDA, SİYASİ STRATEJİLERİNDE VE KİMLİK ALGILARINDA ÖNEMLİ BİR DÖNÜŞÜM YAŞANIYOR
-Kürt illeri ve Türk illerinde yaşayan Kürt seçmenler arasında siyasi tutumlar ve kimlik algıları bakımından belirgin farklılıklar olduğu görülüyor. Bu farklılıkların uzun vadede Kürt meselesinin çözümü ve genel siyasal stratejiler üzerinde nasıl bir etkisi olacağını öngörüyorsunuz?
GÜRÜR: Kürt illeri ile Türk illerinde yaşayan Kürt seçmenler arasındaki siyasi tutumlar ve kimlik algılarındaki belirgin farklılıkların arkasında yatan dinamikleri anlamak için “göç” olgusunun tarihsel ve güncel etkilerine bakmakta yarar var diye düşünüyorum. Son yüzyılda Kürtlerin yaşadığı göç süreçlerini üç temel başlıkta tasnif edecek olursak “iskân politikaları”, “sosyo-ekonomik nedenlerle yer değiştirme” ve özellikle “1990'larda köy yakmaları sonucu zorunlu göç” nosyonunun Kürtlerin politik tutumlarının ve kimlik algılarının şekillenmesinde kritik rol oynadığını görüyoruz. Bu tarihsel bağlam, Kürtlerin mevcut politik ve kültürel konumlarının nasıl şekillendiğini anlamamıza yardımcı olurken, Kürt meselesinin çözümü ve siyasal stratejiler üzerindeki kısa, orta ve uzun vadeli etkileri de aydınlatmaktadır.
Kürt illeri ile Türk illerinde yaşayan Kürtlerin bu tutumlarındaki farklılıkların temelinde yatan faktörlere değinmeden önce Kürt toplumunun yekpare bir bütün olmadığını belirtmekte fayda vardır. Kürtler arasındaki politik, dini, ideolojik ve sosyo-ekonomik çeşitlilik, bu tutumların biçimlenmesinde kritik rol oynamaktadır. Hem yaptığımız son saha araştırması hem de daha önceki araştırmalarımızın bulguları bağlamında, bölgesel farklılıkların Kürt seçmenlerin politik tutumları ve kimlik algılarını giderek belirgin bir şekilde farklılaştırdığını ortaya koymaktadır. Bu yeni fenomene ivme kazandıran en önemli değişkenlerden birinin ise “seçim dinamiği” olduğunu söyleyebiliriz. 14-28 Mayıs 2023 genel seçimleri ve 31 Mart 2024 yerel seçimleri bağlamında bu yeni fenomeni yorumlayacak olursak özellikle Türk illerinde yaşayan Kürt seçmenlerin giderek daha pragmatik, esnek ve stratejik bir yaklaşım sergilediğini gözlemliyoruz. Bu değişim, Kürt seçmenlerin politik tutumlarında, siyasi stratejilerinde ve kimlik algılarında önemli bir dönüşüm sürecini işaret etmektedir.
Devletin son yüzyılda ve özellikle 2015’ten sonra uyguladığı yönetim stratejileri ve Türkifikasyon politikaları, Kürt illerinde yaşayan Kürtlerin kimlik algıları ve politik tutumlarını teritoryal bir bütünlük içinde şekillendirirken, bu bölgelerde daha içe kapanmacı bir sosyal ve politik eğilim ortaya çıkarmıştır. Buna karşın, Türk illerinde yaşayan Kürtler daha pasifist eylemleri benimsemekle birlikte, pratikte radikal beklentilere sahip bir tutum sergilemektedir. Bu durum, bölgesel farklılıkların Kürtlerin kimlik ve politik yaklaşımlarını nasıl dönüştürdüğünü ve her iki grubun karşı karşıya olduğu dinamiklerin ne denli farklılaştığını ortaya koymaktadır.
Bölgesel farklılıklar, Kürt meselesinin çözümüne kısa, orta ve uzun vadede önemli etkiler yapmaktadır. Araştırma bulguları, Kürt illerinde yaşayan Kürtlerin Kürt meselesinin çözümüne öncelik verdiğini ve bu sorunun çözüme kavuşturulmasını en önemli gündem maddesi olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Kürt illerinde, Kürt meselesi, politik, toplumsal ve kültürel kimlik açısından merkezi bir önem taşırken, Türk illerinde yaşayan Kürtler ise gündelik yaşam pratikleri, ekonomik koşullar ve sosyal uyum gibi daha pratik konulara öncelik vermektedir. Bu farklı öncelikler, Kürt meselesinin kolektif bir hak mücadelesi olarak ele alınmasını zorlaştırmakta ve meselenin çözümünde parçalı ve dağınık bir yaklaşımın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu durum, Kürt meselesinin hem bölgesel farklılıkları hem de çeşitli önceliklerin etkisiyle karmaşık bir çözüm sürecine sahip olduğunu ve bu sürecin kolektif bir çözüm arayışını güçleştirdiğini söyleyebiliriz.
-CHP'nin mevcut stratejileri Kürt seçmenler nezdinde yeterince etkili olmuş mu?
GÜRÜR: CHP, Kürt seçmenler nezdinde yalnızca bir siyasi parti olmanın ötesinde, 100 yıllık bir devletin kurucu öznesi olarak değerlendirilmektedir. Bu tarihsel bağlamda, CHP'nin Kürt toplumu üzerindeki etkisi, genellikle olumsuz bir hafıza ile ilişkilidir. CHP'nin statükocu yapısı ve tarihsel olarak Kürtlerin temel haklarına yönelik inkârcı tutumu, partinin ideolojik ve bürokratik karakterinin bir yansıması olarak görülüyor. Bu statükocu yaklaşım, CHP'nin Kürt meselesini ele alış biçimini ve bu meseleye yönelik politikalarını şekillendirmiştir. Özellikle son genel ve yerel seçimler bağlamında ve konjonktürel etkileri bir tarafa bırakacak olursak, CHP'nin Kürt seçmenler nezdindeki etkisi, bu tarihsel ve yapısal engeller nedeniyle sınırlı kalmaktadır. CHP’nin Kürt meselesinin nihai çözümünde iktidar blokunun da gerisinde kalan politikaları, Kürtlerin hak ve taleplerine duyarlı bir politika geliştirme noktasındaki yetersizlikleri Kürt toplumunda CHP'ye karşı köklü bir güvensizlik yaratmıştır. CHP'nin mevcut stratejileri, bu köklü tarihsel algıyı aşamadığı için, Kürt seçmenler arasında beklenen etkiyi ve desteği sağlamaktan uzaktır.
2015 yılında çözüm sürecinin sona erdirilmesinden sonra, iktidar blokunun izlediği katı polarizasyon, otoriterleşme ve merkezileşme politikaları, özellikle Türk illerindeki Kürt seçmenler üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. 2017'deki rejim değişikliğiyle birlikte yürürlüğe giren yeni seçim sisteminin matematiği, bu etkiyi daha da belirginleştirmiştir. Bu değişim, Türk illerinde yaşayan Kürtlerin, politik stratejilerini daha esnek ve pragmatik bir biçimde şekillendirmelerine neden olmuştur. Kürt seçmenler, iktidar blokuna karşı etkili bir muhalefet oluşturmak ve seçimlerde iktidar blokunu zayıflatmak amacıyla, CHP’ye stratejik oy verme eğiliminde bulunmuşlardır. Daha çok Türk illerinde ortaya çıkan bu stratejik oy kullanma eğilimi, iktidar blokuna karşı kaybettirme stratejisiyle de desteklenmiştir.
Ancak, araştırma bulgularımız bu durumun daha çok geçici ve konjonktürel bir yanıt olduğunu ortaya koymaktadır. CHP'nin bu stratejik oy kullanımından yararlanarak uzun vadeli bir destek sağlaması, Kürtlerin temel hakları konusunda yapısal ve köklü bir değişiklik gerçekleştirmeden oldukça zor görünmektedir. CHP, Kürt seçmenlerin rızasını ve kalıcı desteğini kazanabilmek için, sadece seçim dönemine özgü stratejilerle değil, Kürt meselesinin çözümünde kapsamlı ve yapısal bir reform yaparak yaklaşmalıdır. Aksi takdirde, CHP'nin Kürt seçmenler üzerindeki etkisi, mevcut siyasi ve yapısal engeller nedeniyle sınırlı kalmaya devam edecektir diyebiliriz.
-Araştırma, Ekrem İmamoğlu'nun Kürt seçmenler arasında hem umut verici hem de sınırlı bir kabul gördüğünü ortaya koyuyor. İmamoğlu’nun siyasi kimliği, Kürt seçmenlerin beklentilerini karşılamakta ne ölçüde yeterli oluyor?
GÜRÜR: Hem son saha araştırmamız hem de daha önceki araştırmalarımızın veri setinden hareketle, Ekrem İmamoğlu'nun Kürt seçmenler arasında ana muhalefet blokunun en umut verici adayı olarak öne çıktığını ve kabul görülme potansiyelinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. İmamoğlu’nun, CHP’nin geleneksel ve statükocu yaklaşımından uzak, daha pragmatik ve reformist bir profil sergileyen imajı, Kürt seçmenler arasında sınırlı ama olumlu bir etki yaratmaktadır. Genç, dinamik ve risk alma potansiyeli olan bir figür olarak anlaşılması giderek etki gücünü artırmaktadır.
Ancak, bu umut verici profilin ötesinde, CHP'nin tarihsel olarak Kürtlerin temel haklarına yönelik tutumları, ideolojik yaklaşımları, köklü statükocu yapısı ve bu meselenin çözümüne yönelik yüzeysel ve geçici çözümler sunma eğiliminde olması, İmamoğlu’nun da benzer şekilde Kürt seçmenlerin beklentilerini karşılamakta sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Ayrıca iktidar blokunun ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İmamoğlu’nu en güçlü rakip olarak görmesi ve bu nedenle onun etki alanını daraltmaya çalışması, İmamoğlu'nun etkisini kısa vadede artırsa da, uzun vadede CHP'nin statükocu karakteri ve Kürt meselesine yönelik tutumu, Kürt seçmenlerin sınırlı desteğinin temelini oluşturmaktadır.
YAVAŞ’IN ÜLKÜCÜ GEÇMİŞİ VE GÜNÜMÜZDEKİ MİLLİYETÇİ TUTUMLARI, KÜRT SEÇMENLER ARASINDA BİR MESAFE DURUMU ORTAYA ÇIKARIYOR
-Mansur Yavaş’ın “sessiz güç” ve dengeli liderlik imajı, geniş kitleler üzerinde pozitif bir etki yaratırken, Kürt seçmenler üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?
GÜRÜR: Son araştırmalarımız ve önceki bulgularımız, Mansur Yavaş’ın Kürt seçmenler üzerinde sınırlı bir etki yarattığını ortaya koymaktadır. Yavaş’ın “sessiz güç” ve dengeli liderlik imajı kitleler nezdinde pozitif bir etki uyandırsa da, Kürt seçmenler açısından bu etki oldukça sınırlıdır. Mevcut durumda bu sınırlılık durumunun devam edeceğini öngördüğümüz bu etkinin arkasında yatan temel nedenlerin çok boyutlu olduğunu söyleyebiliriz.
Öncelikle, Yavaş’ın geçmişteki ülkücü geçmişi ve günümüzdeki milliyetçi tutumları, Kürt seçmenler arasında mutlak anlamda bir mesafe durumu ortaya çıkarmaktadır. Yavaş’ın politik kariyeri, Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerine cevap olmaktan uzak tutumu, statükocu ve inkârcı bir yaklaşım sergilemesi, Kürt seçmenler tarafından Yavaş’ın, mevcut iktidar blokundan farkı olmayan bir politik karaktere sahip olduğu şeklinde algılanmasına neden olmaktadır. Bu durum, Yavaş’ın Kürt seçmenler nezdinde etkili bir politik aktör olma kapasitesini sorgulayan bir izlenim yaratarak etki alanını daraltmaktadır.
Ayrıca, 2015 sonrası dönemde uygulanan savaş ve çatışma stratejileri, otoriterleşme eğilimleri ve baskıcı politikalar, Kürt seçmenler tarafından Yavaş’ın da benzer bir politika izleme potansiyeline sahip olduğu şeklinde değerlendirilmesine yol açmaktadır. Bu algı, Yavaş’ın Cumhurbaşkanı olması durumunda da mevcut iktidar blokunun sürdürdüğü çatışma stratejilerini devam ettirme olasılığını düşündürmektedir. Bu bakış açısı, Yavaş’ın Kürt seçmenler arasında etkili bir figür olarak kabul edilmesini engelleyen önemli bir faktördür. Yavaş’ın, Kürtlerin temel taleplerine yanıt verme kapasitesi ve çatışma stratejilerine yaklaşımı, Kürt seçmenler tarafından yeterince ikna edici bulunmamaktadır. Bu durum, Yavaş’ın Kürt seçmenler arasında geniş bir destek ve kabul görmesini zorlaştırmaktadır.
KÜRTLER, AK PARTİ’DEN UZAKLAŞIYOR
-Araştırmanızda öne çıkan bir diğer önemli bulgu ise Kürt seçmenlerde “kararsızlık” ya da “oy kullanmama eğiliminin” güçlü olması. Yaklaşık her üç kişiden birinin bu eğilimde olması seçim matematiğini önemli oranda etkileyecektir. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
GÜRÜR: Son araştırmamızda ortaya çıkan en çarpıcı bulgulardan biri, Kürt seçmenlerde belirgin bir “kararsızlık” ve “oy kullanmama” eğiliminin varlığıdır. Katılımcıların yaklaşık %32’sinin bu eğilim içinde olması, seçim matematiği üzerinde mutlak anlamda etkiler yaratan önemli bir veridir. Bu durum, seçimlerin sonucunu doğrudan etkileyebilecek bir “gri alanı” işaret ediyor ve seçim dönemine yaklaşıldıkça bu belirsizlik değişkenlik göstererek siyasi manzarayı şekillendirme potansiyeli taşımaktadır.
Bu kararsızlık ve oy kullanmama eğiliminin temelinde yatan faktörler, mevcut siyasi ortamın karmaşıklığını ve seçmenlerin yaşadığı umutsuzluğu, memnuniyetsizliği ve belirsizliği gözler önüne seriyor. Özellikle AK Parti’nin politikalarından giderek uzaklaşan Kürt seçmenler, mevcut alternatiflerin yetersizliği nedeniyle de net bir tercih yapmaktan çekiniyor. Bu durum hem iktidar hem de muhalefet bloklarının seçmenlerin beklentilerini karşılamada yetersiz olduklarını ve bu nedenle kararsızlık ile oy vermeme eğilimlerinin güçlendiğini gösteriyor.
Bu eğilim, sadece bireysel tercihlerle sınırlı kalmayıp, daha geniş toplumsal ve siyasi dinamikleri de etkiliyor. Kararsız seçmenlerin yüksek oranı, seçim sonuçlarının öngörülemez hale gelmesine neden oluyor ve mevcut seçeneklerin yetersizliğini ortaya koyuyor diyebiliriz. Seçmenlerin alternatif partilere yönelmemesi, muhalefetin etkili bir seçenek sunma konusunda başarısız olduğunu veya seçmenlerin mevcut seçenekleri tatmin edici bulmadığını gösteriyor.
KÜRTLER TÜRKİYE'NİN SİYASİ GELECEĞİ AÇISINDAN KRİTİK BİR ÖNEME SAHİP
Sonuç olarak, Kürt seçmenlerin oy kullanmama ve kararsızlık eğiliminde olması, seçim dinamiklerini köklü şekilde etkileyen ve siyasi belirsizlikleri daha da derinleştiren bir faktör olarak gelişim gösteriyor. Dolayısıyla bu gri alanın varlığı hem iktidar hem de muhalefet bloklarının stratejilerini yeniden değerlendirmesi gereken bir meydan okuma olarak karşımıza çıkıyor. Seçim dinamikleri ve seçmen memnuniyetsizliği arasındaki bu karmaşık ilişki hem iktidar hem de muhalefet bloklarının gelecekteki stratejilerini belirleyecek önemli bir faktördür. Önümüzdeki dönemde bu belirsizliklerin nasıl yönetileceği ve seçmenlerin hangi alternatifleri tercih edeceği hem Kürtlerin hem de Türkiye'nin siyasi geleceği açısından kritik bir öneme sahip olacaktır.
-Sizce CHP, bu değişimi gerçekleştirebilmek için hangi somut adımları atmalı? Ve bu adımların Kürt seçmenler üzerinde nasıl bir etkisi olur?
GÜRÜR: Kürt meselesi 200 yıllık arka planı olan, çok boyutlu, çok aktörlü ve çok faktörlü bir meseledir. CHP her ne kadar son yüzyılda bu çözümsüzlüğün aktörlerinden olan siyasi mirasın devamcısı olsa da bu meselenin nihai bir şekilde çözümü ve toplumsal barışın kalıcı bir biçimde inşası için daha köklü ve yapısal bir değişime gitmesi gerekir. Bu arayışın emarelerini bulmak zor olsa Kürt seçmenlerin böyle bir beklenti içinde olduklarını söyleyebiliriz.
KARAR
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.