1. HABERLER

  2. EĞİTİM

  3. 'Liderlik doğuştan gelen bir özellik'
'Liderlik doğuştan gelen bir özellik'

'Liderlik doğuştan gelen bir özellik'

Nöroloji Uzmanı Dr.Mehmet Yavuz; liderlik hakkında konuştu.

A+A-

Erzurum Güncel- Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, liderliğin doğuştan gelen bir özellik olduğunu belirterek, “Doğuştan gelen beyin kapasitesinin liderlik üzerindeki etkilerine bakıldığında genellikle zekâsı, hitabet gücü, bir veya birkaç konuda yeteneği diğerlerinden üstün olan kişilerin lider olarak öne çıktığını görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında, lider olma isteğinin yanı sıra kişinin zekâ kapasitesi ve yetenekleri, liderlik üzerinde etkilidir” dedi. LİDERLİĞİN TEMELİNİ OLUŞTURAN İSTEK, KİŞİNİN İÇİNDE OLMALIDIR Beyin ve liderlik bir arada kullanıldığında ilk akla gelen sorunun, liderliğin doğuştan gelip gelmediği olduğunu ifade eden REEM Nöropsikiyatri Merkezi Uzmanı Dr. Yavuz, “Acaba kimin lider olacağını başından kestirmenin yolu var mıdır yoksa eğitimle lider yetiştirebilmek mümkün müdür? Bu soru, son yıllarda başarılı kişilerle yapılmış tüm röportajlarda konuşulan konular arasında yer alıyor. Yanıtına gelince, liderlik için gereken en önemli niteliklerden biri, lider olma arzusudur. Yani bazıları lider olarak öne çıkmayı seçerken diğerleri hatta çoğunluğu, güvendiği bir lideri izleyerek üzerine düşeni yapmayı tercih eder. İşte liderliğin temelini oluşturan bu istek, kişinin içinde olmalıdır. Öncelikle lider olma isteğinin genellikle doğuştan gelen bir özellik olduğunu söyleyebiliriz. Bunu kanıtlayan delillerden biri, ilkokul, ortaokul çağlarında arkadaşlarını yönlendiren küçük çocuklardır. Bakarsınız, hep aynı çocuk oyun kuruyor ya da diğerlerini etkiliyor. Bu küçük çocuk henüz lider olmak konusunda diğerlerinden farklı bir eğitime tabi tutulmadığına göre, bu durumun kişinin içinden gelen eğilimler ile şekillendiğini söylemek mümkündür.” diye konuştu. “Kişinin çocukluk çağı, okul öncesine denk gelse de birey, farkında olmadan ailesinden ya da çevresindekilerden davranışlarını etkileyen bir eğitim alıyor. Dolayısıyla “Liderlikte eğitimin rolü nedir?” diye sorduğumuzda, hayatı belirleyen bu çocukluk döneminin de gözlemlerimiz nedeniyle bir eğitim olduğu ve kişiliğimizi şekillendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz” diyen Dr. Yavuz, “Doğuştan gelen beyin kapasitesinin liderlik üzerindeki etkilerine bakacak olursak, genellikle zekâsı, hitabet gücü, bir veya birkaç konuda yeteneği diğerlerinden üstün olan kişilerin lider olarak öne çıktığını görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında, lider olma isteğinin yanı sıra kişinin zekâ kapasitesi ve yetenekleri, liderlik üzerinde etkilidir diyebiliriz. Genetik özelliklerin etkisine gelince, dünyadaki liderlerin yaşam hikâyelerine baktığımızda, genellikle liderlerin çocukları lider olmuyor. Çünkü liderliğe bakarken, dikkat etmemiz gereken bir nokta var: Liderlik, kişinin kendisinin yanı sıra onu lider seçecek kişilerle etkileşimiyle de ilgili bir konu. Yani bir kişiye lider diyebilmemiz için onu takip eden, davranışlarını, eylemlerini ya da fikirlerini destekleyen, ona inanan en az bir kişinin varlığı gerekiyor. Bu nedenle büyük liderler genellikle içinde bulunulan zor durumda, en sabırlı, en ileri görüşlü, en cesur kişi olmak gibi sıra dışı özellikleri nedeniyle öne çıkıyorlar. Liderlerin yaşam hikâyelerinin çoğunda, hayatını nasıl zorluklarla geçirdiği ve liderliğe nasıl adım adım hazırlandığı anlatılır. Bu nedenle, güvenli yaşam koşulları içinde iyi eğitim alarak dünyaca önemli okullardan mezun olan kişilerden çok, fakirlik ve acı içinde büyüyen, imkânsızlıklarla savaşmış kişilerden lider çıkmasına şaşırmamak gerekir. Liderlik doğuştan mı gelir yoksa öğrenilebilir mi sorusuna en sık verilen cevaplardan biri de “Liderlik öğrenilebilir ama öğretilemez” oluyor. Aslında şu anda dünyanın pek çok yerinde liderlik eğitimlerine rastlamak ve bu eğitimlere kayıt yaptırıp ders almak mümkün. Ancak “Liderlik öğrenilebilir ama öğretilemez” diyenler; içinde liderlik olmayan bir kişinin, sadece bu eğitimi alarak lider katına yükselemeyeceğini, lider olmayı kafasına koyan ve buna yeteneği olan kişilerin ise bu eğitimi almadan da rahatlıkla bir lider olarak kendilerini gösterebildiklerini düşünüyor. Zaten eğer böyle olmasaydı, iş hayatında üniversite mezunu bile olmadığı halde, binlerce kişilik fabrikalar kurmuş başarılı işadamları olmaması gerekirdi. Demek ki, bazı konularda başkalarından fazla bilgiye sahip kişiler, özel bir eğitim almasalar bile, lider olabiliyorlar. Yine de liderlikte, kendi alanında uzmanlaşma, ustalık gibi özelliklerin, büyük rol oynadığını kabul etmek zorundayız. Ayrıca günümüzde bir lider ya da yöneticinin pek çok bilgiye sahip olması gerektiği için, sürekli gelişim ihtiyacı da inkâr edilemez. Liderliğin gerektirdiği ölçme, denetleme, modern teknolojilerin iş akışına dahil edilmesi gibi süreçler, sürekli eğitimi zorunlu kılmaktadır. İnsan beyninin kapasitesi sürekli değişiyor. Mesela bu güne kadar, satranç gibi bir alanda uzmanlaşabilmek için en az 10 yıl gibi bir süreye ihtiyaç vardı. Yeni yapılan çalışmalar, bu sürenin 5 yıla düştüğünü gösteriyor. Çünkü gençler, bilgisayar oyunlarıyla çok haşır neşir oldukları için, daha hızlı ustalaşabiliyorlar. Dolayısıyla bilgilerin kolayca eskidiği bir ortamda sürekli olarak en yeni bilgiye sahip olma yarışı var.” Şeklinde konuştu. LİDER BEYİNLERİN ÖZELLİKLERİ Dr. Yavuz, daha sonra şunları kaydetti; “Lider insanlar, her iki beyin yarımkürelerini çok iyi kullanan kişilerdir. Onların beyin yarımkürelerini birbirine bağlayan “korpus kallosum’’ yapıları çok gelişmiştir. Beyinlerinin hem sağ, hem de sol taraflarını çok iyi kullanırlar. Matematik zekâ ile birlikte duygusal, sosyal zekâları da başkalarından iyi çalışır. Sol beyin gerçekleri, sağ beyin duyguları yönetirken, lider beyin doğruları analiz eder. Önemli olan da zaten, analiz yaparak ortaya yepyeni bir bakış açısı koyabilmektir. DEĞİŞEN LİDERLİK ANLAYIŞI İleri teknoloji, verilere limitsiz erişim ve farklı bilgi kaynakları, liderlik anlayışını değiştirdi. Bugünün liderleri vizyondan daha fazla şeye ihtiyaç duyuyor. Artık büyük ekiplere başkanlık yapmak isteyen kişiler, değişik fikirlere tolerans göstermek, kendisinden ya da toplumdan farklı düşünen yetenekleri dinlemek, ekibin önünde ya da arkasında değil, bizzat yanında yürüyerek, ekip ruhunu ve dayanışmasını ön plana almak durumunda. Günümüzde en iyi lider, varlığı hissedilmeyen yönetici. Hayran olup övülenler ya da korkulanlar, çağımızın liderlik anlayışı ile örtüşmüyor. İnsanların nefret ettiği lider ise en kötüsü… İyi lider, zannedilenin aksine, kendisi öne çıkan değil, bir iş başarıldığında, ekibine “Bunu biz yaptık dedirten” kişi. Ve artık liderlik, maddi ve manevi bağımsızlık, onur, saygınlık, gayret ve kararlılık gerektiriyor. Ekip çalışmalarına önem vermeyen, çevresine güven telkin etmeyen, duyarsız ve tutarsız yardımcılarını değiştirmeyen, zararlı unsurları devre dışına itmeyen, başarılı hizmetleri ödüllendirmeyen, asli değerlere ve prensiplere sadık kalarak kendini yenilemeyen, değişimci ve girişimci bir tavır sergileyemeyen liderler, zamanla saygınlığını ve ağırlığını yitirmeye mahkûm. Diğer taraftan doğal liderlerin yanı sıra bugün artık liderlik özellikleri kazandıran NLP (Neuro Linguistic Programming) gibi kişisel eğitim programları da var. Ve NLP programları ile eğitilen kişiler, beyin hemisferlerini doğuştan gelen yapısal özelliklerle çok iyi kullanan doğal liderler kadar kitlelere hitap edemese de iyi bir idareci ve yönetici olabilirler. FARKLI LİDERLİK BİÇİMLERİ: Lider kişileri başlıca üç kategoride inceleyebiliriz: VİZYONER LİDERLER Bu nitelikteki liderler, vizyon, perspektif, icat, keşif, değişim, gelişim, beyin fırtınası, proje geliştirme, tasarım, hayal gücü, eğlence, ürün geliştirme, ar-ge, esneklik, yenilik gibi özellikleri iyi kullanan kişilerdir. Vizyoner liderlik, iki temel kavram üzerine oturmaktadır: Stratejik değişim ve profesyonel aktif vizyon. Bu anlayış, geleceğe ve mantıklı değişime odaklanır. Kurumun değişime ayak uydurmasını sağlamaya çalışır. Bir vizyoner lider, yeniyi ve değişimi memnuniyetle kabul ederek radikal değişimin lokomotifi olmayı, orijinal fikirler ve düşünme modelleri oluşturmayı hedefler. Özetle mevcut sistemi, kuralları ve statükoyu sorgulayan, entelektüel düzeyde ilham vermeyi esas alan liderlik anlayışıdır. KARİZMATİK LİDERLER Bu nitelikteki liderler, cesaret, risk alma, girişimcilik, karizma, etkileyicilik, meydan okuma, strateji, koruyuculuk, adalet, güç, aksiyon, uygulama, sonuç odaklılık, hız ve mücadele özellikleri olan kişilerdir. Son yıllarda Batı’daki liderlik teorilerinin ve iş hayatı literatürünün merkezine yerleşen kavram olan karizmatik liderlik, Türk kültür ve anlayışına en yakın liderlik tipidir. Ülkemizdeki liderlik pozisyonu, takımındaki üyeleri koruması, kollaması ve onların özel yaşamlarındaki problemlerini çözmesi ile bir baba kimliği de üstlenir. Yeri geldiğinde çalışanının omzuna vurarak ona cesaret verir, yeri geldiğinde ise ona kızarak hedefe yönlendirir. Çabuk parlayabilen ama iyi niyetli bu liderlik anlayışı, ekibindeki kişilerin hatalarını görmezden gelme gibi profesyonel olmayan duygusal bir bakış açısıyla hareket edebilir. Karizmatik liderler, karmaşık fikirleri basit mesajlara indirgeme becerisini gösterirler. Hikâyeler ya da fıkralar kullanarak iletişim kurma yeteneğine sahiptirler. Doğrudan etkileyici iletişim ile, mücadeleyi ve riski seven, haksızlığa meydan okuyan kişilerdir. Kısaca bu, değişime, inisiyatif almaya, girişimciliğe, aksiyona, sonuç odaklılığa, kendine güvene, güçlü etkiye dayalı bir liderlik anlayışıdır. Lideri takip edenlerin psikolojik haritasında, liderin sahip olduğu saygın konumla özdeşleşme vardır. KATILIMCI LİDERLER Bu kategorideki liderler, katılım, empati, dinleme, saygınlık, diyalog, barış, huzur, iletişim, sabır, denge ve takım çalışması özellikleri olan kişilerdir. Lider, yönetim yetkisini grup üyeleriyle paylaşma eğilimindedir. Demokratik anlayış hâkimdir. Amaçlar ve politikalar belirlenirken, takımdaki diğer kişilerin fikirleri de belirleyici olabilir. Lider kişi, ekibindeki üyelerin kendisi için önemli olduğunu hissettirerek onları motive eder. Böylece daha etkin ve verimli bir çalışma grubu hedefler. Bu liderlik tarzının en önemli sakıncası karar sisteminden kaynaklanan zaman kaybıdır. Acil durumlarda yeterince hızlı manevra veya operasyon yapılamayabilir. Kısaca katılımcı liderlik, herkese söz hakkı vermeyi, farklılıklara saygı duyarak bunları zenginliğe dönüştürmeyi, aktif ve koşulsuz dinlemeyi, konsensüs ile karar vermeyi esas alan, diplomasi ve ikna yöntemlerinin yoğun kullanıldığı bir liderlik anlayışıdır. Gelişmiş modern ülkelerde benimsenen liderlik anlayışı katılımcı liderliktir. Günümüzde birden fazla kişinin olduğu her ortamda, demokratik şekilde yönetim öne çıkmakta ve her kademede daha da çok katılımcı lider ihtiyacı duyulmaktadır. 21. yüzyılda lider olmaya hazırlanan herkesin, pek çok ülkede yasalarla zorunlu hale getirilen katılımcı demokrasi kurallarını içselleştirmesinde ve uygulamaya koymasında fayda vardır. YÖNETİCİ/LİDER BİR BEYNİN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER: Vizyon: Uzağı görerek değişimi gerçekleştirebilmek, Risk Almak: Risk analizi yaparak eyleme geçmek, Sebat Etmek: Güçlüklere yılmadan direnip, üstesinden gelmek, Bütünsel Bakış: Bütünü düşünerek, parçalar arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini kestirebilmek, İletişim: Çok iyi bir dinleyici ve konuşmacı olmak, Olumlu Düşünce: Ekipleri motive edebilmek, bardağın yarısı boş değil, dolu diyebilmek, Tutarlılık: Yarı yolda bırakmayan, güven veren bir anlayış benimsemek, Öğrenmek: Hatalardan ders çıkarmak ve sürekli araştırma yapmak, Problem Çözmek: Çözüm ve sonuç odaklı olmak, farklı pencerelerden bakabilmek, Odaklanmak: İşlere önem sırasına göre yoğunlaşıp, çözüm üretmek, Delege Etmek: İş yükünü azaltmak için, uygun ve güvenilir görev dağılımı yapmak, Koçluk: İdareci ve lider yetiştirmek. BİR DAHİNİN BEYNİNE YAKINDAN BAKMAK… Liderlik becerilerini kazanmak için nelere sahip olunması gerektiği, davranışsal olarak araştırılırken, bilim dünyası, genetik olarak farklılıkları da çözmeye çalışıyor. Bu konuda yapılan araştırmalardan biri de beyin yapısı çok merak edilen Einstein hakkındadır. Nobel Fizik Ödülü sahibi ve fizikte devrim yaratan makaleleri ile tanınan Albert Einstein, dâhi olarak anılıyor. Bilim adamları, ölümünden sonra onun beynini inceleyerek, nasıl bu kadar zeki olduğunu anlamaya çalışmıştır. Florida Devlet Üniversitesi’nde antropolog Dean Falk, Einstein’in beyninin fotoğrafları üzerinde araştırma yaparak 2009 yılında bu özel beyne dair çeşitli yorumlarını bilim dünyası ile paylaşmıştır. Falk, öncelikle Einstein’ın beyninin “Birtakım simetrik ve asimetrik özelliklerin çok az rastlanan bir karışımı” olduğunu görüyor ve bu tablonun bilim adamının dehasında etkili olabileceğini düşünüyor. Çalışmaya göre, beynin parietal lobları normalden oldukça geniş ve bu bölümün üzerinde yer alan kanallar ile kabartılar, tuhaf şekillere sahip. Bilindiği gibi parietal loblar beyinde, rakamsal işlemlerin yapıldığı bölge ve vücudun çeşitli kısımlarından gelen duyulara ilişkin algıların birleştirildiği bölüm olma özelliğini taşıyor. Araştırmacı, görülen bu farklılığın Einstein’ın, duyusal uyarıcıların etkisiyle düşünmesinin nedeni olabileceğini belirtiyor. Einstein’ın düşünme biçiminin, kelimeler yerine görsel duyulara dayandığını ve sebebinin beynin bu yapısı olabileceğini ifade ediyor. Falk ayrıca sağ motor korteksin dışına doğru çıkan küçük bir topuza benzeyen bir yapı fark ettiğini anlatıyor. Sağ motor korteks, sol elin parmaklarını kontrol eden bölüm. Falk’un fark ettiği topuzumsu çıkıntının benzerleri bazı durumlarda, çocuk yaşlarından beri bir yaylı çalgı çalan ve sağ ellerini kullanan müzisyenlerin beyinlerinde de görülebiliyor. Bu ilginç bir durum, çünkü Einstein’ın çocukluğundan başlayarak hayatının son dönemlerine dek, keman çalmaya son derece istekli olduğu biliniyor. Falk, söz konusu parçayı görmenin kendisini eğlendirdiğini söylemiş; zira bu parça pekâlâ Einstein’ın müzikal yeteneği ile ilgili olabilirmiş. Müzikal yetenek ile matematik yeteneği arasındaki bağlantı ise, elbette ki, yıllardır sözü edilen bilişsel bir olgu. Sonuç olarak karmaşık zihinsel işlemlerle alakalı bölgelerde Einstein'ın her bir sinir başına düşen glia hücresinin daha fazla olduğu keşfediliyor. Glia hücrelerinin sinir hücrelerini besleyen hücreler olduğunu göz önünde bulundurursak, Einstein'ın sinir hücrelerinin metabolik ihtiyacının artmış olabileceği, bu nedenle de normale oranla daha fazla glia hücresiyle beslendikleri iddia ediliyor. Bu durumu da Einstein'ın daha iyi düşünme ve kavram oluşturma yetisine bağlıyorlar.”

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.