Narman'dan eğitim imparatorluğuna
Erzurum’un Narman ilçesi Sütpınar Köyü’nün tek katlı evinde yetişti. Şimdi Türkiye'nin en büyük ilinin eğitim patronluğunu yapıyor.
Erzurum’un Narman ilçesi Sütpınar Köyü’nün tek katlı, tek gözlü ilkokuluna başladığında, ne anası babası, ne ailesi kimse onun gün gelip Türkiye’nin en büyük ilinin eğitiminden sorumlu olacağını hayal bile edemezdi. 150 haneli köyde başlayan eğitim hayatı onu, yıllar sonra 15 milyon nüfuslu İstanbul’un Milli Eğitim Müdürlüğü’ne getirdi. Okumayabilmek için babasına yalvarıp ağlayan, bir dükkanın arka deposunda yatıp kalkan, eğitimini sürdürmek için amelelik yapan Muammer Yıldız, şimdi artık İstanbul’daki çocukların eğitim kaderini değiştirmek için çalışıyor. Megakentte göreve gelen en genç Milli Eğitim Müdürü olan Muammer Yıldız (42) üniversiteye giden üç çocuk babası. Kendi köyünden olan eşi ilkokul mezunu. Babası okuma yazmayı Ali Okulu’nda öğrendi Okuma yazmayı askerde öğrenen ve çiftçilik yapan bir baba ile okuma yazma bilmeyen bir annenin beş çocuğundan biriydi Muammer Yıldız. Okulun en parlak öğrencilerinden olmasa da okumayı en çok sevenlerden oldu hep. İlkokulu bitirince babası onun için çoktan kararını vermişti, diğer kardeşleri gibi onu da ortaokula göndermedi. Ama Muammer’in bir ay boyunca gece gündüz okul için ağlayıp ısrar etmesine fazla dayanamadı. Okullar açıldıktan bir ay sonra 7 kilometre uzaklıktaki Şekerli Köyü’nün yeni açılan, kendi deyimiyle "iki oda bir salon" ortaokuluna gönderdi oğlunu. Başka köyden geldiği için arkadaş bulmakta, bir de konuşulan dili anlamakta zorluk çekti. Yazılanla okunanı farklı olan bu dili ilk kez duyuyordu. İngilizce’yi öğrenmek için çok çaba harcadı. Okula gitmek için geldiği bu köyde bir yakının evinde kaldı. Tarlada, çayırda iş yaptı. Geceleri saat 11’de su taşıdığı günleri hálá unutmadı. Üç yılı zorlukla geçti. Dükkan deposunda yatıp kalktı Sırada lise vardı. Bir dükkanın deposunda, bir arkadaşıyla kalmaya başladı. "Evim yok, bir depoda uyuyorum" demek ağırına gittiğinden, okul çıkışı birlikte kaldığı arkadaşıyla ayak sürterler, arkada kalırlar, dükkanın kepengini açmak için diğerlerinin uzaklaşmasını beklerlerdi. Lise ikiye sırrını kimseye açmadı. O yıllarda onda en büyük iz bırakan okul müdürü ile rol modeli İzmirli matematik öğretmeni Duran Sarı oldu. Bir gün, abisi sıvacılık yapmak için İstanbul’a gidince, babası onu da yanında gönderdi. Yepyeni bir macera başlamıştı. İstanbul’da amelelik yaptı Ümraniye Örnek Mahallesi’ndeki okula ilk başvurduğunda, müdüriyet "sistem farklı" diye ona kapıyı gösterdi. Tek şansı vardı, Ümraniye Lisesi’ne gitmek. Ama, oraya da iki otobüsle gidiliyordu, bu da Muammer için masraf demekti. Erzurum şivesini İstanbul Türkçesi’ne çevirmeye çalışırken de, büyük şehire alışmakta da zorlandı. Masrafını çıkarmak için hafta sonları abisinin yanında amelelik yaptı. Arkadaşları gibi ne dersaneye gitti, ne de özel ders aldı. Birkaç ay koltuğunun altına sıkıştırdığı test kitabından sorular çözdü. Kimse de ondan zaten üniversiteyi kazanmasını beklemiyordu. İki aşamalı yapılan üniversite giriş sınavında ilk aşama sonuçları geldiğinde başta babası, herkes çok şaşırdı. Muammer Yıldız, kararını vermişti. Narman Lisesi’ndeki matematik öğretmeninin yolundan gidecekti. İkinci sınava girmeden 15 gün bir dershaneye gitti. Artık, sınava daha hazırlıklıydı. Matematiği iyice kavramış, arkadaşlarına ders vermeye bile başlamıştı. Sonuç kağıdında Erzurum Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü yazıyordu. Üniversite ikinci sınıftayken, kendi köyünden ilkokul mezunu Sare Hanım ile evlendi. Arka arkaya üç çocuğu oldu. Lisans eğitiminin ardından öğretmenlik yeterlilik sınavına girdi ve Şanlıurfa’da kısa bir süre öğretmenlik yaptı. Akademik kariyer yapmaya karar verdi. Yüksek lisans ve doktorasını Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde tamamladı. Doçentlik için ODTÜ’yü denedi, ama hocaları onun bu isteğini geri çevirdi. O da Ankara’ya daha yakın olan Kırıkkale Üniversitesi’nde yardımcı doçentliğe başvurdu. 2004 yılında üniversiteden tanıdığı meslektaşı, zamanın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik onu Talim Terbiye Kurulu üyeliği ve Başkan Yardımcılığı için çağırınca eğitimin beyni olan bu merkezde çalışmaya başladı. Müfredat geliştirme, ilköğretim ve ortaöğretim program çalışmaları ile öğretmenlerin hizmetiçi eğitiminde görev yaptı. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından yürütülen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmalarının koordinasyonundan sorumlu oldu. Bu arada ikinci üniversitesi olan Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü de bitirdi. Çocuklarım daha çok hoşgörü bekliyorlar Eşim, köyün ileri gelenlerinden birinin kızıdır. Köyün diğer kızları gibi okutulmadı, ilkokulu bitirince sonrasına adım atamadı. Oysa abisi okutuldu ve bugün bir üniversitede doçent. Çocuklarımın üçü de Bilkent’te okuyor. Eşim henüz nerede kalacağına karar vermedi. Ya çocuklarını tercih edip, onların yanında kalacak, ya da benimle İstanbul’da yaşayacak. Çocuklarımla ilişkilerim iyidir. Aslında demokrat bir insanım. Çocuklarıma karşı bunu sergilediğimi düşünüyorum; iletişim kurmada sıkıntı yaşamıyorum. Ama, onlar benim otoriter olduğumu düşünüyorlar. Başkalarına gösterdiğim hoşgörüyü onlara da göstermemi istiyorlar. Oysa, ben onlarla arkadaş gibiyim. Onları dinler, saygı duyarım. YENİ MÜDÜRÜN PROJELERİ Kadın öğretmenler yöneticilik için adım atsın yanlarındayım Kadın öğretmen çok, kadın yönetici az. İstanbul’da 107 bin öğretmenim var. Ben öğretmenlikten geliyorum. Sınıfın havasını kokladım, tebeşir tozu yuttum. Ama, akademisyenlik de yaptım. Türkiye genelinde 7 bine yakın öğretmen yetiştirdim. Talim Terbiye Kurulu gibi Milli Eğitim’in beyninden geliyorum. Yani, eğitim süreçlerinin bütün aşamalarında çalıştım. Mevzuatı da, yönetmeliği de iyi bilirim. Ders kitaplarında Toplumsal Cinsiyet ve Ayrımcılık konusunda çok çalışma yaptım. Bizim Bakanlık’ta kadınlar lehine pozitif ayrımcılık yapma mecburiyetimiz olduğunu biliyorum. Göreve gelince kadın meslektaşlarıma mesaj verdim. Bazı hizmet alanları var ki, tamamen kadın yöneticilerin olması gerekiyor. Müdür yardımcılığı için sınavlar var. Kadın öğretmenlerimiz bu sınavlara girsinler. Onlar başvurmazsa benim de fazla yapabileceğim bir şey yok. İlk adımı onlar atsın, ben de mevzuatların bana vermiş olduğu imkanları, inisiyatifi kullanarak önlerini açarım. Yönlendirir, yönetir, teşvik eder, öne çıkarırım. Geri kalan ilçelere eğitim kampusları İlk olarak dezavantajlı bölgelere odaklanacağız. İstanbul’da çok iyi okullar, çok başarılı öğrenciler var, ama diğer kötüler de bu kentte. Biz en iyileri ve kötüleri buluşturacağız. Bunun için ilçelerden başlayacağız. Kötü durumda olan ilçelere ekstra programlar uygulayıp, sosyal kesimleri bu sürece dahil edeceğiz. İlde fırsat eşitliği yok. En iyi ve kötü arasındaki çıta yüksek. Önce ’en iyi okul, eve en yakın okuldur’ sloganı ile başlayacağız. Bölgesel chek-up’lar yapacağız. Anadolu ve Avrupa yakasında birkaç kampus oluşturacağız. Bir okul yerine bütün okulları bir bölgede toplayacağız. Buralar sosyal altyapı ve eğitim merkezleri olacak. Örneğin bir fen lisesinin labaratuvarını bir okul kullanıyor, oysa bu kampuslarda birden çok okul buradan yararlanacak. Bütün çocuklara spor alanı, sosyal tesis oluşturacağız. Anaokulundan liseye kadar her okul bu kampusta yer alacak. İstanbul’daki öğretmenler artık sürekli eğitilecek İyi öğretmenler bir yerde toplanmayacak. Tecrübe bazen iyi, ama yeni üniversite mezununun enerji ve taze bilgisi de gerekli. Genç insanın enerjisi ve bilgi birikiminden, daha yaşlı olanların tecrübelerinden yararlanacağız. İldeki 100 bin öğretmeni sürekli eğiteceğiz. Bunun süresi 3 yıl da olur, 10 yıl da. Geleneksel yöntemlerle hizmetiçi eğitimden vazgeçiyoruz. Gerekirse hafta sonu, hafta içi birebir eğitim vereceğiz. Türkiye’nin en iyi üniversiteleri bu ilde. Bu üniversitelerden yararlanacağız.2009-12-08 00:21:50
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.