Patent-marka neden önemli ?
Yrd.Doç.Dr. Cem Işık, Patent, Faydalı Model ve Endüstriyel Tasarım gibi yenilik süreçlerinin işletmelere katkılarını anlattı.
Erzurum Güncel- Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Cem Işık, Patent, Faydalı Model ve Endüstriyel Tasarım uygulamalarının işletmeler ve ekonomiye sağladığı faydaları araştırdı. Yenilik süreçlerinde tanımlar Işık, bir fikrin Ar-Ge ve yenilik süreçleri sonucu ortaya çıkan, buluş konusu olan bir ürünü belirli bir süre üretme, kullanma, satma veya ithal etme hakkına sahip olunmasına patent, bir ya da bir grup üreticinin yahut satıcının mal ve hizmetlerini tanımlamaya, tanıtmaya ve rakiplerin mal ve hizmetlerinden ayırıp farklılaştırmaya yarayan; isim, kavram, sözcük, simge (sembol), tasarım (dizayn), işaret, şekil, renk veya bunların bir bileşenine ise marka adı verildiğini hatırlattı. Işık, patentin daha kısa bir ifadeyle buluş için verilen belgenin adı olduğunu ifade etti. Sınai haklar kapsamında bir diğer hususun faydalı model olduğunu anlatan Işık; “Günümüzde yeni olan ve sanayiye uygulanabilen buluşların sahiplerine belirli bir süre (10 yıl), bu buluş konusu ürünü üretme ve pazarlama hakkının tanınmasıdır. Günlük hayatımızın her anında bize eşlik eden, hayatımızı kolaylaştıran her türlü ürün veya ürün parçaları; hayatımıza renk katan, estetik duyularımıza hitap eden desen ve süslemeler ise endüstriyel tasarımdır ”dedi. Patent neden önemli Yrd.Doç.Dr.Cem Işık, buluş faaliyetlerini özendirmek ve buluşlarla elde edilen teknik çözümlerin sanayiye intikalini ve uygulanmasını sağlamak, buluşların başkaları tarafından öğrenilerek geliştirilebilmesine olanak yaratmak amacıyla buluşlara patent hakkı verilerek korumanın ekonomi için mühim olduğunu belirtti. Işık, şunları kaydetti: “Bu bağlamda, uluslararası ticaretin yaygınlaşmasıyla fikirlerin tanınması, buluş sahibinin ödüllendirilmesi, yenilik faaliyetlerinin özendirilmesi ve Ar-Ge sonuçlarına dayanarak teknik bilginin yaygınlaşmaya başlaması sonucu ortaya çıkan, fikri mülkiyet hukuku içerisinde önemli bir yere sahip olan patente ilişkin mevzuat, buluş ve buluş sahiplerini ulusal çapta korurken; sınai mülkiyet haklarının uluslararası düzeyde korunmaya başlaması Türkiye’nin de taraf olduğu 1883 tarihli Paris Anlaşması’nın kabulü ile gerçekleşmiştir. Uluslararası patent hukuku yakın tarihte ve fakat nispeten etkin bir ulusal mevzuattan daha önce “Patent İşbirliği Anlaşması” (1970) ve hemen ardından “Avrupa Patent Anlaşması” (1973) gibi uluslararası anlaşmalar ile şekillenmiştir. Elbette sınai mülkiyet alanındaki tek hukuki düzenleme patente ilişkin değildir. Diğer sınai haklara ilişkin hukuki düzenlemeler ve uluslararası anlaşmalar da vardır. Türkiye’de patentlerin korunması Dünya Ticaret Örgütü’nü kuran 1995 tarihli “Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması” (TRIPS), -ekonomideki payına bağlı olarak- özgün fikirleri, fikri ve sınaî mülkiyet hakkı kapsamında hukuki koruma altına alan temel bir anlaşmadır. Ülkemizde fikri ve sınaî mülkiyet haklarının korunması açısından AB Ortaklık Konseyi’nin 1/95 sayılı Kararı da önemli bir kilometre taşıdır. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde patent korumasına ilişkin ilk hukuki düzenlemeler 1800’lü yıllara tekabül etmekte iken, ülkemizde İhtira Beratı Kanunu ile 1879 tarihinde uygulanmaya başlayan patent koruması 1995 yılına kadar aynı şekilde devam etmiş, nihayet 1995 yılında 551 sayılı Patentlerin Korunmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin kabulü ile modern bir patent koruma sistemine geçilmiştir. Her buluş patent alamaz 551 sayılı KHK hükümleri çerçevesinde genel bir bilgi verecek olursak; buluşların iki şekilde gerçekleştiğini görürüz. Öncelikle her buluş sahibi ne yazık ki buluşunu patent belgesine bağlamaz. Biz bu buluşlara patentlenmemiş buluşlar diyebiliriz. Bir de patentlenmiş buluşlar vardır. İşte bu KHK’nin korumasından, sağladığı imkânlardan yararlanabilmek için buluşun patentlenmiş olması gerekir. Patent için başvuru Türk Patent Enstitüsü’ne yapılmalıdır. Üstelik patent başvurusu sadece buluş sahibi yahut halefleri tarafından yapılmaz. Hukuki düzenleme bu çerçevede buluş sahibine patent başvurusunda bulunma hakkını devretme imkânı da sağlar ki, bu surette başvuru hakkını devralan kimse dahi buluş için patent başvurusunda bulunabilir. Buluş üzerine gerekli incelemeleri yapan TPE tarafından patent verilebilmesi için buluşun bir takım şartları da ihtiva etmesi gerekecektir. Demek oluyor ki her buluş patent alamaz. Böylece buluşunuz yeni ise yani bilineni aşıyorsa, taklit değilse ve bununla birlikte sanayiye de uygulanabiliyorsa patent başvurunuz şekli şartları ve diğer koşulları da taşımak kaydıyla kabul edilecektir”. Patent ne gibi fayda sağlar Türkiye’de çok fazla üzerinde durulmayan konunun ‘bir buluş patent ile korunursa ne gibi faydalar sağlar, patent alınmaksızın herhangi bir hukuki korumadan yararlanabilir mi?’ soruları olduğunu anlatan Işık, daha sonra şunları söyledi: “Buluşların patent almasını gerekli kılan önemli nokta burasıdır zaten. Zira eğer buluş sahibi olarak buluşunuz için patent almazsanız ancak genel hükümler doğrultusunda korunursunuz. Bu koruma ise oldukça yavan, buluşun size ait olduğunu ispat noktasında zorlanacağınız bir koruma olur. Hâlbuki patent aldığınız bir buluş 551 sayılı KHK hükümleri çerçevesinde özel ve elverişli bir korumadan yararlanmak suretiyle rekabet ortamında buluş sahibini, halefini veya patent başvurusunda bulunma hakkını devralan kişiyi üstün konuma getirecektir. Bir buluşun patentlenmesi, diğer girişimcilere buluşu geliştirme hakkını vermesi bakımından da önem arz eder.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.