Şaşırdınız mı sahiden?
Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş bugünkü köşesinde MİT ile PKK görüşmesini ele aldı ve "PRIO mu arabulucu" sorusunu sordu.
Erzurum Güncel-
İŞTE TAŞBAŞ'IN O YAZISI...
Şaşırdınız mı sahiden?
Dün söyledim, bugün yeniden söylüyorum: PKK ve devlet arasındaki görüşmelerin internete düşen ses kaydında, MİT’i ya da Türkiye’yi utandıracak bir durum yok.
Neden mi? Allah aşkına ‘Açılım’ gizli kapaklı değil, herkesin gözünün önünde yapılmadı mı? Gazeteleri şöylesine yüzeysel okuyan biri bile Habur’daki teslim olayının bir anlamda ‘danışıklı dövüş’ olduğunu, önceden bir haberleşme olduğunu kavramaz mı? Adına ister ‘diyalog’ deyin ister ‘müzakere’; ancak devlet PKK’yla görüştüğünü hiçbir zaman inkâr etmedi. öcalan zaten her hafta avukatlarına bunu doğruladı. Ayrıca bu görüşmelerin de hangi kurumun liderliğinde yapıldığı üç aşağı beş yukarı aşikâr değil miydi?
Ayrıca unutulmasın; Oslo’da 5’inci tur olduğunu anladığımız temaslarda, şehit cenazeleri gelirken yapılıyor değil. Bu görüşmenin yapıldığı dönemin öncesi ve sonrası, silahlar susmuş, Reşadiye dışında uzunca bir süre PKK saldırısı olmamıştı. (Ses kaydında MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş iğneli bir dille PKK’nın Reşadiye konusundaki ‘otonom birlikler yapmış’ mazeretine inanmadığını belli ediyor. Hakan Fidan ise, doğrudan Başbakan’ı referans göstererek silahların susmasının görüşmelerin devamı için şart olduğunu net bir biçimde aktarıyor.)
Aslına bakarsanız ortada henüz tam bir ‘pazarlık’ da yok. Evet belli ki son 2,5 yılda anayasa değişikliğinden PKK’nın dağdan indikten sonra ovadaki siyasete nasıl monte olacağı gibi ‘her şey’ konuşulmuş. Ama diplomaside ‘al-ver’ dediğimiz aşamaya henüz gelinmemiş. Türk heyetinin ağzından PKK taleplerini kabul eden ‘bağlayıcı’ bir ifade çıkmıyor. Kürt talepleri masada (ve Afet Güneş’in çantasındaki öcalan’ın yol haritasında) ama Türkiye’nin bunlardan hangisini kabul edeceği henüz net değil. Tüm bunlar bir yana, daha hâlâ örgütün öcalan’la sağlıklı bir iletişimi bile yok. Bu bile son dakikada İmralı’ya mektup götürmeyi kabul eden MİT heyetine düşüyor.
Dedim ya; bence bunlar son derece profesyonel müzakereler. Bu olayda utanması gereken bir yer varsa, o da MİT değil dün hükümete yaranma gayretiyle internete düşen haberi tamamen görmezlikten gelen gazeteler. Elalemin Wikileaks’i, askerin kaseti çıkınca çarşaf çarşaf yazıp böyle önemli bir haberi görmemek ancak Türkiye’de olur herhalde.
PRIO mu arabulucu?
Dün kasetin yankısı devam ederken, MİT-PKK görüşmesinin Norveç’in başkenti Oslo’da gerçekleşmiş olması, kulislerde ‘Arabulucu kim?’ sorusunu gündeme getirdi. Kasette ‘koordinatör’ sıfatıyla anılan ve aksanından İngiliz olduğu belli olan biri var. Ancak dün öğrendiğim kadarıyla ‘koordinatörün’ işlevi sadece tarafların bir araya gelebileceği ‘güvenli bir ortam’ ve uygun bir dil sunmakmış. Bu yüzden devlet ve PKK görüşmelerinde klasik anlamda bir ‘arabulucu’ yok.
Buna karşın toplantının Oslo’da olması, geçmişte İsrail ve Filistin arasındaki ilk temasların kurulması ve Oslo Barış Anlaşması’na da katkı yapan Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü (PRIO) isimli araştırma kuruluşunu gündeme getirdi.
Norveç Dışişleri ve Savunma bakanlıklarından da destek alan ‘bağımsız’ kuruluşun amacı ‘uluslar, gruplar ve şahıslar arasında barış koşullarının yaratılması.’ Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen 40 civarında araştırmacı, büyük ölçüde ‘çatışmalarının giderilmesi’ üzerine çalışıyor.
Norveç’in özelliği, Türkiye dahil birçok ülke tarafından ‘nötr’ bir güç olarak algılanması. 2006’dan beri devletin çeşitli birimlerinde tasarlanan ‘PKK’yı dağdan indirme planının’ temel unsurlarından biri, barış sağlanması durumunda bazı üst düzey PKK yöneticilerinin Norveç gibi ‘üçüncü bir ülkeye’ gönderilmesiydi. Ankara bu amaçla hem ABD hem İskandinav ülkeleri nezdinde nabız tutmuştu.
Norveç hükümeti ayrıca 2009’da Washington ve Ankara’da sponsorluk yaptığı bir dizi kapalı toplantıda Kuzey Irak ve Türkiye arasındaki yakınlaşmanın da ilk tohumlarının atılmasını teşvik etmişti. Kıbrıs sorununda da uzun süredir aktif rol oynayan PRIO’nun Londra’da Kıbrıslı Türk ve Rumları bir araya getirerek mülkiyet sorunlarını çözmek amacıyla kapalı bir toplantı yapacağı da açıklanmıştı.
Şehit yakınına cevap
Dün email gönderen bir şehit yakını: “Şu an yaşadığım hayal kırıklığı ve üzüntüyü kelimelerle tarif edemeyeceğim. Yazınızda ‘Utanmaya gerek yok’ demişsiniz. Hangisinden utanmayalım? Bu görüşmenin yabancı bir istihbarat gölgesinde yapıldığından mı, yoksa MİT mensuplarının bebek katiline ‘Sayın’ deyip durmasından mı?”
Acınızı, öfkenizi anlıyorum. Ama bu süreç zaten artık şehit cenazeleri gelmesin diye başlatılmadı mı? Bu ölçekte kitlesel desteği olan bir silahlı hareketin sadece askeri yöntemlerle bitmesi imkânsız. Biliyorum, Kürt sorununun çözülmesi, PKK’nın dağdan indirilmesi ölen yakınınızı geri getirmeyecektir; ancak en azından başka şehit cenazelerini durdurabilir. Bu maksatla yapılan görüşmelerde masaya oturan temsilcilerin ‘bebek katili’ diyerek kafadan karşısındakilerle kavgaya girmesinin ne anlamı olurdu?
Masaya oturan diplomatik olmak zorunda. önemli olan nasıl konuşulduğu değil, nihayetinde ne konuşulduğu...
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.