12 Eylül darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti

Türkiye'nin en karanık günlerini yaşadığı 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti. Faşist diktatörlerin yaptıkları zulümlerin izleri hala duruyor.

Erzurum Güncel- Türkiye'nin en karanık günlerini yaşadığı 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti. "Kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek..." gerekçesi ile yapılan ve Cumhuriyet tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül'ün ardından Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. TBMM lağvedildi, Anayasa değiştirildi, siyasi partiler kapatıldı, parti liderleri önce gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Gözaltı, tutuklama, idam ve işkencelerle geçen bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü. 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen son askeri darbesi olarak tarihe geçen 12 Eylül 1980 Darbesi’nin başladığı, cuma günü saat 03.59’da TRT radyosunun İstiklal Marşı ve sonrasında anons yapılmadan, Harbiye Marşı’nın çalınmasıyla anlaşıldı.

Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayımlanan Milli Güvenlik Konseyi’nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.

“KAYBOLAN DEVLET OTORİTESİNİ YENİDEN TESİS ETMEK…”

Resmi açıklama ve darbenin gerekçesi ise dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından duyuruldu.

Evren, darbenin gerekçesini, “… Kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır.” ifadeleriyle anlattı.

Darbenin Evren dışındaki uygulayıcıları ise Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan komuta kademesiydi.

DARBEYİ HAZIRLAYAN SÜREÇ

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği darbenin en önemli gerekçesi “güvenlik” oldu. TBMM’nin 22 Mart 1980’de ilk turunu yaptığı Cumhurbaşkanlığı seçimini, 114 tur oylama yaptığı halde darbe gününe kadar sonuçlandıramamasının da etkili olduğu süreçte birçok cinayet işlendi.

Gazeteci Abdi İpekçi, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK ve Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, Eski Başbakan Nihat Erim, Adalet Partisi İstanbul Milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok ile eşi ve kızının öldürülmesi gibi çok sayıdaki siyasi cinayet, generallerin gerekçeleri olarak tarihe geçti.

6 Eylül’de Konya’da düzenlenen “Kudüs Mitingi” de darbe yönetimi tarafından “şeriatçı girişim” olarak gösterilmişti.

Foto: DEPOPHOTOS / Temmuz ayında yapılması planlanan darbe Demirel hükümetinin güvenoyu almasıyla ertelendi.

İLK DARBE PLANI ERTELENDİ

Askeri darbenin hazırlıkları, Haziran 1980’den itibaren Genelkurmay Karargahı’nda yapılmaya başlandı. Kod adı “Bayrak Harekatı” olan darbe, ilk olarak bütün ordu komutanlarına gönderilen emirle 11 Temmuz saat 04.00’te hayata geçirilmek istendi ancak 2 Temmuz’da Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki hükümetin güvenoyu almasıyla plan ertelendi.

Aynı plan, yine aynı isimle 12 Eylül sabaha karşı uygulamaya konuldu, artık sokaklara palet ve postal sesleri hakimdi. Gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı.

DEMİREL HÜKÜMETİ DÜŞÜRÜLDÜ, TBMM LAĞVEDİLDİ

12 Eylül Darbesi ile Süleyman Demirel’in başbakanı olduğu hükümet görevden alındı, TBMM feshedildi. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı askeri dönem başladı.

Cuntacılar, 13 generali ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkıyönetim bölgesine komutan olarak atarken Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetleri de durduruldu.

Siyasi partileri de lağveden askeri yönetim, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i Hamzakoy’a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş’i ise Uzunada’ya sürgüne gönderdi. Siyasi yasaklar geldi.

Foto: DEPOPHOTOS / Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçildi. Milli Güvenlik Konseyi darbeden 3 yıl sonra isim değiştirip Cumhurbaşkanlığı Konseyi oldu. Bu konsey 6 yıl görev yaptı.

ANAYASA DEĞİŞTİ, EVREN CUMHURBAŞKANI OLDU

Darbeye liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu’ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül’de göreve başladı.

Darbenin ardından geçen 3 yıl içinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ve askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa, yapılan “güdümlü” referandumla yüzde 92’lik “Evet” oyu aldı.

12 Eylül 1980-1983 yılları arasında görev yapan Milli Güvenlik Konseyi (MGK), Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştü. Konsey üyeleri, 6 yıl boyunca görev yaptı.

Cumhurbaşkanı Kenan Evren, MGK’nın hukuki varlığının sona ermesi nedeniyle yaptığı konuşmada, “Huzur içerisinde görevi devrediyoruz, demokratik düzene geçilmiştir. TSK hiçbir dönem ülke yönetimini üstlenmek hevesinde olmamıştır” dedi.

Halk oylamasında, Kenan Evren cumhurbaşkanı seçilirken askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, 2010’daki Anayasa değişikliği referandumuna kadar yürürlükte kaldı.

17 yaşındaki Erdal Eren yaşı büyütülerek idam edildi.

ERDAL EREN 17 YAŞINDA ASILDI

Yönetime el koyan cunta, acısı yıllarca sürecek idamların kararını da verdi. Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşti.

İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980’ta idama mahkum edildi.

Kenan Evren’in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü ise yıllarca unutulmadı.

Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.

YILLARCA SÜRECEK BİR TRAVMA…

Darbeden sonraki süreçte askeri yönetim, milyonlarca kişinin hayatını etkileyen kararların altına imza attı ve yıllar sürecek travmalara neden oldu.

Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi.

Bunlardan 517 kişiye idam kararı verilirken kararların 50’si uygulandı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılırken yaklaşık 100 bin kişi, örgüt üyesi olma suçundan yargılandı, 30 bin kişi ise “sakıncalı” olduğu iddiasıyla işten çıkarıldı.

İşkence ve faili meçhullerin çokça yaşandığı dönemde bine yakın film yine sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 4 bine yakın öğretmen, çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.

12 EYLÜL 2010’DA YARGILAMA YOLU AÇILDI

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, “Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağı”na dair Anayasa’nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 2010’daki referandumun ardından kaldırıldı.

Referandumdan sonra yapılan anayasa değişikliğiyle 15. madde yürürlükten kaldırıldı. Türkiye genelinde birçok kişi ve örgüt, darbenin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkında soruşturma başlatılması için suç duyurusunda bulundu.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma kapsamında, Evren ile Şahinkaya hakkında hazırladığı iddianameyi, 10 Ocak 2012’de kabul etmesiyle Türkiye tarihinde ilk kez bir darbenin sorumluları yargı önüne çıktı. İddianamede iki komutan, ”Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek” ile suçlandı.

EVREN VE ŞAHİNKAYA YARGILANDI

İlk duruşması, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinde, 4 Nisan 2012’de görülmeye başlanan davaların duruşmalarına, Evren ve Şahinkaya, sağlık durumlarını gerekçe göstererek katılmadı. Davanın bundan sonraki duruşmalarında her iki isim de savunmalarını, tedavi gördükleri hastanelerden sesli ve görüntülü iletişim sistemi üzerinden yaptı.

Evren ve Şahinkaya, savunmalarında, suçlamaları kabul etmeyerek, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını savundu.

DARBENİN İKİ KOMUTANI AYM’YE BAŞVURDU

Evren ve Şahinkaya 13 Şubat 2013’te, dava nedeniyle haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda da bulundu. İki eski komutan, davanın görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesine, ”12 Eylül iddianamesinin ve kamu davasının hukuken yok hükmünde olduğunun tespiti” için dilekçe verildiğini ancak mahkemece bu istemin reddedildiğini gerekçe gösterdi.

AYM, 26 Haziran 2014’te Evren ve Şahinkaya’nın başvurusunu, olağan kanun yolları tüketilmediğinden kabul edilemez buldu.
Dava devam ederken Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la birlikte Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi kapatılınca dava, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi.

MÜEBBET HAPİS VE RÜTBELERİNİN SÖKÜLMESİ CEZASI

Cumhuriyet Savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu, 12 Eylül Davası’nda verdiği esas hakkındaki görüşte, sanıklar Evren ve Şahinkaya’nın, 765 sayılı TCK’nın “Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler” başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını istedi.

Mahkeme Başkanı Oktay Saday’ın açıkladığı hükme göre Evren ve Şahinkaya, “21 Aralık 1979’da dönemin Başbakanı’na verdikleri muhtırayla Anayasa’yı ve TBMM’yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan, 12 Eylül 1980’de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM’yi ıskat ve cebren men suçundan eylemlerine uyan 765 sayılı TCK’nın 146/1. maddesi gereğince” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Takdiri indirimle bu cezalar, “müebbet hapis cezası”na çevrildi.

Evren ve Şahinkaya hakkında, Askeri Ceza Kanunu’nun “askeri rütbelerin sökülmesi”ne ilişkin 30. maddesinin de uygulanmasına karar verildi.

EVREN VE ŞAHİNKAYA ÖLDÜ, DAVA DÜŞTÜ

Kararın ardından Evren ve Şahinkaya’nın avukatı, 24 Haziran 2014’de kararın bozulması istemiyle temyiz dilekçesini Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine verdi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, temyiz incelemesi sürerken Evren, 10 Mayıs 2015’te tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisinde 98 yaşında, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya da 9 Temmuz 2015’te 90 yaşında hayatını kaybetti.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi. Dosya, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderildi.

Ege Haberleri

Türkiye'nin ormanları turizme açılıyor
Marmaris'te deprem!
Ege Denizi'nde 4.7 büyüklüğünde deprem
'Denize girmek sağlığa zararlı olabilir'