Erzurum Güncel- Rahmetli Naim Hoca'nın, 1979 yılında yapılan senato seçimlerine ait nükteli ve kinâyeli yorumunu ve şahit olduğum güzel bir hâtırasını hikâye etmeden, Hoca'nın hâtırasıyla bâğlantılı olması münâsebetiyle, 1961 Anayasasına ilişkin, öz bir değerlendirme ve bir bakış sergilemenin doğru olabileceğini düşündüm. 27 Mayıs 1960 Darbesi'nin ardından hazırlanarak, 9 Temmuz 1961'de, halk oyuna sunulan 1961 Anayasası, % 61.7 gibi düşük bir oy oranı ile kabul edilerek, 1924 Anayasası yürürlükten kaldırılmıştır. Günümüzde çokça tartışılan, 1982 Anayasası'na göre, 1961 Anayasası, çok daha nâmüsâit şart ve baskılar altında referanduma sunulmuş olmasına karşın, ihtilâlciler, o günkü, Türk halkından, beklenen ve arzu edilen desteği bulamadıkları gibi, evet oyu da beklentilerinin çok altında ve düşük bir seviyede kalmıştır.İhtilâlin estirdiği maddî ve manevî baskıya ve halkta oluşan karamsarlık ve tedirginliğe rağmen, oylamaya katılım düşük olmuş, oylama neticesinde, başta Kütahya olmak üzere, Samsun, Manisa, Aydın, Bolu, Zonguldak, Bursa, Sakarya, Çorum, Denizli, İzmir gibi, on bir ilimiz hayır oyu verme cesaretini gösterebilmiştir.. Referandum sonuçlarına bakıldığında, en büyük desteği %97.99 evet oyu ile Mardin ilinin verdiği, Erzurum ise, % 58. 99 gibi, Türkiye ortalamasının altında seyreden bir oy oranıyla, evet dediği görülmektedir.1961 Anayasası'nın aksine, daha ant-i demokratik bir metin olan ve 12 Eylül darbecilerince, halk oyuna sunulan 1982 Anayasasına, hiç bir baskı ve tehdit altında kalmadan, tamamen kendi gönül rızasıyla ve arzusuyla, % 91.4 gibi, yüksek bir oy oranıyla evet diyenlerin ve Kenan Evren'e güzellemeler düzenlerin, samimiyeti ile Kenan Evren'in ölümünün ardındından, sarfedilen sözlerinin inandırıcılığı tartışılır. Şâyet, 1961'lerin çok daha zor siyâsî şartlarında, demokratik bir tavır ile cesâret ve kararlık sergileyen Türk halkının, o günlerde verebildiği anlâmlı tepkinin benzerini, 1982'lerde verilebilmiş olsaydık, sonuçlar çok daha farklı olabilirdi. O gün, yapamadıklarımızın mahcubiyetini, benliklerimizde hissedebilirsek, vidanlarımızı belki, birazcık olsun rahatlatabiliriz. Yoksa, söylenilenler laf ü güzâf türünde, mugalâtadan öteye gitmez ve hiç bir anlâm da ifâde etmez.Her şeye rağmen, 1961 Anayasası'na bakıldığında ve incendığinde, askerî bir darbe sonrası hazırlanmış olmasına rağmen, bir çok hukukî yeniliği ve düzenlemeyi, özünde barındıran demokratik bir anayasa olduğu görülmektedir. 450 üyeli Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı'ca seçilen 15 üye ile eski cumhurbaşkanları ve taabiî senatörler dışında, halk oyu ile seçilen150 kişiden ibaret Cumhuriyet Senatosu gibi, çift meclisten oluşturulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kanunların anayasaya uygunluğunu inceleyen Anayasa Mahkemesinin kurulması, idarenin her türlü iş ve eylemlerinin, Danıştay denetimine verilmesi, çoğulcu demokrasi ilkesi ve sosyal devlet anlayışı, TRT ve Ünivesite özerkliği, işçilere grev, işçi ve memurlara sendika kurma, toplu sözleşme haklarının verilmesi, hakim teminatının getirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin, anayasal güvenceye bağlanması gibi, siyasal, sosyal ve hukukî alanda, haylı farklı değişiklikler ve yenilikler... 1980 darbecilerinin zamirinde var olan gerekçelerden birisi de, böylesi özgürlükçü anayasayı askıya alma olmuş ve nihâyet, bugün şikâyet edilen ant-i demokratik anayasa halka sunulmuştur.Yıl 14 Ekim 1979...Cumhuriyet Senatosunun, üçte bir yenileme seçimleri yapılmaktadır. 1961 Anayasası'na göre, Cumhuriyet Senatosu üyelerinin görev süresi altı yıl olarak belirlenmiş, ancak, A,B,C grupları şeklinde belirlenenenen ve iki yılda bir kur'a ile belirlenen C grubuna giren senatörlükler için seçimler yenilenmektedir. C grubuna giren ve üç senatör kontenjanı bulunan Erzurum'da da, seçim yapılacaktır. Siyâsî partilerin senâtör adaylarının tamamını hatırlamamakla birlikte, hatırladığım kadarıyla, Adalet Partisi'nde , rahmetli Naci Gacıroğlu, Selahattin Deniz, Millî Selâmet Partisi'nden, eski Diyânet İşleri Başkanı Lütfü Doğan, Cumhuriyet Halk Partisi'nden, rahmetli Hilmi Nalbantoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi'nden, Eğitim Enstitüsü Müdürü Rıfkı Yazıcı, aday olarak partilerini temsilen seçimlere iştirâk etmektedirler.Rahmetli Naim Hoca'nın küçük kuyumcu dukkânında, yapılacak seçimlerle ilgili sohbet ediyoruz. Naim Hoca, dinî kimliğinin yanısıra, siyâsete ilgisi ve sevgisiyle de, farklı ve renkli bir kişilikti. Sohbet esnasında, Millî Selâmet Partisi'nden, pek tanımadığım , bir kaç kişi kapının önünden geçerken, Hoca'ya selâm verip "Hocam, adaylar içinde en iyisi hangisidir ?" diyerek Hoca'ya bir soru yönelttiler. Naim Hoca da cevaben, "Adalet Partisi'nin adayları yiyen, içen, tozan, gezen, şöyle böyle kişilerdir, ama bana sorarsanız, Lütfü Doğan, bunların içinde en mükemmelidir. Diyânet İşleri Başkanlığı yapmıştır. Şeyhül-İslâmlık makamında oturmuştur. Elbette ki en iyisi odur" dedi. "Peki Hocam, sen kime oy vereceksin?"diye sorulunca, Hoca da, "Ben oyumu Gacıroğlu'na ve Selahattin Deniz'e vereceğim."dedi. Bu cevap üzerine "Hocam, hem en mükemmel kişi olarak Lütfü Doğan diyorsun, hem de oyunu beğenmediğin Gacıroğlu ve Denize vereceğim diyorsun, bu nasıl iş böyle.?" dediklerin de ise, Naim Hoca "Ola müslüman, ola gurban, siz bene adamları sordunuz, hangi partiye oy vereceğimi sormadınız. Siz bene kişileri sordunuz, ben de doğruları ve olanı söyledim. Ben Adalet Partili'yim. Adalet Partisi'nden başkasına oy vermedim ve verme şansım da aslâ yok. Siz halkı ifsâda veren karıştırıcı bir partisiniz, size hiç bir zaman oy vermedim ve vermem." deyip, o kıvrak zekâsı ve kendine has mizâhî üslûbuyla cevap vermişti. Zaten gelenler de Hoca'nın Millî Selâmet Partisi'ne katiyyen oy vermeyeceklerini biliyorlardı. Anlaşılan hasbihâl için gelmişlerdi.Neticede, yapılan seçim sonucunda, Adalet Partisi'nden, Naci Gacıroğlu, Selâhattin Deniz ile Millî Selâmet Partisi'nden, ikinci kez, Diyânet İşleri eski Başkanı Lütfü Doğan Erzurum'u temsilen senatör olarak seçildiler. Siyâsî tarihimizde son kez yapılan senato seçimleri oldu ve 12 Eylül darbesiyle de, senatörlük süreleri sona ermiş ve on bir ay süren görev süreleriyle de en kısa ömürlü senatörler olarak, siyâsî tarihimizde yer aldılar. Naim Hoca, Adalet Partisi'ne, ben de oyumu, Milliyetçi Hareket Partisi adına kullanmıştım.. Rahmet Naim Hoca'nın Milliyetçi Hareket Partisi'ne karşı büyük bir sempâtisı vardı. Çünkü, vatan, bayrak ve millet sevgisi, O'nun vazgeçilmezleriydi. "Ola müslüman, bu milliyetçi uşşahlara çok mehebettim var." sözünü sıklıkla tekrarlardı. Ama, oyunu MHP'ye vermezdi. Oyunu gemişte hep, Demokrat Partisi'ne, Adalet Partisi'ne ve devamında da Doğru Yol Partisi'nden yana kullanmıştır. Şayet, bugünlerde yaşamış olsaydı, oyunu tereddütsüz Milliyetçi Hareket Partisi'nden taraf kullanırdı.Söz seçimlerden açılmışken, 7 Haziran'da yapılacak milletvekili seçimlerinin sonuçlarıyla ilgili gördüğüm ve edindiğim izlenimim şudur: Türkiye sathında ve Erzurum'da partiler arasında, kıyasıya bir çekişme yaşanmaktadır. Görunünen o ki, gerek Türkiye ve gerekse Erzurum'da, geçmişten çok farklı bir milletvekili dağılım tablusunun ortaya çıkacağı, siyâsî yelpaze ve dengelerin değişeği şeklinde olacağıdır. Ancak, yine de, sayın Demirel'in sıklıkla kullandığı, "Saç kesilir, herkes saçının ak mı, kara mı olduğunu görür." İbrahim Hakkı Hazretleri'nin de "Görelim Mevlâ neyler / Neylerse güzel eyler." İfâdedeleriyle, seçim akşamını bekleyelim ve görelim.