Erzurum Güncel-
"Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Sarıkamış'ta 'Gerekirse doksan bin şehit için daha ant içtik' derken, 1914'te Enver Paşa'nın zoruyla başlayan harekatta askerlerin yazlık giyisiler içinde eksi 39 derecede donmaya terkedildiğini biliyor muydu?"
Yukarıdaki kavurucu soru tarih araştırmacısı Ayşe Hür'e ait.
Hür'ün Taraf Gazetesi'nde hem Davutoğlu'na cevap niteliği taşıyan hem de 1914 Sarıkamış kışında olan-biteni anlattığı yazısını okurken tüyleriniz diken diken olacak.
- İttihat ve Terakki paşalarının 1914 yılının Ekim-Kasım aylarında bir oldubittiyle Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sokmalarının ardından Erzurum-Sarıkamış’ta Rus ordularıyla yaşanan kapışmanın acı bilançosu yıllardır çeşitli tartışmalara neden oluyor. Milliyetçi çevrelere göre Sarıkamış Harekâtı 90 bin şehitle sonuçlansa bile bir kahramanlık destanıdır. Ortaya çıkan acı bilançonun kusurlusu kış şartlarıdır, arazi koşullarıdır, Ruslara yardım eden Ermeni çeteleridir ya da hatalı kararlar veren ikinci üçüncü dereceden kumandanlardır. Ama Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu daha da ileri gitti ve sadece kahramanlıklardan oluşan bir tablo çizdi. Ve halka şunu vaat etti: “Gerekirse bir 90 bin şehit daha verebiliriz?” Peki aslında Sarıkamış’ta ne olmuştu? Sarıkamış bir övünç kaynağı mıydı? Ve olan bitenin müsebbibi kimdi?
Rusları gafil avlamak
Almanya ile 2 Ağustos 1914’te imzalanan anlaşmadan sonra Alman ve Türk subaylarının ortaklaşa kontrol ettiği Genel Karargâh, 3. Ordu birliklerini Rusları mümkün olduğu kadar geriye püskürtmek ve fırsat bulduğunda taarruz etmekle görevlendirmişti. Ancak Enver dışında kimsenin aklında bir kış taarruzu yoktu. çünkü bozgunla sonuçlanan Balkan Savaşı’ndan henüz çıkmış olan ordunun eksiklikleri sayılamayacak derecede çoktu. Sarıkamış coğrafyası çok çetindi ve o yıl çok ağır bir kış yaşanıyordu. Ama Rusları gafil avlayarak tarihi bir başarıya imza koymayı arzulayan Enver’in uyarılara kulak asmaya niyeti yoktu. Ona göre eksiklikler yolda tamamlanırdı.
Yemen’den Sarıkamış’a
İlk iş olarak kıdem ve tecrübeye riayet etmeyerek Harbiye Mektebi’nden hocası Hasan İzzet Paşa’yı 3. Ordu Kumandanlığı’na atadı. Ardından birliklerin bölgeye sevkine geçildi. Adsız bir asker günlüğünde şunları yazmıştı: “Bu yaz, iki alayımızla Yemen’den buraya naklolunduk. Yola koyulmamızdan dört ay sonra buraya ulaştık ki, Arabistan’ın cehennemî sıcağı Köprüköy’deki [Eleşkirt]ayaz yanında nimet-i ilâhi imiş. Burada çadırın perdesi buza kesmiş oğlak kulağı gibi kırılmakta ve kopmakta. Bölük kumandanım, beni sıhhiyeye nakletmiş ise de, tabip ve ilaç yokluğundan çaresiz kalıp tekrar takımıma döndüm. Akşam yaklaşınca Köprüköy’e civar dağlardan tipi boşanır. Kumandanımız, gelecek cuma Başkumandan Enver Paşa Hazretleri’nin teftiş ve hücum için geleceğini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün içlik, çorap ve paltoların verileceğini ve Yemen yazlıklarını atacağımızı müjdeledi. Allah, devlete ve millete zeval vermesin. Başkumandan Paşa Hazretleri’nin gelmesi ile Moskof’un kahrolacağından ve kâfirin, karşımızdaki tepelerde geceleri seyrettiğimiz ocaklı ve mutfaklı karargâhlarını ele geçireceğimizden subaylarımız çok emin...”
Enver komutayı alıyor
Bütün olumsuzluklara rağmen 9-18 Kasım 1914 ‘te 3. Ordu, Rusları Köprüköy’de [Eleşkirt] durdurdu. Ama Kumandan Hasan İzzet Paşa, askerin giyim ve iaşesinin yetersizliğini ve kış şartlarını düşünerek çekilen Rusların peşine düşmedi. Enver Paşa 25 Kasım 1914 tarihinde durumu yerinde tetkik etmesi için Harbiye’den sınıf arkadaşı Yarbay Hafız Hakkı’yı cepheye gönderdi. Erkân-ı Harbiye İkinci Başkanı Hafız Hakkı Paşa’nın olumlu telgraflarıyla iyice coşan Enver Paşa 16 Aralıkta Alman kurmay ve generalleriyle Erzurum’a geldi ve hocası Hasan İzzet Paşa’yı korkak davrandığı için görevinden aldı. Erlerin payına ise şu konuşma düştü: “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarık, sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda Kafkasya’ya gireceğiz. Orada her türlü nimete kavuşacaksınız. İslâm âleminin bütün ümidi sizsiniz!”
Ve ardından İstanbul’daki eşi Naciye Sultan’a şu satırları yazdı: “Naciye, güzel melek! Ben yakında avdeti umarken şimdi zuhur eden bir hal beni daha bir müddetçik buraya bağladı. 3. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa orduyu idare için kendisinde cesaret göremediğini söylüyor... Hep umduğum adamlar böyle çıkıyor. Şimdilik 3. Ordu’yu ben idare edeceğim. Allah kısmet eder de şu Moskofları bir ezersem, o vakit cicimi açık alınla kucaklarım...”
Eksi 39 derecede donan askerler
Askerler donmamak için oldukları yerde atlıyor, zıplıyor, kendilerini yerden yere vuruyordu ama nafileydi. Ayak parmaklarından başlayan donma, yavaş yavaş tüm vücutlarına yayılıyordu. Kimi yere çömeldi, kimi oturdu, kimi yuvarlandı, kimi bir ağaç gövdesine dayandı. Ortalık kardan heykellerle doldu.
Hür'ün kaleminden bu tüyler ürperten satırların devamı için ikinci sayfaya geçiniz...