Erzurum Güncel- 2002’de başlayan kriz 2003’e daha da derinleşmişti. En son 27 Kasım 2002’de PKK’nın kuruluş yıl dönümünde avukatlarıyla görüşen Öcalan on dört haftalık tecride alındı. PKK ‘tecride hayır’ kampanyası başlattı. Ülkede gerilim yükselmiş ve sokak eylemleri başlamıştı. Ailesi, avukatları dahil hiçkimse Öcalan’ın yaşayıp yaşamadığını dahi bilmiyordu.Devlet sertleşiyor. Öcalan tavır belirlemeye çalışıyordu. Bu arada 1 Mart Tezkeresi mecliste reddedildi. ABD’le ilişkilerde büyük bir kırılma yaşandı. Dışarda savaş yaklaşırken Tayyip Erdoğan, ara seçimde Siirt’ten milletvelili seçildi. 14 Mart 2003’te Başbakan oldu. Erdoğan, hükümeti kurar kurmaz ABD’le yaşanan sorunu çözmek için adım attı.Ülkede tam bir belirsizlik hakimdi. ABD Irak’a girerken Kürt sorunununda yeni bir sayfa açılıyordu. Olayların seyri Kürtleri ABD’nin doğal müttefiki haline getiriyordu. PanKürdist çevreler ABD’le ilişkilerin geliştirilmesini ve yeni durumdan faydalanılmasını gerektiğini ifade ediyorlardı. Böylesine belirsiz ve karmaşık atmosferde üç buçuk ay sonra Öcalan’la görüşme oldu. Öcalan 26 Mart ve 9 Nisan 2003 görüşmelerinde avukatlara şunu söyledi: (Cengiz Kapmaz, Öcalan’ın İmralı Günleri, s.219)‘Türkler’de Kürtler de ABD’den bekliyor. Gözlerini dört açmış, hem Kürtler, hem Türkiye ABD bize ne verir diye. ABD size ne verecek salaklar! Kanınızı döker, karnızını birbirine bağlar, sömürür. Bir verir on alır. Demokrasiyi geliştireceksin, ABD’le ölçülü ilişkiye gireceksin. Ortadoğu’da Kürdistan sorunun önünde iki yol var. Birincisi milliyetçi çıkmaz yol, Kuzey Irak’da bu deneniyor. Sadece orada değil, birçok eski sağ ve sol çizgi bunu temsil ediyor. Fakat sonuç çıkmazdır. Diğeri demokratik çıkış ve çözüm yoludur. Hedef devlet kurmak değildir. Genelde Kürdistan’ın dahil olduğu ülkelerde demokratik çözümü isteyen bir çizgidir. ’Öcalan, ABD-Kürt yakınlaşmasına itiraz ediyor ve çözümü başka yerde arıyordu. Öcalan, PKK’ya da fırsatçılıktan uzak durmasını ve Türkiye’nin ABD’yle yaşadığı krize bakıp Türkiye ile ilişkilerini bozmaması konusunda uyarıyordu. Öcalan 26 Mart’ta yapılan avukat görüşmesinde ‘...Fırsattan istifade edip gerilla savaşı başlatmayacağız. Ancak demokratik örgütlenmemizi kimse engelleyemez. PKK, ABD’den de, Saddam’da uzak durmalıdır’ diyordu. 2003’ten günümüze geldiğimizde benzer bir durumun olduğunu görüyoruz. ABD’nin Kobani’de PYD güçlerine yardım etmesi. Obama’nın ‘Kobani bizim için önemlidir’ sözü ve son olarak Cemil Bayık’ın ‘...ABD üçüncü göz olabilir’ demeci ‘ABD yeni dönemde Kürtlerle farklı bir ittifaka mı yöneliyor?’ sorusunu akıllara getiriyor.Eski sorulara yeni cevaplar... Peki tamam da Öcalan bu soruya şimdi ne cevap veriyor. Öcalan meselelere ve Ortadoğuya ‘tarihselçi şablonla’ bakar. Onun için aktörler, zaman, konjonktür değişse de probleme bakışı değişmez. Öcalan, 2003’ten farklı olarak ABD’ye kısmen daha yumuşak yaklaşıyor. Ancak çözümü ABD’de değil, Türklerle-Kürtlerin stratejik ittifakında görüyor. ABD-Kürt ittifakı Bayık’ın çözümlemesinde olduğu gibi PKK için yeni bir kapı mı açıyor. Aslında bu mesele daha önce iki defa gündeme geldi. Birinci ve Irak savaşında benzer tartışmalar yoğun biçimde yapıldı. Bayık, Ankara’yı Öcalan planına ikna etmek ve süreci hızlandırmak için taktik bir hamle olarak ABD kartını oynuyor.Akdoğan: İzin vermeyiz Bayık’ın Kobani’den sonra Afrin’e yönelik gelişmelerin de süreci bitirebileceğine yönelik çıkışı, süreçte gelinen noktanın ruhuna uymuyor. Bu konuyu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’la konuştuk. Akdoğan, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde oluşturmak istedikleri kantonlarla ilişkili gibi gördükleri Türkiye içindeki kimi mahallelere yönelik direniş çağrılarına karşı sert bir uyarıda bulundu, “Lego oyunu oynadıklarını sanıyorlar, vatan topraklarında ameliyata izin vermeyiz” dedi.Bayık’ın sert sözlerinin içinde ABD’ye atıf yapan ifadelerde bulunması ‘ABD, Türkiye karşıtı bir işbirliğinin içinde yer alır mı ’ sorusunu akıllara getiriyor. Başbakan Yardımcısı Akdoğan, ‘ABD’nin Türkiye’nin istikrarsızlaşmasını kesinlikle arzu etmeyeceğini ’ ve böyle bir iddianın gerçekçi olmadığını düşünüyor. Akdoğan ‘Türkiye ABD’nin bölgede ayakta kalan ve hardpower ile softpower’ı birlikte kullanarak etkili olabilen tek müttefiki. ABD’nin çözüm sürecine olumlu baktığına şüphe yok ’. ifadesini kullanıyor. Akdoğan’a göre süreci sabote etmeye çalışanlar, ‘hükümetin seçim öncesi yıpranmasını isteyen ve süreci provoke eden farklı mahfiller’...