Açıklamada, Bahçeli’nin iddia ettiği gibi “devlet krizi” bulunmadığı belirtildi. Açıklamada, “Devlet krizi yok. Bugünkü mücadele, devleti kutsal kabul ederek, milletin hakkını, hukukunu kafalarındaki antidemokratik devlet anlayışına feda eden zihniyetle; devleti millet için var kabul eden, insanı ve insanın hakkını yönetimin aslı, özü kabul eden zihniyetin mücadelesidir” denildi.İşte Ak Parti'nin sitesinde yer alan basın açıklaması:Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli tarafından yapılan yazılı bir açıklama ile ilgili olarak aşağıdaki hususları kamuoyunun dikkatine saygıyla sunarız. 1. MHP Genel Başkanı Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünün farklılıklar ekseninde ağır tahribatlara uğratıldığını iddia etmektedir.Halbuki demokrasi farklılıkları zenginlik olarak kabul eder. Çoğulculuk, demokratik hayatın olmazsa olmazlarındandır. Ak Parti çokluk içinde birliği savunmaktadır. Esas kışkırtıcılığı ve bölücülüğü, farklılıkları yok sayan veya tek tipleştirme çabasında olan MHP zihniyeti yapmaktadır.Farklı din, mezhep, etnik köken ve anadillere sahip olmak ortak paydalarda buluşmaya ve huzur içinde bir arada yaşamaya mani değildir.DÜZMECE MAHKEME YAKIŞTIRMASI HAKARETTİR2. Habur sınır kapısından giriş yapan bir kısım terör örgütü mensupları ile Mahmur kampından gelen bazı vatandaşların sınır kapısında adli işlemlerinin yapılmasını, MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli, düzmece mahkeme kurmak ve terör örgütü mensuplarını aklamak olarak nitelendirmektedir.Adalet Bakanlığı tarafından defalarca konu ile ilgili açıklama yapılmış olmasına rağmen muhalefet partileri meseleyi istismar etmeye devam etmektedir.Bir defa daha ifade ediyoruz ki, Habur sınır kapısında yapılan adli işlemler ve uygulamalar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve 251. maddelerine göre yapılmış olup yasal olmayan hiçbir şey söz konusu değildir. Esasen, bundan önceki süreçte de benzer uygulamaların olduğu tüm hukuk camiası tarafından bilinmektedir."Düzmece mahkeme" yakıştırması, orada görev yapan tüm hukuk adamlarımıza ve işin içerisinde olan tüm kurumlarımıza yöneltilmiş bir saygısızlık ve hatta hakarettir.3. İlgili mevzuatta HSYK' ya verilen yetkiler belli iken, başta T.C. Anayasası'nın 144. maddesi olmak üzere tüm mer'i mevzuata aykırı bir biçimde adı geçen kurulun yetki gaspında bulunmasına hükümet yetkililerinin ve parti mensuplarımızın millet adına tepki göstermesi, elbette statüko adına millet üzerinde siyaset yapan MHP'nin hoşuna gitmeyecektir.Herkes tarafından biliniyor ki Ak Parti hükümetleri, yargının başta fiziki ve teknolojik alt yapısı olmak üzere, her türlü ihtiyacını öncelikli olarak ve ivedilikle karşılamış; yargı mensuplarının özlük haklarını geçmişle mukayese edilemeyecek derecede iyileştirmiştir. Bu, yargıya ve yargı mensuplarına verdiğimiz önemin bir göstergesidir. Yargının bağımsız olması yetmez; yargı aynı zamanda tarafsız olmalı.İdeolojik bir tarafgirlik içine giren yargının, saygınlığını ve güvenilirliğini kaybedeceği açıktır.BAHÇELİ HUKUĞUN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN YANA DEĞİLAk Parti, Demokratik Cumhuriyet'ten yanadır. Bürokratik Cumhuriyetin devamından yana olan Sayın Bahçeli'nin hukukun üstünlüğünden yana değil, üstünlerin hukukundan yana olması da yadırganamaz.Kurumlardaki bazı şahısların millet ve memleket aleyhine olan icraatlarını, tutum ve davranışlarını sorgulamak, kurumlarla kavga etmek veya çatışmak anlamına gelmez; aksine ülkeye ait olan bu kurumların saygınlığına sahip çıkmaktır.Örneğin, ordu içinde darbe girişiminde bulunan, gayri hukuki işlere bulaşan insanları eleştirmek, onların hukuka hesap vermelerini istemek ordu düşmanlığı değil, aksine orduya sahip çıkmaktır.Yargıyı siyasallaştıran uygulamalara itiraz etmek, yargıyı baskı altına almak değil; yargının ve yargı mensuplarının itibarına sahip çıkmaktır.Sayın Bahçeli, bilmelidir ki millet adına devlet nezdinde siyaset yapan Ak Parti'nin ve hükümetlerinin, müvekkilimiz olan milletin haklarını savunurken, mevzi kaybetmek istemeyen statükocu anlayışla ters düşmesi işin tabiatı gereğidir.Partimizi kurumlarla kavgalı olmakla suçlayan Sayın Bahçeli'nin sürekli bir biçimde Ak Parti'ye, hükümete, bazı basın ve yayın organlarına ve onların patronlarına, bu ülkedeki birçok gazeteci, bilim adamı ve yazarçizere yönelik en bayağı ve kaba tehditleri savurduğu kamuoyu tarafından bilinmektedir.KENDİNDEN OLMAYANLARI TEHDİT ETMEK MHP'NİN GENLERİNDE VARTüm bu fiillerin sahibi olan Sayın Bahçeli'nin, Ak Parti'yi, iktidarı kendinden olmayanlar üzerinde bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanmakla suçlaması tam anlamıyla bir pişkinliğin ifadesidir. Esasen kendinden olmayanları tehdit etmek, onlara baskı yapmak, kaba kuvvet ve şiddete başvurmak MHP'nin genetik kodlarında mevcuttur.4. Anayasa değişikliği yapmanın gerekliliğine inanan Sayın Bahçeli, bunu yapacak olanın Ak Parti olması halinde çark etmektedir.Ak Parti'nin meşruiyetini kaybettiğini ifade edecek kadar kabalaşan Sayın Genel Başkan, çok iyi bilmelidir ki, iktidar ve meşruiyet kendisinin lütfuyla değil, milletin iradesiyle Ak Parti'ye verilmiştir. Onu alacak olan yine milletin kendisidir.Bu statükocu zihniyet, bu haklıyı kuvvetli değil; kuvvetliyi haklı kabul eden zihniyet, Ak Parti'nin öncülüğünde yapılacak Anayasa değişikliğine karşı çıkarken ara rejimlerin anayasalarına hep boyun kırmıştır.5. Korku, kutuplaşma, kavga ve daha birçok "k" ile başlayan ürpertici kelimenin, Sayın Bahçeli'nin başında bulunduğu parti ve bu parti gibi çatışmadan beslenen, varlığını çatışmalara borçlu olan siyasi hareketlerin sözlüğünden alınma kelimeler olduğunu tarih hafızası olan herkes bilmektedir.ÜLKEDE DEVLET KRİZİ YOKTUR6. Sayın Bahçeli'nin iddia ettiği gibi ülkede "devlet krizi" yoktur. Bugünkü mücadele, devleti kutsal kabul ederek, milletin hakkını, hukukunu kafalarındaki antidemokratik devlet anlayışına feda eden zihniyetle; devleti millet için var kabul eden, insanı ve insanın hakkını yönetimin aslı, özü kabul eden zihniyetin mücadelesidir. Türkiye, medeni ve kalkınmış dünyanın bir parçası olacaksa, tekerleği yeniden icat etmenin anlamı yoktur. Demokratik standardı yüksek toplumlar bu işi nasıl yapıyorsa biz de öyle yapmak durumundayız.Ak Parti yanlışta birleşmeyi uzlaşma kabul eden tarafta olmaktansa; milletin ve hukukun doğrularını savunan aykırı tarafta olmayı tercih eder. Sayın Bahçeli ile aramızdaki temel farklardan biri de bu olsa gerek.7. Erken seçim çağrısı artık muhalefetin klasiği haline gelmiştir. Mahalli seçimler dahil Türkiye iki yılda bir seçime gitmektedir. Ak Parti döneminde Türkiye zamanında seçim yapmayı öğrenmiştir ve buna devam edecektir. Ak Parti, Sayın Bahçeli gibi milletin kendisine verdiği iktidar yetkisini tamamlamadan adeta "ben bu işi beceremiyorum" dercesine görevden kaçmayı, kendisine yönetme sorumluluğu yükleyen halka karşı saygısızlık olarak kabul etmektedir.CHP ve MHP iktidara gelmek için başka bir halk bulamayacaklarına göre, bu halkın, bugünkü anlayışlarıyla, onları asla iktidar yapmayacağını çok iyi bilmelidirler. "Ya tutarsa" bir züğürt tesellisidir. O da siyasette geçer akçe değildir.BAHÇELİ NE DEMİŞTİMHP lideri Devlet Bahçeli, hükümet ile yargı arasındaki krizle ilgili suskunluğunu bozdu ve bu noktadan sonra erken çözümden başka önerecek bir yolun olmadığını belirtti. Bahçeli açıklamasında, bu dönemi fetret devrine benzetirken, milletin ve devletin 'bunalım ve buhran' halini 'Kriz, Kargaşa, Kaos, Korku, Kutuplaşma, Kavga, ve Karanlık' dan oluşan “7-K”lı tahribat zinciri olarak tanımladı. Bahçeli ayrıca, yargının, yasama ve yürütmeni sorgulamasının da hatalı olduğunu söyledi.İşte MHP'nin internet sitesinden yapılan açıklamanın tam metni:SON DERECE TEHLİKELİ BİR SÜREÇTürkiye, birlik, beraberlik ve bütünlüğünün farklılıklar ve kışkırtmalar ekseninde ağır tahribatlara maruz kaldığı bir dönemin bütün sancılarını yaşamaya başlamıştır.Beka düzeyindeki bu tehdidin yanı sıra ve eşzamanlı olarak devletin işleyişi, anayasal düzenin devamlılığı ve demokratik rejimin geleceği üzerinde de son derece tehlikeli bir sürece girilmiş bulunmaktadır.Ağır sorunlarla boğuşan Türkiye’de özellikle son yıllar içinde yaşanan vahim gelişmelerin neden olduğu güvensizlik ve gerginlik ortamı, toplumda endişe ve kuşkuların artmasına yol açmıştır.Gelişmeler ve gidişat, bu süreçte rol alan aktörlerin, ucuz siyasi hesaplarını gerçekleştirme adına yalnızca siyasetin değil devletin ve demokrasinin temellerini de sarsacak çalkantılara kapı aralamak istediklerini ortaya koymaktadır.Özellikle devletin temel kurumları arasındaki gerilimin su yüzüne çıktığı son dönemde, yasama, yürütme ve yargı arasındaki çatışmalar ile üniversiteler, ordu, medya, emniyet gibi vazgeçilmez kurumların içinde ve aralarında yaşadığı gerginlikler artık tam bir kutuplaşmaya doğru yönelmiştir.FETRET DEVRİNİN EMARELERİ GÖRÜLÜYORÜlkemiz, hayatın her alanında yaşanan cepheleşmenin sancıları altında, bin yıllık kardeşliğinin sorgulandığı, mülkün temeli olan adalete olan güvenin sarsıldığı, kurumların kargaşaya sürüklendiği, siyasetin kirlendiği, halkının ise yoksullaştığı gelişmelerle tam bir fetret devrinin emarelerini göstermeye başlamıştır.Sorunsuz ve skandalsız bir güne hasret kalan aziz milletimiz, hırs, menfaat, ikbal ve rövanş hesaplarının çekim alanından çıkamayanların yol açtığı sonu olmayan çekişmelerden dolayı huzursuz, bezgin ve yorgun düşmüştür.Bu yorgunluğun takatsiz bıraktığı toplumun, din, inanç ve etnik temel ile cumhuriyetin değerleri etrafında kamplara bölünmesinden sonra cepheleşme kamu kurumlarına da sirayet etmiştir.HUKUK DEVLETİ ANLAYIŞI ZARAR GÖRECEKAKP iktidarının, tartışmalardan uzak tutulmaları gereken devlet organlarını birer birer karşısına alması ve buna da zemin oluşturup ortam hazırlaması çok tehlikeli bir sürece davetiye çıkarmıştır.Erzurum’da süren bir soruşturma kapsamında Erzincan’da görevli bir savcının gözaltına alınıp tutuklanmasıyla devam eden hukuki gelişmelere, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla idari müdahalede bulunulması önümüzdeki dönemde önemli siyasi ve hukuki sonuçlar doğuracak gelişmeleri başlatmıştır.Hukuken tartışmaya neden olan taraflar arasında haklılık ve yerindelik aramaksızın konuya baktığımızda bile hepimize lazım olan adalet duygusunun, herkesin güvenmek ve inanmak durumunda olduğu hukuk devleti anlayışının ağır zarar göreceği ve güven kaybedeceği açıktır.AKP'NİN ÖZÜRLÜ SİYASET ALGISIBu gelişmeler, AKP zihniyetinin, devlet idaresi ile hükümet etme arasındaki farkı ayırt edemeyen özürlü siyaset algısının ve iktidarı kendinden olmayanlar üzerinde bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanmak zanneden ilkel bir yönetim arayışının sonucudur.Hükümet tarafından hukukun yıpratıldığı ve siyasileştiğine dair kopartılan fırtınanın yalnızca bir gurup hukuk adamının yetkilerinin alınmasına bağlanması ve konunun bu olaya indirgenmesi, geride kalan sürede yaşanan hukuki süreçlere müdahale niyetleriyle tutarsızdır.Yakın zamanda PKK teröristlerini aklamak için düzmece mahkemelerle hukukun katledilmesine göz yumanların, “avukatıyım-savcısıyım” iddialarıyla devam eden davalara açık görüş beyan edenlerin adaletin siyasileştiğinden şikâyetçi olmaları abesle iştigaldir.Son dönemlerde yürütme ile yargı arasında yetki aşımı ve çatışması ekseninde gelişen gerginlikler yaşanmıştır. Devletin üç temel fonksiyonu olan yasama, yürütme ve yargının görev ve yetkilerinin dengelenmesi ve bunların uyumlu bir şekilde icra edilmesi ülkemizin bekasında hayati önem taşımaktadır.Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan demokratik parlamenter rejimlerde devlet kurumlarının birbiriyle kavga etmesi, birbirinden farklı görev icra eden hükümet ile bu kuruluşların arasındaki ihtilafların çatışmaya dönüşmesi tehlikeli bir durumdur.Bu konuda, yasama ve yürütmenin yargıyı etki ve vesayet altına almaya çalışması ve görevine müdahalesi yanlıştır. Ancak yargının da yasama ve yürütmenin yetkilerini sorgulaması ve bu alana taşacak yorumlar getirmesi aynı derecede hatalı bir durumdur.Bu gerginliklerin ve cepheleşmelerin ülkemizi nereye sürükleyeceği ve sonuçlarının ne olacağı üzerinde, başta AKP hükümeti olmak üzere bütün anayasal kurumların çok dikkatli muhasebe yapmaları son derece hayati ve kaçınılmaz hale gelmiştir.TÜRKİYE'DE 7-K TAHRİBAT ZİNCİRİ Kuşkusuz ki Türkiye’de tıkanan toplumsal konuların açılması için Anayasa değişikliklerine ihtiyaç vardır ve yargı reformu da bu kapsamdadır. Ancak burada üzerinde durulması lazım gelen konu, bu değişikliklerin kimler tarafından yapılacağı ile zamanı ve ortamıyla ilgilidir.Bugün geldiğimiz noktada, çatışmaya kadar varan gerilimlerden kurtulmanın yolu olarak anayasanın değiştirilmesi teklifi, meşruiyetini kaybetmiş iktidar partisi, yönetemez hale gelmiş hükümet ve yıpranmış siyasetin, milletin hakemliğine yeniden başvurmadan, millet desteğini tazelemeden çözümleyeceği bir husus değildir.Bu teklifi gündeme taşıyan Sayın Cumhurbaşkanı’nın maksadının Anayasanın 104. maddesinin makamına verdiği görev olan “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” sorumluluğundan kaçarak, hükümetin bu konudaki niyetlerine ön alma çabası ve refakat etme arayışı olduğu anlaşılmaktadır.Türkiye’nin tıkanmış sorunları ve çözüm inisiyatifi ‘hukuka uyduramadık o halde hukuku uyduralım’ diyen bir zihniyetin liyakatsiz kadrolarının tercihine teslim edilemeyecek kadar önemli, ciddi ve hayatidir.Partimiz toplumun ve devletin her yanını saran ve giderek derinleşen bu siyasi, sosyal, ahlaki ve ekonomik “bunalım ve buhran” halini “Kriz, Kargaşa, Kaos, Korku, Kutuplaşma, Kavga, ve Karanlık” dan oluşan “7-K”lı tahribat zinciri olarak tanımlamıştır.Milliyetçi Hareket Partisi bugün bütün gerçeğiyle karşımıza çıkan bu tabloyu 26 Ocak 2010 tarihinde “Devlet Krizi” olarak adlandırmış ve Cumhurbaşkanı’nı o tarihte acilen göreve çağırmıştır.Bu çağrımız, Anayasa uyarınca Milli Güvenlik Kurulunun olağanüstü toplamasını, kurulun yasal üyelerinin yanı sıra, görüşlerini almak üzere TBMM Başkanının, Yüksek Yargı Organlarının Başkanlarının, Emniyet ve İstihbarat teşkilatının yöneticilerinin de toplantıya katılması yönündedir.Geçmişte koyduğumuz “Devlet Krizi” teşhisi ile yapılan tanımlar ve tekliflerin ne derece isabetli olduğu yaşanan son gelişmelerin ışığında daha iyi anlaşılmış ve kamuoyu tarafından kabul edilmiştir.Bu aşamada erken genel seçimden başka önerilecek hiçbir yol kalıcı ve köklü çözüm getirmeyecektir.Artık bu ağır sorunları ve gerilimi daha fazla taşıyamayacağı anlaşılan ülkemizde bunalımdan çıkış için tek çare bir an önce seçime gidilmesidir.