Erzurum Güncel- AKP 2002 Kasım ayından beri Türkiye’yi tek başına yönetiyor ve popülaritesini hâlâ büyük ölçüde koruyor, hatta kimilerine göre arttırıyor. Buna bağlı olarak “AKP’nin sırrı ne?” sorusu sık sık karşımıza çıkıyor. Bu soruya bir dizi cevabı peş peşe sıralayabiliriz ama bu yazıda, genellikle ihmal ettiğimiz bir hususun AKP’nin başarısında kilit bir rol oynadığının altını çizmek istiyorum. Bunu “AKP’ye yönelik herhangi bir ciddi İslami tepkinin ve hareketin bulunmaması” olarak özetleyebilirim.Şöyle bir düşünelim: AKP’nin iktidara gelmesinden önce ülkenin en etkili muhalefeti İslami hareketten geliyordu.Türban, İmam Hatip Liseleri gibi somut; laikliğin yeniden tanımlanması, AB, ABD ve İsrail’le ilişkiler gibi daha “soyut” konulardaki İslamcı talep ve itirazlar mevcut hükümetleri, hatta sistemi epey sarsıyordu. Bu arada irili ufaklı bazı radikal İslamcı gruplar şiddet eylemleri de düzenleyebiliyorlardı.AKP’nin işbaşına gelmesiyle birlikte, İslami hareketin tüm taleplerinin karşılanmamış olduğunu, buna karşılık İslamcı muhalefetin iyice sessizleştiğini gözledik. Örneğin AKP’yi kuran kadrolara duydukları öfkeyi gizlemeyen SP’liler çok alt düzeyde bir muhalefet sürdürdüler; başörtülü öğrenciler ve onların destekçileri sokaklara çıkmaz oldular; kısa süre önce büyük bir darbe yemiş olmasına rağmen gücünü büyük ölçüde korumayı bilmiş olan Hizbullah silah kullanmayı, şiddete başvurmayı askıya aldı...Bu dönemin belki de tek istisnası El Kaide ve onlar tarafından İstanbul’da düzenlenen 15-20 Kasım 2003 terör eylemleridir. El Kaide’nin bunlar dışında da eylemler düzenlemek istediklerini ama pek başarılı olamadıklarını biliyoruz. Öte yandan radikal İslamcı fikirlere sahip çok sayıda Türk gencinin, Türkiye yerine Irak, Afganistan, Pakistan gibi yerlerde cihad sürdürmeyi tercih ettiklerini de biliyoruz ki kuşkusuz bu durum da AKP’yi epey rahatlatmıştır. İki farklı olayNe var ki son günlerde yaşanan iki farklı gelişme AKP’nin rahat konumunu bir ölçüde sarstı. Bunların ilki, Hizbullah’a yakın çizgide oldukları ileri sürülen birkaç velinin kız çocuklarını ilköğretim okullarına başörtülü göndermek; ikincisi de Cübbeli Ahmet Hoca diye bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nin İstanbul’un en büyük kapalı spor salonunda bir tür “gövde gösterisi” yapmak istemesidir. Aslında din-siyaset ilişkileri konusunda öteden beri farklı gerginlikler yaşamış olan Türkiye için her iki olay da “sıradan” sıfatını hak etmekteydi. Fakat AKP iktidarı döneminde yaşanmış ve hükümet ile onun destekçilerinin sert tepkilerine neden olmaları nedeniyle her iki olay da birdenbire “sıradışı” bir hüviyete büründü. Normal şartlarda “münferit” olarak geçiştirebileceğimiz ilkokula başörtüsüyle girme girişimleri, iktidarda AKP bulunduğu ve tam da o sırada başörtüsü sorununu çözmek için uğraştığı için birdenbire büyük önem kazanabildi. Hükümetin, “başörtüsünün lise ve ilköğretimde olmayacağına dair güvence verin” çağrılarını olumsuz karşıladığı bir dönemde yaşanan bu olaylar, AKP’ye zaten kuşkuyla bakan çevrelerin elinde birer koza dönüştü.Cüppeli Ahmet Hoca olayına geçecek olursak: Kendisi ülkenin dört bir yanında daha önce çok sayıda “gövde gösterisi” düzenlemiş ve bunlar kamuoyunda çok az etki yaratmıştı. Fakat sahiplerinin AKP’nin kuruluşunda epey emeği olduğunu bildiğimiz Yeni Şafak Gazetesi sonuncusunu daha yapılmadan, manşetten “provokasyon” olarak tanımlayınca işin rengi değişti. Her iki olay da hükümet tarafından, büyük bir krize dönüşmeden bir şekilde çözüldü, en azından şimdilik böyle görünüyor. Fakat bu iki olayın AKP için birer “alarm” özelliği taşıdığı da açıktır. Çünkü ortada AKP iktidarının tam olarak tatmin edemediği ciddi bir İslamcı potansiyel ve ne yapıp edip AKP’yi iktidardan etmek, en azından zora sokmak isteyen çok sayıda iç ve dış odak mevcut. O zaman soru şu: Bu iki birbirinden farklı olgu bir şekilde bir araya gelebilir mi? Şahsen çok fazla ihtimal vermiyorum ama “sıfır ihtimal” de diyemiyorum. Çünkü birilerinin en büyük hayalinin AKP’yi İslamcılar eliyle sıkıştırmak olduğunu kestirmek kadar kolay bir şey yok.