Erzurum Güncel-İskenderun’daki saldırı, Türkiye’nin yakın zamanda başına gelen en büyük felaketlerden biridir. Bunun, bir başka felaketle, İsrail devletinin Mavi Marmara gemisinde düzenlediği katliamla neredeyse eşzamanlı yaşanması hem acıları daha da derinleştirdi, hem de kafaları karıştırdı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e ek olarak CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bu rastlantıyı “manidar” olarak nitelediler. Diğer bir deyişle PKK eyleminin ardında bir İsrail ve onun gizli servisi MOSSAD’ın olabileceğini ima ettiler.Aslına bakılacak olursa PKK’nın MOSSAD ile ilişkili olduğu iddiaları yıllardır bir şekilde dile getirilirdi, fakat Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesinde MOSSAD’ın dahli olduğu yolundaki güçlü belirtiler bu iddiaları bir süre gölgeledi. Ne var ki AKP hükümetinin özellikle ikinci döneminde İsrail’le ilişkilerde kriz yaşanmasına paralel olarak bu türden spekülasyonları yeniden duyar olduk. Bu arada şunu vurgulamak şart: Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilemenin dönüm noktasının “one minute”lü Davos zirvesi olduğu ortada olmakla birlikte krizin derinlerinde Ankara’nın nükleer krizde İran’ı gözetmesi ve İsrail’in nükleer silaha sahip olduğunu ısrarla hatırlatması yatıyor. Nitekim son dönemde beklenmedik bir şekilde artan PKK saldırıları, zaman olarak genellikle Ankara’nın İran’la ilgili diplomatik faaliyetleriyle örtüştüğü için İsrail’le irtibatlandırılır oldu.Mevcut İsrail hükümetinin, kendince son dönemde bölgesel güç olma yolunda attığı ve hemen hepsi İsrail’i rahatsız eden adımları nedeniyle Türk hükümetini ve dolayısıyla Türkiye’yi “cezalandırmak” için her türlü yola başvuracağı reddedilemez. Mavi Marmara katliamının gerisinde bu “cezalandırma” arzusunun yattığını kolaylıkla ileri sürebiliriz. İsrail devleti, diyelim ki beş yıl önce, sebebi ne olursa olsun uluslararası sularda bir Türk gemisine baskın yapıp Türk vatandaşlarını katletmezdi. “Cesaret”ten değil “stratejik çıkarlar”dan söz ediyorum. Ama ne zamandır bölgenin iki temel gücünün stratejik çıkarları çelişir oldu, İsrail en iyi bildiği yola, devlet terörü ve komplolara başvurmaktan geri kalmadı.Baştaki konumuza dönecek olursak; teknik olarak böyle bir durumun mümkün olduğunu kabul etmekle birlikte son günlerdeki PKK eylemlerinin ardındaki esas gücün MOSSAD ve dolayısıyla İsrail olduğuna inanmıyorum. Kaldı ki, bunların ardında bir şekilde İsrail bulunsa bile, bunun bir aşamadan sonra hiçbir anlamı yoktur.Çaresizlik haliİskenderun saldırısının, Türkiye’nin Kürt ve dolayısıyla PKK sorununda kritik bir dönemeç olduğu kanısındayım. Neredeyse Dağlıca baskını kadar, hatta belki ondan daha önemli bir saldırıyla karşı karşıyayız. Neden böyle düşündüğümü uzun uzun açmak istemiyorum. Hedef olarak İskenderun’un ve bir deniz üssünün seçilmiş olması başlıbaşına anlamlıdır. Ama daha anlamlı olan PKK’nın Güneydoğu dışında da kolaylıkla etkili saldırılar düzenleyebilmesi ve hatta bunlara ağırlık vermesidir. Her ne kadar bazı gazeteciler Karadeniz ve Akdeniz’de PKK eylemleri olabileceğini önceden yazmış olsalar da, şu ana kadar yaşanan her saldırının bizleri epey şaşırttığı ve derinlemesine sarstığı ortadadır. Ama sıkıntının esas kaynağı, devletin bu konuda neler yapabileceğini kestiremememiz ve hatta bu noktada hayli umutsuz olmamızdır. Örneğin “açılım” zaten rafa kalkmıştı, bu aşamadan sonra indirilmesi herhalde kolay kolay mümkün olmayacaktır. O zaman yerine ne koyulacak?Bilmiyorum, kim ne derece farkında ama içinden geçtiğimiz süreç hakkında pek iyi şeyler söylemek mümkün değil... Daha fazla moral bozmamak için şimdilik nokta koyuyorum