Bugün, Erzurum’da iki önemli basın toplantısı vardı. İlki sabah saatlerinde Palandöken Kayak Merkezi’nde Büyükşehir Belediyesine ait Snowdora (Yarım yamalak dil bilgime göre ancak bu kadar çevirebildim: Kar Çadırı) Otel’de düzenlendi. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT)’in 2025 Erzurum Turizm Başkenti Koordinatörü olarak atanan Muharrem Çığlık’ın, 2025 Turizm Başkentliği süresince yürütülecek proje ve faaliyetlerle ilgiliydi...
Çığlık Kim?
Erzurum'dan iki dönem Milletvekili olan Zürih Winterthur Teknik Üniversitesi Bilgisayar ve İletişim Mühendisliği Bölümü mezunu ve halen, Türkiye Cumhuriyeti Lüksemburg Büyükelçisi Fazilet Dağcı Çığlık Hanımefendinin eşi... O toplantıya katılamadım...
İkinci toplantı ise Aziziye’de pardon Ilıca kaplıcalarındaydı... Bahçesinde üçgen cam kulübelerin olduğu bir çermik... Aziziye Belediye Başkanı Emrullah Akpınar’ın basın açıklaması...
Bu kadim kentin, geçmişini az biraz okuyan ve geleceğine yönelik hayaller kuran birisi olarak; günlerdir yazma telaşında olduğum bu yazıyı paylaşmak geldi içimden.
İnsan bir makasa benziyor. İki ucunun biri ruhu, diğeri bedeni. İkisi de içe doğru hareket ediyor.
Bu makasla ömür denilen kumaşa şekil vermeye çalışıyoruz. Çizgilere uyabildiğimiz oranda bu kumaşa şekil verebiliyoruz. Sakarlıklarımız ise kumaşı dilim dilim ediyor. Ortaya parça parça olmuş kumaş dilimleri çıkıyor…
Usta eller yetiştirmişse bizi, kumaş hayatımıza değer katıyor.
Ustamız kötü terziyse, parça parça kumaşlarla kala kalıyoruz…
Şehirler de böyle…
Bir ucu şehrin bedeni yani mimarisi, altyapısı, üstyapısı, yolları, köprüleri, camileri, çeşmeleri, bulvarları…
Öbür ucu ise kültürü, sanatı, folkloru, dili, tarihi… yani kimliği. Biri diğerine ayak uydurmalı. İkisi birlikte uyumlu ve ustaca kumaşa değmeli… Biri birinden eksik, ayrı, gayrı olmamalı…
Kumaşımız bir şehirse lime lime olur…
Bu şehr-i Erzurum 93 Harbi’nden beri makasın kötü terzi çıraklarının elinde olduğu bir kumaş gibi… Önce şehrin şehirlisi kaybolmuş. Savaşlarda kırılmış, göç etmiş, zulüm görmüş. Yetmemiş, Kafkas ve Mezopotamya göçleriyle, daha önce şehir geçmişi olmayan dağlılara teslim edilmiş. Yetmemiş, büyük umutla sarıldığı Cumhuriyet döneminde, seçimden seçime hatırlanan, arada bir arpalanan ama hep kandırılan, örgütleştirilmiş tarikatların oynaştığı cirit sahası olmuş…
Şehir gün gün kimliğini, ruhunu kaybetmiş...Makasın bir ucu kırılmış!
Şimdi fiziki yapısı, gövdesi yani mimarisi yok ediliyor. Makasın diğer ucuda tarihi mahalleler, sokaklar kentsel dönüşüm maskesi altında kırılıyor.
Şehrin her bir sokağında şehiri; şehir yapan insanların, ailelerin tarihi yaşar. Siz bu mahalleleri, sokakları yok ettiğinizde şehrin hafızasını yok etmiyor musunuz?
Görmüyor musunuz, lime lime olur şehir!
Geriye kalanla ancak Adem ve Havva’ya yarar kumaş parçaları kalır ki; seçimlerde, yatırım politikalarında, kalkınma stratejilerinde, atama kararnamelerinde, bir yerlerimizin hep açıkta kalması ondandır. Nadide bir kumaştan kesilmiş, dikilmiş bir elbisede değil, yırtık pırtık libas içinde sizi görürler… Buna göre de hakkınızı verirler!
Erzurum’u, Erzurum gibi değil İstanbul’un bir semti gibi ele almanın sonucudur bu.
Bu sonuçta; kentin en nadide kumaşı yaklaşık 64 bin nüfusa sahip Azizizye'de yaşayan 7'den 70 herkese, 7 bin 950 lira borç takmakla ortadan sıvışmaktır!
Ne ala memleket değil mi?
En iyisi köye dönüp, evin önündeki bostana domates fidesi dikmek. Kömürle ısıtmaya gerek de yok, nasılsa koca ova yaban tezeği dolu!
------
Aziziye'de, Ilıca domatesinin ilk hasadı yapıldı
erzurumpost.com