Erzurum Güncel- Açıklama şöyle: "Ülkemizde son yıllarda yazdıkları kitaplar, yaptıkları haberler nedeniyle yazarların ve gazetecilerin yargılanması, tutuklanarak cezaevlerine konulması uygulamasının yaygınlaşmasını kaygıyla izlemekteyiz. Basında yer alan haberlere göre “Dün akşam saatlerinde İthaki Yayınevi'nde arama yapan polisler, Ahmet Şık'ın yayınevine gönderdiği "İmamın Ordusu" kitabının kopyasını alarak bilgisayardaki elektronik dokümanı imha ettiler.” Ahmet Şık’ın henüz yayınlanmamış kitabının yayınevindeki kopyasına el konulması yayınlama özgürlüğü açısından çok tehlikeli bir aşamaya geldiğimizin son örneğidir. Gerçek demokrasinin karşıt fikirlerin serbestçe ifade edildiği, insanların beğenmeseler dahi bu görüşleri hoşgörü ile karşıladıkları bir rejim olduğuna inanıyoruz. Yazarlar ve yayıncılar olarak “düşünce ifade özgürlüğüne” ve buna bağlı olarak “yazma, yayınlama ve yayma özgürlüğüne” yaşamsal bir önem veriyoruz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa ile getirilen özgürlüklere aykırı olarak düşünceyi ifade, yazarlarımızın yazma ve yaratma; yayıncılarımızın yayma; halkımızın bilgi edinme ve okuma özgürlüklerine getirilen her türlü kısıtlamanın, engellemenin karşısındayız. Anayasamızdaki düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin maddeleri bir kez daha hatırlatmak gereksinimi duyuyoruz: Anayasa Madde 26: Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Anayasa Madde 29: Süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Yargıtay 8. Ceza Dairesi verdiği bir kararında Düşünce ve İfade özgürlüğüne ilişkin yaptığı açıklama biz yazar ve yayıncıların bu konudaki görüşlerinin de açık bir ifadesidir: Yargıtay 8. Ceza Dairesi verdiği bir kararında şöyle deniyor: “Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu bir demokrasidir. Esasen çağımızın ruhu çoğulculuk yani çok sesliliktir. Çoğulculuk ise birden çok düşüncenin varlığı ve bunların açıklanması temeli üzerinde kurulabilir. Çünkü, dış dünyaya yansıtma olanağı verilmediği takdirde düşünce özgürlüğü işlevini yapamaz ve varlık nedenini yitirir. Kişiler ve toplum, özgür beynin ürünlerinden yararlanamaz. Düşünceleri tartışarak ve tartarak doğruyu yanlıştan ayırma imkanından yoksun kalır. Ancak, unutulmaması gerekir ki, ifade özgürlüğü çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası; sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Eğer demokratik bir süreç ve her bireyin gelişmesi isteniyorsa, anlatım özgürlüğünün korunması hayati önem taşır. Serbest bir kamuoyu oluşturmak, bütün seçeneklerin tartışılmasını sağlamak ve en geniş anlamda halkın yönetime katılımını ve denetimini gerçekleştirmek, ancak bu sayede mümkün olabilir. Elbette temel hak ve özgürlükler gereklidir. Bu, çağımızın tartışılmaz bir gerçeğidir.” Türkiye Cumhuriyetinin, hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu bir demokrasi olduğunu göz önüne alarak henüz yayınlanmamış bir kitabın yayınevindeki kopyasına el konulmasını düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyici çok tehlikeli bir girişim olarak değerlendiriyoruz. Hükümeti, hakimleri ve savcıları, emniyet kuvvetlerini uluslar arası anlaşmaların, Anayasa’nın ve yasaların düşünce özgürlüğüne ilişkin getirdiği hükümlere uymaya çağırıyoruz. Yazar ve yayıncı örgütleri olarak yazma, yaratma ve bunları yazılı ve sözlü olarak başkalarına iletme özgürlüklerine getirilen her türlü kısıtlama, baskı ve engellemeye karşı çıkıyoruz ve karşı çıkmaya devam edeceğiz." VATAN