Erzurum Güncel - NEDEN FARUK ÜNSAL Bu toplumun hastalanan vicdanı bir türlü iyileşemez. Çünkü insanlar ancak adaletin sağlanmasıyla, cinayetlerin gerçekten soruşturulmasıyla ve bütün sorumluların ve suçluların ortaya çıkarılmasıyla iyileşebilecekler. Oysa Hrant Dink cinayetinin de, Uludere katliamının da arkasında, devletin kendi vatandaşını nasıl katlettiğini ve sonra da suçluları nasıl gizlediğini anlatan rezil bir soruşturma ve hukuk hikâyesi var. Peki, bu olaylarda adalet duygusu ve vicdanları yaralananlar kimler? Toplumun sadece bir kesimi mi yaralandı? Dindar Müslümanlar Hrant Dink cinayetiyle ve sonrasıyla ilgili ne düşünüyor? Hrant Dink cinayeti ve Uludere katliamı konusunda Müslüman dindarlar gereken tepkiyi verdiler mi? Neden dindarlarımızın vicdanı bir ses vermiyor? Dindarlarımız aynı zamanda milliyetçi mi? Dindarlık vurgusunu kuvvetli bir şekilde yapan bir partinin, hem Hrant’ın hem Uludereli köylülerin katliamındaki tutumu, dindar bir insanın vicdanı açısından nasıl değerlendirilmeli? Müslüman dindarların kendilerini sorgulaması gerekiyor mu? Hükümet Uludere’de neden böyle davrandı? Uludereli kaçakçıların PKK’lılarla karıştırılması mümkün mü? Başbakan elde dört saatlik Heron görüntüleri olduğunu söyledi. O görüntülerde neler olabilir? Neden hükümet o Heron kayıtlarını açıklamıyor? Daha önce ordunun birçok yanlışlığının üstüne giden hükümet, neden şimdi Uludere katliamının üstüne gitmiyor da sorumluluğu sahipleniyor? Basın neden sessiz? Hükümet Uludere katliamını bu sessizlikle geçiştirebilir mi? Bütün bu soruları 2002-2007 döneminde AKP Adıyaman Milletvekili olan, Meclis İnsan Hakları Komisyon Başkan Vekilliği yapan Mazlumder Başkanı Faruk Ünsal’a sorduk. Çok yürekten, çok çarpıcı, çok uyarıcı cevaplar aldık. Mazlumder, hem Hrant Dink davasını hem de Uludere katliamını başından beri izledi ve bu konuda raporlar yazdı.NEŞE DÜZEL: Hrant Dink cinayeti sizce yeterince soruşturuldu mu?FARUK ÜNSAL: Soruşturulmadı. Devletin cinayetteki payı ortaya çıkmadı. Kamera kayıtları, TİB’in verdiği telefon kayıtları, polis- muhbirlik gibi konulardaki organize ilişkiler yargılamaya yansıtılmadı. Aslında bu dava, zincirin son halkasıdır. Hrant’ın 301. Madde’den yargılanmasıyla başlayan, ölümle sonuçlanan linç sürecinin son halkasıdır. Dolayısıyla bütün bu linç ve cinayet zincirinde devletin hangi kurumlarının ne kadar payı olduğu net olarak artık ortaya çıkmalı.Hrant cinayetinin iki boyutu var. Bir hukuki boyutu, bir de vicdani boyutu. Dindarlık vurgusunu kuvvetli bir şekilde yapan bir iktidarın bu cinayetteki tutumu, dindar bir insanın vicdanı açısından nasıl değerlendirilmeli?Dindar bir vicdan, bir insanın sadece etnik kökeninden dolayı düşmanlaştırılmasını, öldürülmesini kabul etmez. Hrant, Ermeni olduğu için öldürüldü. Zaten olaya karışanlar da bunu söylediler. Hrant’ın Türklüğe hakaret ettiğini ve kendilerinin de milliyetçi bir güdüyle hareket ettiklerini anlattılar. Oysa Hrant’ın 301 yargılamasında, bütün bilirkişi raporları, Hrant’ın aslında Türklüğe hakaret etmediğini, yazısında edebî üslup kullandığını söylemişti. Buna rağmen...Buna rağmen ne oldu?Buna rağmen, o mahkeme başka bir sonuç ortaya çıkardı. Hrant’la ilgili bütün yargı süreçlerinde milliyetçi-devletçi bir tavır takınıldı, gerçeğin ortaya çıkması önlendi. Bir yönüyle Hrant davası, bu ülkede yargı vesayetinin sürdüğünü gösterdi.Hükümete rağmen mi yargı vesayeti sürüyor?Hayır. Delillerin toplanmasında ve organize ilişkilerin açığa çıkarılmasında hükümet çok istekli olsaydı, Hrant cinayetinde en azından bir örgütün bulunduğu ortaya çıkardı. Ama hükümet de üstüne düşeni yapmadı. Delil toplamanın ve adaletin ortaya çıkması konusunda kendi bürokratını yeterince çalıştırmayan hükümet, bu sonuçtan sorumlu tabii ki.Dindar Müslümanlar Hrant Dink cinayetiyle ve sonrasıyla ilgili ne düşünüyor?Eğer o Müslüman, milliyetçi, muhafazakâr, mukaddesatçı ve Türkçü bir sapma ve savrulma içinde değilse...Anlamadım...Yani kişi salt bir Müslüman ise... Sadece dindar bir insan ise... Öyle Müslümanlar, bir insanın dininden ve etnik aidiyetinden ötürü öldürülmüş olmasından büyük rahatsız duyarlar ve duyuyorlar da. Çünkü İslam’da en oturmuş olan hukuk, Müslimlerle gayrımüslimler arasındaki hukuktur. Birlikte nasıl yaşayacaklarına dair hükümler Kuran’da çok açıktır. Peygamber’in de uygulamalarında bu vardır.Milliyetçi, mukaddesatçı dediğiniz nedir, kimdir, hangi kesimlerdir?Her şeyden önce bir “milliyetçi mukaddesatçı”, tarihte yaşanmış olan olayları kutsallaştırır. Oysa tarihte büyük acılar ve olaylar yaşandı. Eğe siz bunları kutsallaştırırsanız, bu olayları birer mukaddes pratik olarak görürseniz, yaşananların benzerlerini bugün de yapılması gereken şeyler olarak benimsersiniz. Dolayısıyla geçmişte olanları tekrar yaparak yanlış bir döngü içine girersiniz.Aynı şekilde öldürmeye mi devam edersiniz?Evet. Bu yüzden tarihte yaşanmış acı ya da tatlı olayları eleştiri dışı bırakıp mutlaklaştırmamak gerekiyor. Bir Müslüman, eleştirel akla sahip olmalıdır. Tarihteki olayları devamlı eleştiriden geçirip tekrar tekrar yorumlamalıdır.Sapmadan söz ettiniz. Milliyetçilik, Müslümanlıktan bir sapma mıdır?Evet. Bence bir sapmadır. Mukaddesatçılık, milliyetçilik ve muhafazakârlık, Müslümanlıktan bir sapmadır. Muhafazakârlık da insan aklının önündeki bir prangadır. Tarihi dondurur ve algının önündeki eleştirel süzgeci çalıştırmaz. Onları eleştirmez. (TARAF)