Bu sefer de hüsrana uğrayacaksınız

Mehmet ŞENER

Yıllardır “Erdoğan’sız bir Türkiye”  planları yapan ve 31 Mart Mahalli Seçimleri öncesi de bir kez daha sahneye çıkan şer odakları, Cumhur İttifakı’na karşı adeta savaş açtı!

Çünkü bu milletin feraseti, irfanı ve izanı oynanmak istenen tüm kirli oyunları idrak edecek kadar güçlü… Bir yanda FETÖ-PKK ortaklığı öbür yanda isimleri bilinen ve bilinmeyen taşeron terör örgütleri, beri yanda ise, atını itini nallayıp Türkiye üzerine harekete geçen istihbarat teşkilatları… Hepsinin de müşterek talebi, muradı ve amentüsü: Türkiye’ye diz çökertmek, Erdoğan’dan kurtulmak…

Vaktiyle Amerikalı bir siyasetçi demişti, “Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir.”

Yıllar yılı “arka bahçeleri” olarak gördükleri Türkiye’nin artık yabani otlardan kurtulup, süne zararlılarından temizlenmeye çalışması mahut çevreleri çıldırtıyor, çileden çıkarıyor!

Terör eylemleriyle hesap sormaya kalktılar olmadı, tabii afetler üzerinden hizaya getirmeye kalktılar millet yemedi, 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminde bulundular ellerinde patladı.

Onlar kafayı yemesin de kim yesin?

Türkiye sanki de kurşungeçirmez bir zırh…

Kim nereden saldırırsa saldırsın nafile…

Ellerindeki silahlar, mantar tabancasından daha etkili olmuyor.

Sesi var, yıkımı yok!

Çünkü bu devlet de bu millet de tüm tuzaklara karşı artık şerbetli, bilinçli ve teyakkuz halinde…

Millet görüyor, oynanmak istenen oyunun kimler tarafından kaleme alındığını…

Millet yine görüyor, bu kirli oyuna içeride kimlerin teşne olduğunu, kimlerin işbirlikçilik yaptığını ve kimlerin ihanet ettiğini…

Gece şafağa erişmeden tuzaklar teker teker boşa çıarılıyor.

Artık eski Türkiye yok.

Şimdi bambaşka bir Türkiye var:

Refleksleri gece gündüz aktif…

Kompleksi yok, kendini ezik hissetmiyor, başkalarına boyun eğmiyor.

Nasıl ki, yiğit düştüğü yerden kalkarsa yiğittir. Türkiye de tam öyle…

Yaralandı, canı yandı, yüreği sızladı çoğu zaman…

Lakin pes etmedi, yılmadı, umutsuzluğa kapılmadı.

Biliyordu ki umutsuzluk, imansızlığın emaresidir.

Acılarını yaralarına pansuman yaptı, akan kanından serumlar üretti…

Boyun eğmedi, çaresizliği siyaset olarak görmedi, yalnızlığı yenilmişlik saymadı.

Her seferinde bir yanından vuruldu ama öbür yanıyla istikbale tutundu.

Biliyordu…

Zulme ve ihanete karşı en etkili silah, aydınlıktır, inançtır, dipdiri bir tefekkürdür.

Tecrübesini ve ilhamını tarihten alan bir millet, elbette ki aynı delikten defalarca ısırılamaz.

31 Mart seçim takvimi yaklaştıkça yanardağlar irin kusmaya başladı; düşünün ki lavlar bile sessiz…

Yakalanacaklarını bile bile sağa sola sıkıp duruyorlar!

Sarıyer kaymakamlık lojmanları son deneme…

Mesaj vermek istiyorlar. Diyorlar ki:

“Biz istersek kaos üstüne kaos çıkarırız.”

Türkiye de diyor ki haydi gelin; biz de hazırlık üstüne hazırlık halindeyiz.

Bütün mesele…

Bu iktidarı bertaraf etmek yerine de de, şer odaklarının emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirecek bir kukla yönetim kurmak…

Cumhur İttifakı ezber bozduğu için saldırılar yeniden başladı.

Kiliseyle camiye aynı anda saldıran o zihniyet, hangi barışın peşinde olabilir?

Millet tuzakları gördüğü için kendi iç barışını tesis ediyor:

Kimseyi ötekileştirmeden tek yumruk olmuş bir ülke…

Tayyip Erdoğan’a muhalefet edeyim derken, bindiği dalı kestiğinin farkında olmayan kimseler yüzünden, terör örgütleri yüz buluyor.

Etrafa rastgele ateş etmeleri bu yüzden…

Mesele, 31 Mart’ta CHP’nin yahut da DEM’in kazanması değil…

Mesele, 31 Mart’ta Türkiye düşmanlarını bayram etmesi.