Cahit Berkay: Her yeni kuşak kendi müzik tarzıyla beraber geliyor

"Al Yazmalım", "Devlerin Aşkı", "Kılıbık", "Çiçek Abbas", "Hülya" ve "Dila Hanım" gibi Yeşilçam filmlerinin unutulmaz müziklerine imza atan Cahit Berkay, sanat hayatını ve yeni nesil müzisyenleri AA muhabirine değerlendirdi.

Erzurum Güncel- Profesyonel olarak 1964 yılında Moğollar grubunda müzik hayatına başlayan ve unutulmaz film müziklerine imza atan Cahit Berkay, her yeni kuşağın kendi müzik tarzıyla beraber geldiğini belirterek, "'Ya kardeşim sen nasıl müzik yapıyorsun?' dediğin an onları yok saymış, aşağılamış olursun. Zaman ciddi bir şekilde değişiyor. O değişim yeni şeyler getiriyor." dedi.

"Yarım asrı aşan müzik hayatınız var. Bu süreçte birçok albüm ve film müziklerine imza attınız. Cahit Berkay için bu zaman dilimi nasıl geçti?"

"Profesyonel müzik hayatım 55'inci yılına geldi. Nasıl geçti derseniz? Çabuk geçti ama dolu dolu geçti. Şu geldiğim noktada yaptığım işlerden mutluyum. İyi ki müzisyen olarak bu hayata girmişim. Bu aşamada gençlerimize mutlu olabilecekleri, severek çalışabilecekleri meslek edinmeleri anlamında şans diliyorum. Müzik kolay bir şey değil, '55 sene' dedik. O 55 sene ciddi yoğun bir emekle geçti. Şu an senfonik bir konserim var. Bu teveccühtür benim için. Eserlerimin toplumla buluşması için ciddi organizasyonlar yapılıyor. Buraya gelmek anlamında çok mutluyum, onur duyuyorum. Bunların hepsinin sebebi gerçekten çok çalışmak. Uykusuz günler. O Yeşilçam günlerim, sinema müzikleri ürettiğim yıllar... Gerçekten şaka gibi ama uykusuz 48 saati devirdiğimiz günler olmuştu. Bunların semeresini şimdi bol alkış alarak topluyoruz. Mutluyum."

"Türkülerimize çok önem verdim"

"Yeşilçam müzikleri denildiğinde akla gelen ilk isimlerdensiniz. Bazı film müziklerini bir ya da iki gecede ürettiğiniz söyleniyor. Kısa sürede kalıcı eserler üretmeyi neye borçlusunuz?"

"Bir gün iki gün değil aslında önünde 20-30 yıl artı bir gün var. Aslında çok klasik bir cevaptır. Çünkü 'İnsan ben müziğe başladım, beste yaptım' gibi bir şey yok. O birikim şöyle geliyor. Altını hep çizerek söylüyorum. Ben Anadolu'da yaşayan bir insanım. Ispartalıyım. Bu topraklarda doğdum ve büyüdüm. Benim çocukluğumdan beri önümü açan, bana verilen nasihatler, 'Sen bu topraklarda yaşıyorsun, bu topraklardaki kültürü dibine kadar araştırıp, öğrenmen ve özümsemen gerekiyor' şeklinde oldu. Bunu genç yaşlarda iyi anlamışım. Burada mütevazı olmaya gerek yok. Gerçekten bunu iyi anladım. Türkülerimize çok önem verdim. Benim çocukluğum hep türkülerle geçmiştir zaten. Onun çok büyük faydasını gördüm. Batı müziği derseniz, onlara da çok açıktım. Gençliğimde dünya müziğini de tanımaya çalıştım."

"Eserlerinizde doğu-batı sentezi hakim konumda. Moğollar grubunuzda bu şekilde gerek Türkiye'de gerekse de dünyada tanındı, bilindi ve sevildi. Sizi ve Moğolları farklı kılan şey neydi?"

"Moğolların kuruluş amacı yurt dışına çıkıp orada meşhur olmak ve çok para kazanmaktı. Gençlik hayalimizdi. Biz kendimize şu soruyu sorduk, Fransa'ya gidersek ki Fransa'ya gitmeyi kafaya koymuştuk, orada en doğalı plak şirketine gidip müracaat edeceksin, 'Biz plak yapmak istiyoruz' diyeceksin. Onlar da 'Gel demo bir müzik yap sen neler yapıyorsun görelim' diyecek. Bu aşamayı kolay atlatabilmek için dedik ki bizim önemli bir özelliğimizin olması lazım. Nedir o? Müzikal özellik. Tabi o yıllarda Fransa'da Türk müziği kimsenin umurunda değil. Biz kendimize ilginç olabileceğimiz yolu seçtik. O batı müziğinin yani gitar, bas, davul ve orgun yanına bağlamayı, yaylı tamburayı, kabak kemaneyi entegre ettik. Bu batı ve doğu enstrümanlarından oluşan sentezle birtakım müzikler yapmaya çalıştık. Bu çok ilginç geldi. Adamlar bizi aldı direkt stüdyoya soktular. Gerçi bu akademik bir çalışmaydı. Ödül de verdiler bize (1971 Academie Charles Cros Ödülü). Bu ödülü 1970'te Jimi Hendrix'e, 1971'de Moğollar'a, 1972'de Pink Floyd'a vermişler. Şimdi 'world music (dünya müziği)' diye bir şey başladı. Artık Çin'deki adam Türk müziğiyle ilgileniyor. Bizim buradakiler Japonya, Amerika, Afrika müziğiyle ilgileniyor. Globalleşme içerisinde müzik sınır tanımıyor. Herkes birbirinin kültürüne, müziğine merak sarıyor. Bu anlamda eğer sen orijinal ve kendini ifade edecek müzik çıkarmak istiyorsan kültürel zenginliğimizi benimsemen gerekiyor. Ben 'Anadolu' diyorum. Anadolu dünyanın en zengin kültürlerine sahiptir. Sadece müzik değil, gerek yazın, müzik, gerek folklor anlamında bu topraklar ne isimler yetiştirdi. Bunları çoğaltabiliriz. İçinde yaşadığın topraklardaki kültür neyse onu al, tanı ve özümse. Onun üstüne Çin, Amerikan kültürlerini, müzikleri tanı. Ondan sonra ben sana şapka çıkarırım."

"Küçük bir ekiple ortaya Selvi boylum al yazmalım çıktı"

"O dönemin kısıtlı imkanlarına rağmen özgün eserler ürettiniz ve bu eserler günümüzde de sevilerek dinleniyor. O dönem ki üretim koşullarınızdan bahseder misiniz?"

"Sıfırdan bir şeyler ortaya çıkarmak çok önemli. Ben bunun sinemada faydasını çok gördüm. 1974'te sinemaya müzik yapmaya başladığım zaman filmde müziğe ayrılan bütçe o kadar küçüktü ki. Biz minimum şartlar altında çalışmak zorunda kaldık. Ben bağlama, gitar, tanbur. Uğur Dikmen klavye. Bir basçı, bir davulcu, dört kişi. Biz bunları yaparken dünyada adamlar senfonik orkestrayla, 70-80 kişilik orkestralarla filmlere müzik yapıyorlardı. Yetmezse arkalarına 100-200 kişilik koro koyuyorlardı. Bize öyle imkan tanınsa bunların kaydını yapacak stüdyo yoktu Türkiye'de. O şartlarda çalışmak zorundaydık. Küçük bir ekiple ortaya 'Selvi boylum al yazmalım' çıktı. Kısıtlı imkanı nasıl aşacaksın? Bu film nerede geçiyor? Osmaniye'de. Osmaniye'nin kültüründe ne vardır? Davul, zurna, bağlama, kaval vardır. Ben bunlardan yola çıktım. Bunlar birazda müzikal zeka isteyen şeyler. Çözüm bulacaksın. Çözümde kullanacağın materyal var. Hepsi bir arada olunca öyle bir netice çıkıyor. Mütevazı olmayayım. İyi işler yapmışız."

"Her yeni kuşak kendi müzik tarzıyla beraber geliyor"

"Teknolojinin gelişmesi müzikte bir dijitalleşmeyi getirdi. Müzik piyasasında bir değişimde yaşandı. Teknoloji-müzik arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Cahit Berkay, nasıl kullanıyor teknolojiyi?"

"Bir sürü meslekte dijitalleşme başladı. Çalışma ortamında kullanılan aletler senin elini kolaylaştıran şeylere dönüştü. Benim nesilde çok insan bu treni kaçırdı. Ben kaçırmayanlardan biriyim. 1980'li yılların başında müzik çalışmalarımda bilgisayar kullanmaya başladım. O treni kaçırsaydım belki yoktum. Kalmıştık bir kenarda. Önemli olan var olan değişimi yakalamak. Neler oluyor dünyada? Her yeni kuşak kendi müzik tarzıyla beraber geliyor. Bizim dönemde blues, o dönemin şartlarına uygun pop vardı hatta Türkiye'de o pop müziğe ne isim verileceği bile kargaşaydı. O dönem rock yoktu. Pop denilirdi. İçinde hepsi vardı. Blues da içine girerdi. Pop derken hala o günü izah etmeye çalışıyorum. Geldiğimiz noktada rock kendi içinde bölündü. Rock, heavy rock, metal çıktı. Şimdi rap çıktı. Bunlar yeni çıkan kuşağın kendini ifade etmesi için bulduğu şeyler. Bunlarla barışık olacaksın. 'Ya kardeşim sen nasıl müzik yapıyorsun?' dediğin an onları yok saymış, aşağılamış olursun. 'Ben en iyisini yaptım' moduna girersen ki bu yanlıştır. Açık olacaksın. Zaman ciddi bir şekilde değişiyor. O değişim yeni şeyler getiriyor. Birtakım şeyleri çöpe gidiyor. Yerine yeni şeyler geliyor."

"Bu dönemin müziğini nasıl buluyorsunuz?"

"O zaman hızlı bir tüketim yoktu. Bu zamanda o kadar hızlı bir tüketim var ki. Kalıcı bir şey yapmadığın zaman bugün var olan 1-2 ay zor dayanıyor. Bir kısmını tenzih ederim, popçuların bazısı Türkçeye çok önem veriyor. Şarkıdaki şiirsel kaygıyla yapıyorlar. Türkçenin şiir içerisindeki kullanımına dikkat edip önem veriyorlar. Bu kaygıyı taşıyan şarkılar daha uzun yaşıyor. Teoman örneğini verelim. Kaç sene önce yaptığı şarkılar şimdi de dinleniyor. Niye? Sabun köpüğü şarkılar yapmadı. Hayatın bir tarafına dokundu. Bunlar önemli şeyler. Bir kısmı var. Kafiyesi uysun, 'Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı' anlamında yapıyorlar. Eskiden manipülasyon yoktu. Şimdi halka 'Bak bu şarkı senin şarkın, sen bunu dinleyeceksin' diye empoze ediliyor. Hak etmesine rağmen bir yere gelemeyen çok şarkı var."

"Birbirinden değerli sanatçılarla çalışma fırsatınız oldu. Bunlar içerisinde olan Cem Karaca ve Barış Manço ile çalışmak nasıl bir duyguydu?"

"Onlar benim çok iyi dostlarımdı. Her şeyden önce müzik yaptığım insanlar değil ben onlarla gerçekten dosttum, arkadaştım. O arkadaşlığın oluşturduğu ortamda müzik yaptık. Çok keyifli çalıştık. Maalesef ikisi de genç yaşta aramızdan ayrıldı. Hala ikisini de çok özlüyorum. Bugün beraber müzik yapıyor olabilirdik. Aklıma geldikçe 'niye erken gittiler' diye soruyorum. Mekanları cennet olsun."

Kültür/Sanat//Mağazin Haberleri

Hazal Kaya ile evli olan Ali Atay'dan gündem olan sözler
Erzurum Devlet Tiyatrosu'nun oyunu Tunus'ta perdelenecek
Yavuz Bingöl "Son 10 yıldır en fakir dönemimi yaşıyorum" diyerek intihar itirafında bulundu!
Deha'nın Sofi'si Onur Saylak ödül törenindeki konuşmasıyla gündemde!