Erzurum Güncel- HABERTÜRK Yazarı Murat Bardakçı:GRUBA BAK, GRUBA! Yayına çıkan oyuncu internetten gelen her şeye inanacak kadar saf, konu hakkında etraftan görüş almaya çalışan muhabir de söyleneni idrak edemeyecek derecede sağır yahut anlayışsız ise, ortaya böyle şeylerin çıkmasına hiç şaşmamak gerekir! Televizyoncusu on küsur senelik ses kaydını “Atatürk’ün sesi” zanneden konuğuna tek lâf etmez... Canlı yayın muhabiri “Çocuk sesi duyulmuş”u “Çocuk cesedi bulunmuş” diye anlayıp kaybolmuş yavrucağızın annesini krizlere sokar... Sonra, gafını düzeltmek için bulunan sanki düşürülmüş bir anahtar yahut cüzdanmış veya Türkçe’de “ses bulmak” gibisinden bir söz varmış gibi “Afedersiniz, çocuk cesedi değil, çocuk sesi bulunmuş” diye kıvırır... Gazetenin muhabiri de muhatabının söylediğini başka tarafından anlayıp “Aynı plâk onda da varmış” diye yazar... Programın konuğundan yapımcısına, uzmanına ve muhabirine kadar hepsinin kulağına da, bilgisine de, anlayışına da kurban olsunlar! Gruba bakın gruba!SABAH Yazarı Yüksel Aytuğ:OLMAZ OLSUN BÖYLE HABERCİLİKÇok talihsiz anlardı. Hem Kanal D Ana Haber için hem de muhabir Özay Erad için... Erad, Şile'de kaybolan minik Berat'ın evindeydi. Mikrofonu uzattığı annesi isyandaydı. Devlet yetkililerini göreve davet ediyordu. Acılı ve endişeli anne, sırayla herkese uzun uzun sitem etti, yardım istedi. O sırada muhabir Erad'ın yüzü endişe ile gerildi. Ardından, odada bulunan Berat'ın kardeşinin dışarı çıkarılmasını istedi. Anneye dönerek, "Ben de bir anneyim. Ama şimdi bu haberi nasıl vereceğimi bilemiyorum. Bir son dakika gelişmesi oldu. Bana kulaklığımdan bildiriyorlar. Ormanda bir çocuğun cesedi bulunmuş. Jandarma ekipleri şimdi o bölgeye gidiyorlar" dedi. Anne feryat ederek, koltuğa yığıldı. Sinir krizi geçirmeye başladı. Bir süre sonra muhabir Erad, telaşla düzeltme yapmaya koyuldu: "Yok, hayır, çocuk cesedi değilmiş. Canlı yayındayız, ben yanlış anlamışım. Çocuk cesedi değil, çocuk sesi bulunmuş. (O da ne demekse?) Ceset değilmiş, hayır, hayır..." Ve canlı yayında odayı panik havası kapladı. Kimi kamerayı kapatmaya çalışıyordu, kimi kendini yerden yere atan anneyi sakinleştirmek için çırpınıyordu. Stüdyoya geri dönüldüğünde spiker Serdar Cebe hiçbir yorum yapmadan büyük bir soğukkanlılıkla sıradaki habere geçti. Bir süre sonra Şile'deki eve yeniden canlı bağlantı yapıldı. Muhabir Özay Erad perişandı: "Bu bir canlı yayın, tabii ki hepimiz Berat'ın bulunması için uğraşıyoruz. Ben de bir anneyim. Kulağıma gelen bilgiyi yanlış anlamışım. Buna sebebiyet verdiğim için çok özür diliyorum. Ormanda Berat'ın kıyafetleri bulunmuş. Ben yanlış anladım. Özür diliyorum..." Neyse ki daha sonra Berat sağ salim bulundu ve canlı yayında şoka uğrayıp sinir krizi geçiren anne bu acının ardından büyük bir mutluluk yaşadı... Peki ya annenin ya da aile fertlerinden birinin kalbi, o acı habere dayanmasaydı? Tamam, ortada kötü niyet yok. Ama bir anneye canlı yayında, kameralar önünde evladının öldüğü haberini verme hakkını ve yetkisini size kim verdi? Orada psikolog, doktor var mı? Böyle bir riski nasıl alırsınız? Bu muhabirler, editörler böyle konularda hiç mi eğitim almazlar? Peki ya canlı yayında bir annenin yıkılışını milyonlara izlettireceksiniz de ne olacak? Kahrolsun böyle rekabet. Yerin dibine batsın böyle habercilik. Olmaz olsun böyle acemilik... Umarım bu acı tecrübe, başta Kanal D Haber Merkezi olmak üzere tüm haberci dostların kulağına küpe olur...SABAH Yazarı Şengül Balıksırtı:HABER Mİ YOKSA HAYAT MI ÖNEMLİ?Üç yaşındaki Berat'ın öyküsüne televizyonlarda ya da gazetelerde rastladınız mı bilemiyorum. Ben televizyonda izlediğimde Berat bayram ziyareti için gittiği Şile'nin bir köyünde 28 saattir kayıptı. Berat'ın annesinin feryadını izlerken, ekranda "Bir çocuk sesi duyuldu" altyazısı belirdi. Sonra muhabir, annesinin yanında oturan Berat'ın kardeşinin odadan dışarı çıkarılmasını istedi. Ve onun çıkışını sağladıktan sonra "Bu durum bir anneye nasıl söylenir bilemiyorum ama ormanlık alanda bir çocuğun cansız bedenine rastlanıldı" dedi. Ve Berat'ın annesi çığlıklar atıp kendini oradan oraya atmaya başladı. Saniyeler geçmeden, haberi sunan muhabir, "Pardon, pardon... Bir çocuk sesi duyuldu" dedi. Böyle bir şey olabilir mi? Oldu işte. Hemen yayın kesildi. Birkaç dakika sonra aynı muhabire yeniden bağlanıldı. Ve muhabir yine defalarca özür dileyerek "Kulağıma gelen sesi yanlış anladım" dedi.HABER İZLEMİYORUMAma özrü yanlış bilgi verdiği için diledi; başka bir şey için değil. Neyse ki birkaç saat içinde Berat bulundu. Çocuk sağ salim yuvasına kavuştu. Ben yıllardır haber izlemiyorum. Haber kadar ekranda haberciler tarafından yaşatılmaya çalışan heyecan da insanın üzerinde klastrofobik bir etki yaratıyor çünkü. En küçük haber bile haberden daha büyük hareketlerle anlatılıyor, önemliymiş hissi veriliyor, yaygara koparılıyor. Nitekim Berat'ın haberlerinin öncesinde de bir muhabir Başbakan'ın İstanbul'daki evinin önünden canlı yayındaydı. Bir heyecan bir heyecan. Tamam habercilerin böyle bir dili var ama her haber de böyle heyecanla anlatılmaz ki. Neymiş? Başbakan cami açılışından sonra evine gitmiş ve bir daha da görünmemiş. Ses tonlarına falan bakınca bir şey oldu zannediyorsunuz. İyi ki de izlemiyorum haberleri. İnsanın sinir sistemi arıza çıkarır çünkü.İŞ KAZASI DİYELİMAma haberciler şu konuyu bir tartışsınlar bakalım; habercinin canlı yayında bir anneye evladının öldüğü bilgisini vermesi gerçekten habercilik midir? Etik midir? Reyting midir? Ve de haber her türlü hayatın önüne geçer mi? Berat'ın annesine hayatının şokunu yaşatan muhabir arkadaşımızın bir iş kazası yaşadığını kabul edelim ve şuna şükredelim; Berat iyi ki bulundu, iyi ki yaşıyor, iyi ki annesinin sıcak kollarında yine... RADİKAL Yazarı Cüneyt Özdemir:ÖZAY ERAD'IN CANLI YAYIN KAZASI TELEVİZYONCULARA DERS OLACAK MI?Berat’ın anasının başına gelenleri Vietnam’ın başkenti Hanoi’de bir otel odasında izledim. 3 yaşındaki Berat, anası ile Şile’de bayram ziyaretine gitmiş. Kaybolmuş... Ortalık yangın yeri. Malum, bayram nedeniyle ortada doğru dürüst bir haber de yok. Medya üzerine atlıyor. Birinci günün sonrasında bütün medya Berat’ın akıbetini merak ederken Kanal D anahaber ekipleri olay yerinde canlı yayında annesinin yanındalar.Muhabir Özay Erad heyecanla olayı anlatırken kulağına yanlış bir haber fısıldanıyor. Özay Erad önce Berat’ın ağabeyini soğukkanlılıkla odadan çıkarttırıyor. Annesine bile dönmeden kameraya bakarak Berat’ın cesedinin bulunduğunu, köylülerin olay yerine gittiğini söylüyor.Anne yanında delirirken Özay Erad şefkatle kolunu annenin omzuna uzatıyor. Ağlamamak için kendini zor tutuyor. Gerçi sonra bir çocuk sesi duyuldu diye düzeltiyor ama çok geç... Anne çığlık çığlığa acıyla kendini yerlere atıyor. Bağırtılar, çağırtılar akrabalar yetişiyor, ekran kararıyor, alelacele anchorman Serdar Cebe’ye geçiliyor.Bir televizyonculuk kazası deyip geçmeden önce bir duralım ne dersiniz?O annenin çığlığı taa buradan duyuldu arkadaşlar.Meseleyi basit bir muhabir hatasına bağlayıp üzerini itinayla kapatabiliriz ama yapmamalıyız. Televizyonun bu yapay dilini kırmanın, yıkmanın hepimiz için zamanı geldi.Televizyonda cinayet çözenlerin de prime–time’da acı pazarlamaya kalkanların da reyting için bir haber bülteninde olmadık dümenler çevirmeye kalkanların da alacağı çok ders var. İşe bir soru sorarak başlayabiliriz.“Çocuğu kayıp bir ananın gözünün içine bakıp çocuğunun cesedinin bulunduğunu milyonlarca kişinin huzurunda söylemeye hazır mısınız gerçekten?”O zaman, o ananın patlattığı çığlığa da hazır olmalısınız. Şaşırmak yok! Haberin yanlış çıkması skandal değil. Neyse ki Berat birkaç saat sonra canlı bulundu. Asıl skandal o çocuğun ölü bulunmasıydı.Cümleten geçmiş olsun!