Erzurum Güncel- Dershane kriziyle ilgili salı günü yayınlanan son yazımı (Yoksa “Gülen iyi, çevresi kötü” mü?) Dershane konusunda ilk pes eden tarafın muharebenin bundan sonraki safhalarında başarılı olma ihtimali daha da azalacağı için iki taraf da pozisyonunu olabildiğince korumaya çalışıyor, çalışacağa da benziyor” diye bitirmiştim.Ne var ki aynı günkü gazetelerde çıkan Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın dershane konusunu “paydaşlar“la görüşecekleri açıklaması, cemaat dâhil birçok çevre tarafından hükümetin geri adım atması olarak yorumlandı. Fakat çok geçmedi; bir gün sonra, yani çarşamba akşamı, dershaneleri kapatma projesinin asıl sahibi olduğunu bildiğimiz ama bu konuda pek konuşmamış olan Başbakan Erdoğan canlı yayında hiçbir tevile yer bırakmayacak açıklıkla dershaneleri kapatacaklarını ilan etti.Meydan muharebesinde son safhaErdoğan’ın dershaneleri kapatma gerekçeleri üzerine tartışma çoktan başladı ve tırmanarak sürecektir. Lakin çarşamba akşamı izlediğimiz Başbakan’ın bu noktada geri adım atmasını beklemek çok gerçekçi olmaz. Son krizinde, bunun aslında sadece dershane sorunu olduğuna inanmadığım, dolayısıyla baştan beri olayın teknik değil siyasi boyutuyla ilgilendiğim için, bu sefer de olayın eğitimle ilgili boyutunu atlayıp hükümet-Gülen cemaati arasındaki iktidar savaşının gelmiş olduğu safhayı irdelemek istiyorum.Bu noktada baştaki alıntıya dönelim: Erdoğan, dershaneleri kapatma pozisyonunu koruyarak Gülen cemaati ile yaşanmakta olan “meydan muharebesi“nin, ne olduğunu şimdilik bilmediğimiz bir sonraki safhasına güçlü bir şekilde gireceğe benziyor. Cemaatin önündeyse üç seçenek var: 1) Sert muhalefet, yani direniş; 2) Yumuşak, zamana yayılmış itiraz/şikâyet/lobi süreci; 3) İtaat.Bunlardan hangisi olursa olsun, cemaat savunma pozisyonunda olacaktır. İnisiyatifi yeniden ele geçirmesi içinse hükümetin (Erdoğan’ın) bu veya başka bir konuda (örneğin Kürt sorunu/çözüm sürecinde) bariz ve ciddi bir hata/hatalar yapması gerekecek.İktidar savaşının tesciliBiliyorum, MİT kriziyle birlikte hükümet ile Gülen cemaatinin ilişkilerini “yeni tür iktidar savaşları“ olarak tanımlamam; dershane kriziyle birlikte iyice tırmanan gerilime de “meydan muharebesi“ adını vermem her iki tarafı da rahatsız etti, ediyor. Malum, başlangıçta her iki taraf da, hem bir yandan kendi aralarında (genellikle örtülü bir şekilde) kıyasıya mücadele edip diğer yandan buna işaret eden üçüncü şahısları, hep birlikte “fitne ve fesat“ çıkarmakla suçluyorlardı. Dershane kriziyle birlikte kavga alenileşince eskisi kadar fitneden şikâyet edemez oldular.Fakat çarşamba akşamı Başbakan Erdoğan, Sabah yazarı Sevilay Yükselir kendisine MİT krizini hatırlatıp cemaatin bununla ilişkisi olup olmadığını sorunca yine “fitne“ kavramına başvurdu. Ama çok ciddi bir farkla: Erdoğan “Ne alakası var Cemaat ile? Bu fitnecilerin uydurmasıdır” gibi bir cümle kurmadı. Onun yerine sorumluluk düzeyindeki kişilere (ki bunlardan ilki herhâlde Fethullah Gülen olsa gerek) bu fitneyi yapanları bulup ayıklamaları çağrısı yaptı ve fitnecilerin, bu dünyada veya öbür dünyada mutlaka hak ettikleri cezayı alacaklarını söyledi.Çarşamba gecesi boyunca Gülen cemaatiyle ilişkilerini bildiğimiz isimler sosyal medya üzerinden yaşadıkları derin hayal kırıklığını otosansürsüz bir şekilde dile getirdiler. Örneğin Erdoğan’ın kendilerinden “karşı taraf“ diye bahsetmesi, dershanelerin kapatılması girişimine karşı yürüttükleri kampanyayı birkaç kez “kara propaganda“ olarak nitelemesi ciddi rahatsızlık yaratmışa benziyor.Fakat nice sorun, engel ve badireyi aşarak küresel bir güç hâline gelen Gülen hareketinin en büyük özelliklerinden biri değişen konjonktürlere hızla uyum sağlayabilmesidir. Bu sefer de böyle olması kuvvetle muhtemel. Cemaatin dershane işini tadında bırakıp muharebenin bir sonraki aşamasına gereksiz bir şekilde aşırı yıpranmış olarak girmek istemeyeceğini tahmin edebiliriz.Peki bir sonraki safha ne olur? Şu ana kadarki işaretler ve yorumlardan hareketle “yerel seçimler“ diyebiliriz ancak öncesinde de pekâlâ başka gerginlikler yaşanabilir.