Erzurum Güncel - Uğur Dündar'ın Bilgi Yayınevi'nden çıkardığı "İyi Uykular Sayın Seyirciler" adlı kitap geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı.Dündar, Nedim Şener'in kızı Vecide Defne Şener'e ithaf ettiği Kemal Sunal'ın cenaze töreninde kendisini vurmayı planladıklarını anlattı:"Israrla arayanlardan biri de, kadim dostum Profesör Haluk Şahin... Hemen Haluk'un numarasını çevirdim. Telaş içindeydi: 'Az önce CNN-Türk'ten aradılar. Onlara bir ihbar gelmiş, seni Kemal'in cenaze töreninde vuracaklarmış!..' Haluk haklıydı. Bıçak sırtı bir durumdaydım. Ya Kemal'i son yolculuğuna uğurlayacaktım ya da onunla birlikte ben de mezara girecektim... Teşvikiye Camisi'nin yolunu tuttum. Bir yandan da dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'i arayıp, CNN Türk'e yapılan ihbarı anlattım. Ölsem de bu törene katılacağımı söyledim. Emniyet Müdürü 'Ben her türlü önlemi aldıracağım ama siz de dikkatli olun Uğur Bey!' dedi. Gerçekten de daha caminin önünde aracımdan iner inmez, kendimi polis çemberinin içinde buldum. Polisler arasında avluya girdim. Törenin ardından karayoluyla Çanakkale'ye dönerken telefon bir kez daha çaldı. Arayan bu kez Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'dı. 'Büyük geçmiş olsun!' dedi, 'Tetikçiyi cami avlusunda yakalayıp, kimseye fark ettirmeden gözaltına aldık!..Sizi vurmak için geldiğini de itiraf etti!'"KİMSE BENİ ARAMADICumhuriyet Gazetesi'nden Ali Deniz Uslu'ya konuşan Uğur Dündar, "Kimse beni aramadı zaten" dedi. Dündar veridiği röportajda "İşten çıkarılmam kapitalizme bile aykırı" dedi. Uğur Dündar “İyi Uykular Sayın Seyirciler” isimli kitabını yayımladı. Uğur Dündar'la söyleşi yapmak için konuştuğumuzda gazeteci endişesi taşıyorduk. Bizimle konuşur muydu, yoksa başka gazetelere verilmiş sözü var mıydı? Aldığımız yanıt basının bugün içinde bulunduğu durumu en basit haliyle tarif ediyordu: “Kimse röportaj yapmak için beni aramadı zaten.”- “İyi Uykular Sayın Seyirciler”i yazma sürecini biz az çok, daha doğrusu bize izin verildiği kadar biliyoruz ama sizin cephenizde neydi durum?- Star TV macerası akıl almaz olaylarla, tezgâhlarla, saldırılarla, iftiralarla başladı ve apar topar son buldu. Benim de bu süreci anlatmam gerekiyordu. Zaten işsiz kaldım ve zamanım da boldu.- Kitabı okumak cesaret işi, inanması zor hikâyelerle dolu, kumpaslar büyük. Peki, bu kitap bir savunma mı, misilleme mi, intikam mı?- Hayır değil! Bu yalnızca gelişmekte olan ülkelerde bizim gibi soruşturmacı gazetecilerin başına neler gelebileceğini gösteren bir belge. Bu belgenin gelecek kuşaklara kalması gerekliydi, topluma hizmet edip, onlara gerçekleri anlatmaya çalışan ben ve benim gibi gazetecilerin nelere maruz kaldığını herkesin bilmesini istedim. Dünyada da böyle; güç odaklarının doğal refleksidir soruşturmacı gazetecilere saldırmak. Çünkü gazeteci kirli işlerin üzerindeki örtüyü kaldırır. Gazetecileri itibarsızlaştırma çabası Türkiye’ye özgü değil, ama bu ülkede çok daha korkunç ve çirkin, çeteleşme ahlakıyla yapılıyor.- Neden şimdi yazdınız, sizin için bu süreç başlamasaydı yine de yazacak mıydınız?- Elbette. “Ötelenir miydi çıkışı?” dersen, zamanı zaten gelmişti. Haber merkezini yönetirken yazmaya zaman bulamıyordum.- O zaman başlayalım; tarafsızlıktan yandaşlığa geçişte ilk kırılma nerede oldu, ne zaman başladı medyanın evrimi?- Belirgin tarih Cumhurbaşkanlığı seçim süreci. Zaten toplumun kamplara ayrılması, fay hatlarının oluşması da o zamana denk gelir. Baştan itibaren AKP’ye yakın duran, aynı görüşten gelen, medya kuruluşları Tayyip Erdoğan’a koşulsuz destek veriyordu. Aydın Doğan’ın maruz kaldığı çok ağır vergi cezası sonrası o dönemde evrimini tamamladı. Bu “örnek” diğerlerine yandaşlıktan başka çare bırakmadı! Mehmet Altan’ın da dediği gibi “yağdanlıkların yarattığı algı” nedeniyle dostane eleştirilere bile tahammül kalmadı. Dürüstlüğün ödülü alkışlar- Şimdi neler yapıyorsunuz?- Hayatım boyunca acaba “bugün ne yapacağım” diye hiç sormadım kendime, şimdi de öyle. Şu ara üniversitelere söyleşilere gidiyorum. Üniversitelere gitmek kolay değil, ben oraya alkışlarla giriyorum, alkışlarla çıkıyorum. Yumurta ya da küfür yemiyorum.- Hâlâ korumanız yanınızda, ne zamandır böyle yaşıyorsunuz, sıkılmadınız mı?- Bana koruma polisi ve zırhlı araç 1986 yılında verildi. Zaten haberciliğe başladıktan sonra tehditler peşi sıra gelmeye başlamıştı. Bir dönem Türkiye’den İsviçre’ye giden uyuşturucu trafiğini ortaya çıkardım. Uyuşturucu, altın ve hayali ihraç dövizi olarak Türkiye’ye dönüyordu. İsviçre Adalet Bakanı bile istifa etti. Böyle bir trafikteki kazançları düşünsenize. Tezgâha zarar verdiğiniz anda onlar da boş durmuyorlar. Ben yalan haber yapmam, tetikçilikle işim olmaz, ideolojik haber de yapmam. Kimseyi hasım bellemem, intikam almam, mesleğimi kullanmam. O yüzden aynaya bakınca tükürmek geçmez içimden, aklımdan, vicdanımdan... Duvara yatak resmi yapar karşısına geçer mışıl mışıl uyurum. Çıkar ilişkisi ile bu işi yaparsanız, sırtınızdan vurulursunuz.- Ya aileniz nasıl başa çıktı bu tedirginlikle?- Çok ağır bedelleri var bu işin, cendere içinde yaşıyoruz hâlâ. Ben evimle işim arasına ray döşedim, başka yer, başka dost bilmedim. Onlar da buna alıştı. Aramızdaki bağ çok sıkı, zaten fazla da sosyalleşmeyiz. Özellikle İstanbul gibi korkunç rantların el değiştiriği bir şehirde aşırı sosyal olursanız, çevreniz genişlerse sıktığınız ellerden size kir bulaşabilir.İşten çıkarılmam kapitalizme bile aykırı!..- Kitabınız yayımlandı, yok satıyor, okunuyor, ama hakkınızda haber yok. Bu arada sizi ararken röportaj yapmak için epey teklif aldığınızı düşünüyordum ama kimsenin ilgilenmediğini söylediniz.- Korkuyorlar, işlerine gelmiyor. Bu kitap gerçekleri yazıyor. Saygısız biri zaten hiç olmadım.- Belli ki kırgınsınız, bu kırgınlık büyümez mi?- Patron, Aydın Doğan bana “Ölüyü dirilttin, doğru adamsın” diyordu. Bir çalışana söylenebilecek en güzel iltifatları duydum. Sonra da televizyonu sattığını söyledi. Ama öteki kanallarında bir öneride bulunabilirdi, bunu yapmadığına göre onun da eli kolu bağlı. Daha ne söylenebilir ki? Emeğini ve ahlakını bu kadar beğendiği bir çalışanını işsiz bırakır mı bir patron? Kapitalizme de aykırı bu!Protokol haberciliği yapılıyor- Oğuz Haksever kitabınıza ismini veriyor gibi; “İyi Uykular Sayın Seyirciler”. Nedir hikâyesi?- Suya sabuna dokunmayan haberlerle dolu programını günün birinde “İyi uykular sayın seyirciler” diyerek bitirecekmiş gibi bir duyguya kapılıyorum. Bezgin ve “bitse de gitsek” gibi bir görüntüsü var ki ben onu TRT’den ve NTV’nin habercilik yaptığı ilk yıllarından tanırım. Ne sıkı işler çıkarırlardı, görünmeyeni gösterirlerdi! Şimdi NTV, TRT’den farksız, protokol haberciliği yapıyorlar.- Haber kanalları magazinleşiyor; haberciler, gazeteciler “entelektüel paparazilik” yapıyor. Sonu var mı?- Asıl sorun medya patronlarının yalnızca medya patronu olmaması. Kimi inşaat sektöründe, kimi bankacı, kimi gıda yatırımcısı, kimi turizmci... Böyle bir dünya anlayışı yok! Patron yalnızca gazetecilikten para kazanmalı, yoksa devlete gebe olursunuz. Sürekli ihale almak için oyun oynarsınız, görmezden gelirsiniz ve işinizi kurtarmak için yalakalıktır sonunuz. Sözcü gazetesi mesela, genç bir adam var başında. Yalnızca medya faaliyeti yapıyor, başka yatırım yapmıyor.