Erzurum Güncel- İşte o yazı...Bizim çobandan ne fazlamız var?Belediyenin yaptığı istinat duvarı yıkılınca, fukaranın damı da ailenin üstüne çökmüştü. Sonuç malum; önce iki kardeş enkazın altında can verdi, iki gün sonra da çöküntünün altından yaralı olarak çıkarılan anneleri…Aslında çöken bu istinat duvarıyla birlikte, bütün bir dünya Gültekin Altunkanat’ın başına yıkılmış oldu.İki çocuğunun acısıyla tutuşan yüreğini, hanımı yeniden alevlendirdi.Onlar bir öldü, Gültekin her gün…Gözü çıksın bu çaresizliğin. İmkânı olsaydı, getirip de yuvasını o istinat duvarının dibine kurar mıydı hiç?Allah sabır versin… Kim bilir nasıl tarifsiz bir elemdir bu… Tamam; vicdan sahibi herkes üzüldü ama illa da ateş düştüğü yeri yakıyor.Babanın çaresizliği, çocukların ve annelerinin eceli oldu.Çoban Gültekin şimdi ne haldedir acaba?Hangi teselli var ki, çoban Gültekin’in giden canlarını geri getirsin?Bingöl çobanları, kuzuyu kurda vermişti, Suna’ya aşık olduğu yerde…Bizim çobanımız ise istinat duvarına verdi çocuklarını ve hanımını…O kurttan korkuyordu belki, bir de zifiri karanlık gecelerden… Nerden bilecekti ki, sırtını dayadığı duvar bir gece kâbus gibi üstlerine çökecek ve canından canlar alacak…Gidin bakın göreceksiniz ki, Gaziler’de her an çökmeye namzet onlarca ev var. Felakete uğrayan Çoban Gültekin oldu, başkaları da olabilirdi ve olabilir…Oysa çare var…Çoban Gültekin için artık çok geç ama başkaları için henüz vakit geçmiş sayılmaz.Yeter ki belediyeler TOKİ’ye doğru istikameti göstersin ve meseleye rant gözüyle bakmasın…TOKİ’nin öncelikli işi zaten fakir fukarayı yuva sahibi yapmak değil mi?Şu halde başka dramlar ve yıkımlar olmasın isteniyorsa TOKİ eliyle bu yoksul insanlara birer ev yaptırılabilir.Ve bu da, TOKİ için deryada kum tanesi hükmündedir.Ama buna inanan yöneticiler lazım.TOKİ’nin sırtından rant elde etmek isteyen anlayış için tabii ki, çoban Gültekin’in ailesinin yok olması hiç de önemli değil.O mahalleye tepeden bakınca sanki çok büyük bir yerleşim birimi gibi gözüküyor ama içine girildiğinde görülecektir ki, mahallenin tamamı iki, bilemedin üç siteye sığacak kadar…Yani yüz binlerce konutu yapmış olan TOKİ için, devede kulak bile değil…Yahu her şey kâr değil ki…Neyse lafı fazla uzattık, en iyisi mi güzel bir hikâye ile noktalayalım… Belki birileri bir ders çıkarır…Yaşlı kemancı, sicim gibi yağan yağmurun altında kendisine bir saçak altı bulmuş; en acıklı parçalarını çalıyordu.Önünden onlarca, yüzlerce insan gelip geçmesine rağmen kimse durup da o yaşlı kemancı için birkaç para vermiyordu.O sırada genç bir adam oradan geçmektedir. Görüyor ki, akşam evine ekmek götürmenin peşinde olan yaşlı sokak müzisyeni umutsuzca çırpınıp duruyor.Bir süre öylece izliyor ve yüreği acıyor. Genç adam, yaşlı kemancının yanına yaklaşıyor.“Müsaade ederseniz bir parça da ben çalmak istiyorum” diyor.Biçare kemancı, o genç adamı kırmıyor ve yağmurdan ıslanmış kemanını uzatıyor.Genç adam başlıyor keman çalmaya; önce yoldan geçenler duruyor, sonra insanlar pencerelerini açıyor. Bir anda genç adamı dinleyen yığınlar oluşuyor. Ve bu arada herkes yaşlı kemancının önündeki para kutusuna para bırakıyor.Genç adamın çaldığı parça henüz bitmemişken, yaşlı kemancının para kutusu dolup taşıyor.Ve genç müzisyen parçayı bitirip, kemanı yaşlı adama uzatıp teşekkür ediyor. Arkasına bile bakmadan hızlı adımlarla ilerleyip gidiyor.Çok geçmeden işin sırrı çözülüyor: O genç adam dünyanın gelmiş geçmiş en büyük keman virtüözü İtalyan Niccolo Paganini’dir.Bizde de bir benzer olayı Neyzen yapmıştır. Bir gün bakıyorlar ki, Neyzen yere mendil sarmış ney üflüyor. Doğal olarak herkes şaşkındır. Çünkü Neyzen asla böyle bir şey yapacak adam değildir. Takip ediyorlar, sonu ne olacak diye…Çok geçmeden mendilde haylice bir miktar para birikince Neyzen hemen mendili topluyor ve koşar adımlarla gidiyor. Takip ediyorlar bakıyorlar ki Neyzen barakadan yapılan bir evin önünde durdu ve para dolu o mendili kapıyı açan kadına teslim etti.Bir de öğreniyorlar ki, o kadının kocası yatalak bir hastadır ve çaresizdir.Kendi için asla avuç açmayacak biri olan Neyzen, o adam için yapmış o işi…Ne olur ki sanki…Madem o çoban ve o çoban gibi olanlar bir ev yaptıramıyorsa kendilerine, TOKİ ya da belediyeler ne güne duruyor.Yoksa şairin dediği gibi mi:?“Sizin evin duvarı taştan, dumanı da mı taştan?”Gelin bugün çocuklarımızın başını okşarken o çobanı düşünelim.O’nun neyi eksikti ki bizden şimdi çocuklarının başını okşayamıyor; hanımına “seni seviyorum” diyemiyor.Paganini veya Neyzen olmak çok mu zor?