Erzurum Güncel-
Başbakan Ahmet Davutoğlu Almanya’nın başkenti Berlin’e resmi ziyaretinin ardından Türkiye’ye dönüşte, son dakika uçakta, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, AYM'nin seçim barajı kararına ilişkin, "Doğru, yerinde bir karar, seçime üç ay kala bu tartışmayı başlatmak doğru değil" dedi.
"Okullar ne olacak, hala yayın yapan medya kuruluşları var?" sorusuna, Davutoğlu, "Şimdi suç işledikleri anda hukuk önünde hesap verirler. İşte 14 Aralık da olan aslında budur. Onlar da hukuk devletinin kuralları işletilecek ve kural dışına çıkan kim olursa olsun onunla ilgili gerekli çalışmalar yapılacaktır" karşılığını verdi.
KPSS İDDİALARI
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Sınav sisteminde -ki orada büyük adaletsizlikler yapıldı- KPSS’deki bütün bu süreci yakından takip ediyoruz, ilgili kurumları talimatlandırdık. Bu paralel yapı veya benzer niyetleri olan herhangi bir yapı olacaksa bunların bir daha böyle bir nüfuz kabiliyeti kazanmamaları için her türlü tedbiri alıyoruz" dedi.
“Paralel yapıyla mücadele, MGK’nın kararından sonra sürecin nasıl devam edeceğini açıkçası çok fazla bilmiyoruz. Paralel yapının yapısı itibarıyla devletin bütün kurumlarına nüfuz ettiğini düşünüyoruz ve bu yapının devlet kurumlarından çıkarılması gerektiği düşünülüyor. Nasıl bir sistem olacak? Yani medyada olsun, sermayede olsun veya eğitimde olsun çok sayıda okulları var, bunların yeniden ele alınması nasıl olacak?” şeklindeki soru üzerine, Ahmet Davutoğlu şunları söyledi:
KESİNLİKLE İZİN VERİLMEYECEK
“öncelikle bürokraside herhangi devlet hiyerarşisi dışında bir netvorkun oluşmasına kesinlikle izin verilmeyecek. Normal devlet hiyerarşisinin dışına çıkan, paralel yapı zaten burada, yani bir devletin kendi hiyerarşisi, bakanın, müsteşar, genel müdür, aşağı doğru gidiyor bakanlıklarda veya kurumlarda herhangi bir şekilde bu hiyerarşinin bir yerinde halkanın biri kopuk, başka bir yapıyla bu hiyerarşiyle bağımsız olarak irtibat kurulmasına izin verilmeyecek. Zaten sıkıntı buradan doğdu. Bürokrasi, bu anlamda demokratik yolla seçilmiş hükümetin emri altındadır. Hesabı hükümet verir. Dolayısıyla da yetki hükümettedir. Demokratik olarak seçilmiş bir hükümetin oluşturduğu hiyerarşi dışına çıkan her yapı, aslında hesap verilemez başka otorite oluşturuyor. Bir kere buna kesinlikle izin verilmeyecek. Bu konuda çok net tedbirleri, bütün kurumlarda alıyoruz. Sınav sisteminde -ki orada büyük adaletsizlikler yapıldı- KPSS’deki bütün bu süreci yakından takip ediyoruz, ilgili kurumları talimatlandırdık. Bu paralel yapı veya benzer niyetleri olan herhangi bir yapı olacaksa bunların bir daha böyle bir nüfuz kabiliyeti kazanmamaları için her türlü tedbiri alıyoruz."
14 ARALIK HATIRLATMASI
"Okullar ne olacak, hala yayın yapan medya kuruluşları var?" sorusuna, Davutoğlu, "Şimdi suç işledikleri anda hukuk önünde hesap verirler. İşte 14 Aralık da olan aslında budur. Ne oldu 14 Aralık’ta? Bir yayın faaliyeti, bir dizi, dolayısıyla basına bir baskı uygulanmadı. Bütün bu netvorku kullanarak başka bir dini grubun, 'El Kaide mensubu, terörist' gösterip hapse atılması sebebiyle oradan yapılan müracaat üzerine, üzerlerine gidildi. Kesinlikle bir daha böyle bir süreç yaşanmaması için hukuki bir soruşturma ve o şekilde yürüyen bir yargı süreci var. Onlar da hukuk devletinin kuralları işletilecek ve kural dışına çıkan kim olursa olsun onunla ilgili gerekli çalışmalar yapılacaktır" karşılığını verdi.
TESPİT EDİLİRSE İŞLEM YAPILIR
Ahmet Davutoğlu, "KPSS’de usulsüzlük yaparak bir kuruma girdiği tespit edilenlerle ilgili geriye dönük olarak, işletebilecek misiniz?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Tabii hukuki bir süreç. Şimdiden bir yargıda bulunmamak lazım ama ismen tespit edilmesi mümkünse bu işlem yapılır. Ama kolektif olarak genel bir bütün KPSS dolayısıyla, ola ki o grup içinde o sene hak ederek giren olmuştur onların da hukukunu zedelememeniz lazım. Böyle bir netvork ile haksız sınavı kazanmış olanlar varsa onlara karşı alınacak tedbir, hak ederek alın teri dökerek o sınava girmiş olanların hakları zayi etmeyecek şekilde düşünülmesi icap eder. Onlara da tabii nihai olarak belli yargı süreci sonunda karar verilir.”
ALMANYA'DAKİ GüLEN OKULLARI
“Almanya’da 150’nin üzerinde Fethullah Gülen’e ait dershane ve 20’nin üzerinde okul olduğu söyleniyor. Merkel ile yaptığınız görüşmede, bu rahatsızlığınızı dile getirdiniz mi? Bir çözüm bulunması yolunda bir ricada bulundunuz mu?” sorusu üzerine Davutoğlu şunları kaydetti:
"Genel olarak bu konuları konuştuk ama spesifik olarak bu konularda olabilecek görüş alışverişi ve istihbari bilgileri ayrıca kurumlar arasında değerlendiririz. Ama genel olarak bu konuları ele aldık. Bütün Türkiye’deki bu süreçte yaşananları, özellikle kendisi de söyledi Türkiye’deki siyasi süreçler ve azınlıkların hakları, bütün bu konuları, 'Türkiye'de hukuk devletinde hukuk kuralları işletilir' perspektifi içinde ele aldık.”
“Bunların okullarının kapatılması yönünde, kontrollerin artırılması yönünde bir talep oldu mu?” sorusuna, Davutoğlu, “Genel olarak konuştuk ama spesifik olarak gerektiğinde tabii illa ki bu tedbirler herkesle konuşulur” yanıtını verdi.
KILIçDAROĞLU POLEMİK çIKARMAYA çALIŞIYOR
Davutoğlu, bir gazetecinin "Kılıçdaroğlu'nun Hürriyet Gazetesi'ne verdiği demeç var; Bizim muhatabımız Cumhurbaşkanı değil, Davutoğlu’dur ama bunu söylersem Davutoğlu, 'Kalkıp bizi muhatap almadığını söylerse hiç şaşırmam' diyor. İkinci bir muhataplık çağrısı var” sözleri üzerine de şöyle konuştu:
“Şimdi Kılıçdaroğlu, çok küçük bir akıl oyununu, kendince yapmaya çalışıyor. Başka bir polemik üzerinden kendisi polemik çıkarmaya gayret ediyor. Evvelden söylemiştim, muhatabınız benim diye, muhalefet partilerine. çünkü son derece gereksiz ve Türkiye’deki siyasi uygulamaya ve etiğe aykırı şekilde sürekli Cumhurbaşkanımızı hedef gösteriyorlar. Türkiyede demokrasi içinde bir muhalefet partisi liderinin muhatabı iktidar partisi lideridir. Tartışmanın bu düzeyde yürümesi lazım. Buna işaret etmek için kendisine o zaman bu çağrıda bulunmuştum. TüSİAD'ın ifadesi ise yanlış. O aynı şey değil. çünkü TüSİAD, orada sivil toplum kuruluşu olarak Cumhurbaşkanlığı makamını ve Başbakanlık makamını karşılaştıracak ve o konuda bir hüküm verecek konumda değil. Hiçbir sivil toplum kuruluşunun böyle bir takdir hakkı da yok."
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINI TARTIŞMAYA çEKMEK DOĞRU DEĞİL
"Evet, doğru herkese, hükümet politikaları konusunda nihai hesap verecek olan biziz ve her türlü konuda da cevap vermeye hem hazırız hem de muhatabız" diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama bu cumhurbaşkanılığı gibi yüce bir makamın muhatap olmadığı anlamına gelmez. Siyasal tartışmalar hariç. Siyasal tartışmalarda, Kılıçdaroğlu ile olduğu gibi muhalefet partisinin muhatabı iktidar partisidir. Siyasi tartışmanın o düzeyde yürümesi lazım. Her konuya cumhurbaşkanılığı makamını, tartışmanın içine çekmek için özel çaba sarf etmek doğru değil. Kılıçdaroğlu’na o zaman da hatırlattım, temel ilke buydu. Bugün de aynı ilkeyi vurguluyorum. Dolayısıyla burada, Kılıçdaroğlu’nun ayrı bir değerlendirme yapmasını gerektirecek durum söz konusu değil."
KİMSE YöNLENDİRİCİ BİR ŞEYDE BULUNAMAZ
"Soruşturma komisyonu çok tartışılmıştı. Dört bakana, 'Kendi iradenizle Yüce Divan'a gidin' dediğiniz ifade edildi. Böyle bir tavsiyeniz oldu mu? Genel Kurul oylamasında, grubunuzun fire vereceğini düşünüyor musunuz?" sorusuna, Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"İki şeyi ben sürekli vurguladım: Biz soruşturma komisyonuna müdahil olmadık. Basın yasağı geldiğinde de ben açıkladım; komisyonu herkesin rahat bırakması ve tamamıyla komisyon üyelerinin, komisyona verilen yetki ve o yetkinin kullanılışı anlamında, süreç konusunda söz sahibi olmalılar. Yasal ve anayasal olarak da tablo budur. Kimse bu anlamda yönlendirici bir şeyde bulunamaz. Biz bu tavrı sürdürürken... Dediğim gibi, hiçbir bu anlamda komisyon üyeleriyle görüşmem ya da müdahil olmam söz konusu olmadı. Biz bu tavrı sürdürürken muhalefet ne yaptı? Daha en başından ihsas-ı reyde bulundu. Soruşturma ne için vardır? üzerilerinde iddia edilen kişilerle ilgili bir araştırma için var. Baştan hükmünüz belliyse ne için böyle bir soruşturma komisyonuna ihtiyaç hissediyorsunuz?
Ayrıca soruşturma komisyonu, teknik hukuki bir değerlendirme yapıyor. Siyasi ve etik bir değerlendirmenin ötesinde teknik ve hukuki bir değerlendirme yapıyor. Bu anlamda da kanaatleri bir karar halinde kamuoyuna paylaştı. Genel Kurula gideceğiz. Genel Kurulda grup kararı alınması ve yönlendirmede bulunulması doğru değil. Ama AK Parti Grubu kendi değerlendirmesini, kişisel değerlendirmeler ötesinde, ortak akılla da kendi doğrusu yönünde hareket eder. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır."
GöRüŞTüĞüM KİŞİLER SADECE BENİ İLGİLENDİRİR
Parti içinde genel başkan olarak herkesle konuştuğunu belirten Davutoğlu, "Ama ne konuştuğum, neyi, ne tür konuları ele aldığım gibi hususlar, sadece beni ve görüştüğüm kişileri... Sadece bakan değil, milletvekili, teşkilat mensubu herkesle, her an görüşmemden daha doğal bir şey olmaz. Ne konuştuğum sadece beni ve görüştüğüm kişileri ilgilendirir. Bu anlamda kamuoyuyla paylaşacak bir husus olduğunu düşünmüyorum" diye konuştu.
"Türkiye'nin bazı önerileri vardı, terörün kaynaklarının kurutulması yönünde Irak'ta ve Suriye'de. Ancak Batı, bu konuda Türkiye'nin istediği cevabı vermedi. Paris'teki terör saldırısından sonra, bu teklifler, öneriler daha çok dikkate alınacak mı? çözüm bulunması için adım atılacak mı? Bir adım gelmezse, Türkiye'nin 'B' planı var mı?" sorusuna, Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Bugün Sayın Merkel, dün de resepsiyon, bekleme esnasında birçok liderle Suriye konularını ele aldık. çünkü nihayetinde, Suriye konusunda maalesef vaktinde atılmayan adımların bedelini önce Suriye halkı ödedi, sonra komşu ülkeler, şimdi bütün dünya bu bedelle karşı karşıya. Bundan kastettiğim nedir? üç aşamadan geçti Suriye krizi. Birinci aşama, daha olayların tırmanmasının ilk aşamasıdır. Biz Türkiye olarak, Beşer Esad'ı bütün bu baskıcı yöntemlerden vazgeçirmeye gayret sarfettik. Bu, Ocak 2011 ile Eylül 2011 arası. Neredeyse 9-10 aylık bir süre. Bu dönemde dikkat ederseniz, bütün uluslararası aktörler konuyu seyretmekle yetindiler. Türkiye dışında çaba sarfeden olmadı. çünkü herkes bu problemin bir şekilde kendi içinde bir yere gideceği ve hatta Suriye'nin zayıflamasından da medet uman ülkeler olmuş olabilir. İkinci aşamada, bu telkinler fayda vermeyince, Suriye yönetiminin halka karşı büyük bir baskı uyguladığı noktada ise biz, Suriyehalkı ve muhalefetin yanında yer aldık. 2011 Eylül'ünden, 2013 yazına kadar barışçıl, ılımlı bir Suriye muhalefeti alanda çok etkili bir şekilde vardı. Ama özellikle kimyasal silah saldırısı sonrasında, gerekli tepkilerin gösterilmemesi, Suriye halkında büyük bir hayal kırıklığı doğurdu. Ve radikal eğilimlerin etkisini artıran bir sonuç doğurdu, bu üçüncü aşama. İkinci aşamada Suriye muhalefetine yeterli destek verilmediği için ve Suriye rejimi işlediği insanlık suçları dolayısıyla herhangi bir bedel ödemediği için Suriye rejimi baskıyı artırdı ve ılımlı muhalefetin boşalttığı yerlere de DEAŞ yerleşti."
SURİYE KONUSUNDA CİDDİ TEDBİR ALMA VAKTİ
Suriye meselesinin çok ciddi sonuçlar doğuracağı, Filistin, Lübnan ve Irak meselesine komşu olması dolayısıyla, bölgeye olumsuz etki yapacağı konusunda uyarılarda bulunduklarını anımsatan Davutoğlu, vaktinde alınmayan tedbirlerin, bugün böyle bir tabloyla karşı karşıya gelinmesine yol açtığını kaydetti.
Bugün dünyada, Suriye konusunda çok daha fazla bir duyarlılığın olduğunu belirten Davutoğlu, "Fakat bu duyarlılık maalesef Suriye halkının geleceği ile ilgili bir duyarlılık olmaktan daha çok herkesin kendi güvenlik riskleriyle ilgili artan bir duyarlılık halini aldı. O bakımdan önümüzdeki dönemde, eminim Suriye konusunda çok daha ciddi tedbirler alınmasının vaktinin geldiğini herkes daha yakından fark edecektir" dedi.
çöZüM SüRECİ
"çözüm Süreciyle ilgili, 'kamu düzeni' vurgusu yapıyorsunuz. Gelinen noktada talepleriniz yerine getirildi mi? Süreç konusunda son durum nedir? Silahların bırakılması konusunda karşı taraftan aldığınız yanıtlar nedir?" sorusuna, Davutoğlu, şu cevabı verdi:
"çözüm Süreci bağlamında, son 4-5 ay içinde yaşadıklarımız bir çok açıdan önemli tecrübeler oldu. 2013 başında, 2012 sonunda başlayan aşamadaki çözüm Süreci... Daha önce Oslo süreci, Habur'dan girişler vardı. Bütün bu zorlu dönemeçlerde, belli kurallara riayet edilmediği için istenilen netice alınamadı. Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde, çözüm Sürecinde çok ciddi, belki de en önemli adım, 2014 Haziran ayında çıkan yasaydı. İlk defa bir yasal çerçeve oluştu. Biz de hükümeti kurduktan sonra bu yasal çerçevenin gerektirdiği çözüm Süreci mekanizmalarını oluşturduk, kurulları, kimin ne yapacağıyla ilgili. Tam bu aşamada 6-7 Ekim olaylarının ortaya çıkmasından sonra gördük ki, herkes gördü, bütün toplum, sadece biz değil. Kamu düzeninin olmadığı yerde, herhangi bir sürecin işlemesi söz konusu olamaz. Kamu düzeni bir şart değil, olması zaruri olan bir şeydir. Müzakere konusu değil. Yani, 'biz kamu düzenini sağlayalım, siz de şunu yapın' diyemez kimse. Demokratik bir toplumda kamu düzeni her şey olmazsa olmaz şartıdır. Ekonomik faaliyetlerin olmazsa olmaz şartı, siyasi faaliyetlerin. Bütün bunlar, 6-7 Ekim olaylarında çok açık bir şekilde ortaya çıktı. İş yerleri tarumar edildi. Şimdi nasıl çözüm sürecinin ekonomik boyutunu konuşabiliriz?"
ANAYASA MAHKEMESİ'NİN BARAJ KARARI
"Seçim barajı noktasında HDP parti olarak seçime girme kararı aldı. Muhalefetten, 'AK Parti ile HDP arasında bu noktada bir pazarlık olduğuna' dair iddialar var. Bununla ilgili değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine Davutoğlu, "öncelikle, Anayasa Mahkemesinin kararı hukuki bir değerlendirmedir. Bu çerçevede de ben bu aşamada, doğru yönde alınmış bir karar olarak değerlendiriyorum. Ama bu seçim barajlarıyla ilgili tutumdan daha çok, seçime bu kadar kısa bir süre kalmışken ve ortada öncesinden bu kuralların belirlenmesi zarureti varken bu tartışmayı başlatmak doğru olmazdı" karşılığını verdi.
"Seçim barajı konusunda defaatle vurguladık: Biz, hiçbir barajdan tedirginlik duymuyoruz, korkmuyoruz ve seçim barajına da güvenmiyoruz" diyen Davutoğlu, 2013'te Recep Tayyip Erdoğan'ın "Seçim barajlarını tümüyle kaldıralım, dar bölge sistemine gidelim ya da seçim barajlarını yüzde 3'lere kadar indiren bir daraltılmış bölgeye geçelim" teklifinde bulunduğunu hatırlattı.
Anayasa Mahkemesinin (AYM), 1995'te istikrar ile temsil adaleti konusunda aldığı bir kararının olduğunu hatırlatan Davutoğlu, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras'la görüştüklerini belirterek, şunları anlattı:
"Yunanistan'daki sistemde birinci partiye 50 ek milletvekili veriliyor. Bu da bir sistem istikrarı sağlamak için birinci çıkan parti otomatik olarak bütün ülke için geçerli olan 50 kişilik bir listeyi kazanmış oluyor. Bir ara Türkiye'de de Türkiye Milletvekilliği diye bir şey de bulunulmuştu. Dünyanın her yerinde temsil ile istikrar arasında bir denge kurma çabası olmuştur. Bu anlamda her zaman alternatif modeller düşünülebilir ama bu modeller seçime 3 ay kala olmaz."
''internethaber''