Dostumuzu da gördük, düşmanlarımızı da…

Recep Kapucu

Böyle bir yazıyı yazmanın ne denli zor bir iş olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Kalem oynamaz oluyor, insanın boğazı düğümleniyor. Gözleri buğulanıyor ve gözlerinden bardaklarla yaş boşanıyor. “Sizin hiç babanız öldü mü?” diyordu Cemal Süreya, bunun ne derin bir yara olduğunu dizeleriyle haykırıyordu.Peki “Sizin hiç sevdiğiniz, canınızı bile verebileceğiniz bir yeğeniniz öldü mü?”Hayır ölmedi…Ama benim öldü.Eğitimci büyük abim ve yine eğitimci olan yengeme 24 Kasım öğretmenler gününde, evlat acısı hediye edildi.Babamı kaybettiğimde belki, çok küçük olduğumdan o açıyı pek hissetmemiştim.Tabi, babasız olmanın acısını hep hisettim.Ama böyle bir acıyı ilk kez hissediyorum ve yaşıyorum.Sevgili Damla Nihalimiz, canımız geçtiğimiz yıl, o illet hastalığa LÖSEMİ’ye yakalandı. Herkes, kendi çapında Damla Nihalimizi, hayata bağlı tutabilmek için mücadele etti.Tabi, anne ve babasının mücadelesini, çabasını ne kadar anlatmaya çalışsam, anlatamam.Ama verilen tüm mücadeleler, LÖSEMİ celladını yenemedi.LÖSEMİ, hepimizi yendi.Damla Nihalimizi öldürmedi, beni de beraberinde öldürdü.Kısacası, Damla Nihalimizi 14 yaşında Kara toprağa emanet ettik ve döndük.Neticede, hayat devam ediyor.Hep derdiler, “Acılar paylaştıkça azalır”, dostlarımız acımızı paylaştı ve azalttı.Sevgili Damla Nihalimizin, acısı dostlarımızı da ortaya çıkardı, düşmanlarımızı da. Zaten, dost ve düşman acı ve sevincinde kendini gösterirmiş.İşte bende bu vesileyle görmüş oldum.Acımızda, bizi yalnız bırakmayan tüm dostlara sonsuz teşekkür ediyorum.Dosta, düşmana Allahın bu acıyı göstermemesini diliyorum.Ateş düştüğü yeri yakar.Biliyorum ki, bizden çok anne ve babasını yakmıştır.Onlara da, yüce rabbimizin sabır vermesini diliyorum.