Erdoğan'dan Sivas açılımı!..

Başbakan 'Milli görüş' gömleğini şimdi yırttı: Sivas açılımı yaptı.

Başbakan Erdoğan'dan bir açılım daha geldi. Türkiye'nin ayakbağı olan her konuyu cesaretle tartışalım diyen Başbakan Erdoğan yıllardır AKP ve Milli Görüş geleneğine yönelik 'Sivas katliamını' kınamıyorlar eleştirilerini ilk kez dikkate alan bir cümle kurarak Türkiye'nin acıları arasında 'Sivas'ı da saydı. Başbakan Erdoğan şunları söyledi: İşte Kurtuluş Savaşı'nda analar ağlamadı, Çanakkale'de analar ağlamadı ama Dersim'de analar ağladı. Kahramanmaraş'ta analar ağladı, Çorum'da analar ağladı, Sivas'ta, Başbağlar'da, Gazi Mahallesi'nde analar ağladı. 30 yıldır benim 81 vilayetimin tamamında ağlayan, gözyaşı döken analar var". AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye’nin yaklaşık 30 yıldır gördüğü manzara oyun değil. Bu süreç bu şekilde devam edemez, etmemelidir. Bu oyunları inşallah bozacağız. İstismar zeminlerini inşallah kaldıracağız" dedi. Erdoğan, partisince Kızılcahamam’da Asya Termal Tatil Köyü’nde düzenlenen 14. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmada, korkmadan yollarına devam edeceklerini söyledi. Son günlerde birilerinin milleti korkutmak için ellerinden geleni yaptıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti: "Bölünme ile korkutuyorlar, parçalanmayla korkutuyorlar, hayali senaryolarla, hayali tehditlerle korkutuyorlar. Korkutup sindirmek istiyorlar. Korkutup sorunları çözümsüz bırakmak istiyorlar. Korkutup bu korkudan nemalanmak, bu korkudan istifade etmek istiyorlar. Onlara sesleniyorum: Bu millet azizdir, bu millet kahramandır, bu millet sizin o korku senaryolarınıza prim vermez, sizin korku tünellerinize girmez, sizin korkak tavırlarınıza asla teveccüh göstermez. Bu millet korkuyla amel etmeyecek kadar büyüktür, cesurdur, dirayetlidir, özgüven sahibidir. Biz korkuyla değil, cesaretle yol alırız. Biz korkuyla değil, özgüvenle harekete ederiz. Biz ürkeklikle değil, azimle, kararlılıkla adım atarız. Büyük milletler korkuyla hareket etmez. Büyük düşünenler eziklikle, ürkeklikle hareket etmez. Siyasetlerini korku üzerine kuranlar, yönetimlerini korkuya dayandıranlar, korkuya dayanan bir gelecek inşa edenler yanlış yaparlar. Kaybetmeye mahkumdurlar. Korku üzerine bir gelecek kurulmaz. Korku üzerine demokratik bir sistem inşa edilmez. Korkuya dayananlar da korkutmayı siyaset zannedenler de korkuyu tahrik edenlerde her zaman kaybetmiştir. Bundan sonra da kaybedecektir. Bunu böyle bilelim. Onyıllardır bu ülkenin siyasetinde söz sahibi oldular... Bunların bir kısmı kimi zaman iktidar ortağı oldu, kimi zaman başbakan yardımcısı oldular, kimi zaman bakan oldular. Peki bu ülke için ne yaptılar? Altına imzalarını atabilecekleri, bunu da biz yaptık diyebilecekleri eserleri var mı? Türkiye’nin hangi meselesine el attılar? Hangi kronik meselede ellerini cesaretle taşın altına koyabildiler? İnanın sıkıştılar, seçimlere daha bir buçuk yıl kala hemen bırakıp kaçtılar. ’Biz yapamıyoruz, edemiyoruz, bu işi yapamayacağız’ dediler. Ama şimdi bakıyorsunuz kabadayı olmuşlar maşallah. Bizi erken seçimle tehdit ediyorlar. Biz siz değiliz. Biz bu ülkede milletin bize verdiği süreyi nasıl ki bundan önce beş yıla yaklaşana kadar devam ettirdik, bundan sonra da dört yıllık süreyi aynen devam ettireceğiz. Boşuna heveslenmeyin. Boşuna küçük hesapların içine girmeyin ve milletin aklını karıştırmayın." "ALDIRIN, DOKUNUN, DERT EDİNİN, HİSSEDİN..." Türkiye’nin, zamanında seçim yapılmasına artık alıştığını vurgulayan Erdoğan, bunun bundan sonra da bu şekilde devam edeceğini ifade etti. "Bu şekilde yaygara çıkartanların ülkeye zarar verdiklerini ve ihanet ettiklerini" ifade eden Erdoğan, piyasaların bu tür dedikodulardan rahatsız olduğunu, bu kişilerin Türkiye ekonomisin sıkıntıya düşürdüklerini söyledi. Muhalefetin Türk ekonomisine katkıda bulunmak gibi bir derdinin olmadığını kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunların tek meselesi ülkeyi karıştırmak. Bunlar mikser, mikser. Görevleri bu. Milli birliğimizi, kardeşliğimizi pekiştirmek için hangi adımı attılar? Terör meselesi için, Alevi vatandaşlarımızın, azınlıklarımızın ve etnik unsurlarımızın sorunları için, ekonominin kronik problemlerini çözmek için sözden, laftan, nutuktan başka bugüne kadar ne ürettiler? Şimdi çıkıyorlar, yapanı taşlamaya çalışıyorlar. Benim aziz milletim bu acziyeti, bu korkaklığı, bu tutarsızlığı ibretle seyrediyor. Ama ben onlara ’gölge etmeyin başka ihsan istemez’ demiyorum. Her şeye rağmen bunu söylemiyorum. Yol yakınken dönün diyorum. Gelin siz de milletin yönüne, milletin rotasına, milletin güzergahına girin diyorum. Milletimizin sorunlarına gözünüzü yummayın, milletimizin hissiyatına kalbinizi kapatmayın, milletimizin sesine kulağınızı kapatmayın, başınızı kuma gömmeyin, ’adam aldırma, geç’ demeyin, ’gemisini kurtaran kaptan’ anlayışıyla hareket etmeyin, ’bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ demeyin. Aldırın, dokunun, dert edinin, hissedin diyorum. Mesele bu. Siyaset, milletin hissetmediğini hissetmek, gördüğünü görmek, duyduğunu duymak sanatıdır. Eğer milletin hissiyatından beklentilerinden, sorunlarından koparsanız ayakta kalamazsınız. Siyasetin amacı sorun çözmektir, hizmet etmektir, insanı yüceltmektir. İnsanın refah ve huzurunu temin etmektir." "TÜRKİYE’YE AYAKBAĞI OLAN HER KONUYU CESARETLE TARTIŞALIM" Bütün sorun alanlarını minimize edecek gücün mevcut olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, bunun için "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" ile "Demokratik Açılım Süreci"ni sorun alanlarını minimize etmek amacıyla ortaya koyduklarını dile getirdi. Bu sorunları sıfırlamaktan değil, minimize etmekten söz ettiğini belirten Erdoğan, bütün sorun alanlarının TBMM’de yapılan müzakerelerde tek tek açıklandığını ifade etti. Muhalefetin ise hala "ne söylediler?" dediğini anlatan Başbakan Erdoğan, "Türkiye’nin bütün sorunlarına el atacak, hal yoluna koyacak irademiz var bizim. Birikimimiz var, potansiyelimiz var" dedi. Erdoğan, Hükümet olarak yedi yıldır bu noktada adımlar attıklarını belirtti. Alevi vatandaşların yüz yıllardır bu ülkede kendilerine göre sorunlarının ve taleplerinin bulunduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu: "Buna daha ne kadar kulak tıkayabiliriz? Azınlıkların sorunlarını daha ne kadar görmezlikten gelebiliriz? Demokratik sorunları, ekonomik sorunları daha ne kadar erteleyebiliriz? Türkiye yıllarca bu sorunları öteledi, erteledi, görmezden, duymazdan geldi. Peki ne oldu? O sorunlar çözüldü mü? Hayır. Tam tersine daha da büyüdü. Biz diyoruz ki tamamını minimize edelim, tamamını ele alalım, Türkiye’ye ayakbağı olan her konuyu cesaretle tartışalım, istişare edelim. Diyorlar ki ’bunları burada tartışacak mıyım?’ bunları savaş yıllarında o Parlamento tartışmış. Şimdi Parlamento’da bütün bunları tartışmaktan niye kaçıyorsunuz?" - "SENİN GİZLİ DÜNYAN VARSA BEN NE YAPAYIM?" Muhalefetin isteği üzerine konuyu TBMM’ye getirdiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, milletin vekillerine gidilmesinin ardından, şimdi de milletin asıllarına gidildiğini ve kendisi ile bakan ve parti yöneticilerinin 81 ili dolaştığını dile getirdi. "İlkbahar sonuna kadar bu süreç devam edecek" diyen Erdoğan, tüm Türkiye’yi dolaşıp süreci anlatacaklarını bildirdi. Türkiye’nin bugüne kadar çözülemeyen sorunlarını çözmek için Hükümet olarak birçok adım attıklarını vurgulayan başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "2005’te Diyarbakır’da ’Kürt meselesi benim meselemdir’ dediğimde kıyamet koptu. İşte sorun alanlarından bir tanesi... Tüm etnik unsurların sorunları var bu ülkede. Türk vatandaşımın da sorunu var, Kürt vatandaşımın da, Lazının da, Çerkezinin de, Romanının, Arnavutunun da, Boşnağının da vesaire... Hepsinin kendilerine göre sorunları var. Ama bakınız TBMM’de ben ’alt kimlik, üst kimlik’ dediğim zaman adeta çılgına dönen Anamuhalefetin lideri, benden sonra bir de baktım ki O da ’üst kimlik’ lafını kullanmaya başladı. Ben alt kimlik olarak tüm etnik unsurları saydığımda, üst kimliğin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olduğunu söylediğimde, ’alt kimlik, üst kimlik diye ülkeyi bölüyorlar’ diyordu. Sonra baktım kendisi kullanmaya başladı. Çünkü Sayın Baykal akşam farklıdır, sabah farklıdır. Yapısı budur. Bu yeni bir şey değil. TRT 6’yı açtık. Ne oldu ülke mi bölündü? 5 tane Alevi Çalıştayı yaptık birliğimiz mi bozuldu? Azınlıklara en doğal haklarını verdik, veriyoruz. Bütünlüğümüz mü koptu? Adalar’da bir araya geldim, hemen şunu söylediler: ’Bak gizli gizli toplantılar yapıyorlar’. Adalar’da herkesin gözü önünde yaptık. Ne gizlisi? Ama senin gizli dünyan varsa ben ne yapayım? Biz her şeyi açık yapıyoruz. Daha da fazlasını da yapabiliriz, yapmalıyız. Yeter ki bunların gerekli olduğuna, Türkiye’nin hayrına olduğunu görelim." "ESKİ YARALARI KANATMAYA ÇALIŞIYORLAR" Bu yola "anneler ağlamasın" diyerek çıktıklarını hatırlatan Başbakan Erdoğan, bu hayati projeyi gözyaşları dinsin, şiddet ve terör son bulsun diye ilan ettiklerini söyledi. Anavatanın bir adının da Anadolu olduğunu kaydeden Erdoğan, "Babadolu değil, Anadolu" dedi. Bunun çok anlamlı olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin baştan başa ana dolu olduğunu dile getirdi. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ne Anadolu’nun onayı ve rızası ile başladıklarını belirten Erdoğan, şunları söyledi: "Bu süreçte bize karşı çıkmakla kalmayıp, ’analar ağlasın’ diyenler, ellerini vicdanlarına koymayanlar daha şimdiden Anadolu ile bağlarını koparmışlardır. Çünkü Anadolu anaların vicdanıdır, yüreğidir. Daha ilk cümlelerinde sorunların çözüm yoluna girmesinin siyasi ikballerini karartacağını görmüşlerdir. Çünkü istikbal ve istismar kapıları kapanacaktır. Gelecekte kendilerine yer kalmayacağı için eski yaraları kanatmaya çalışıyorlar. Biz diyoruz ki ’bugün yangını söndürme günüdür’. Ama onlar yangına suyla değil benzinle gitmeyi tercih ettiler. ’Anneler tabii ki ağlayacak’ diyerek tarihe kazınacak talihsiz ifadeler kullandılar. Dediler ki ’Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sait İsyanı’nda, Dersim’de anneler ağlamasın mı diyecektik?’ Çanakkale’de benim yürekli anam oğlunun başına kına yakarak askere gönderdi. ’Kurbanlık koyunlara nasıl kına yakılırsa ben de onun için senin başına kına yaptım. Git vatanın için, toprağın için, memleketinin namusu, onuru, şerefi için şehit ol’ diyerek evladını cepheye gönderdi. Kurtuluş Savaşı’nda oğlunu cepheye gönderen bir annenin oğluna hitabını burada sizlerle paylaşmak isterim. Belki birileri de duyar: (Hüseyinim, aslan oğlum benim... Dayın Şıpka’da, baban Dimetoka’da, kardeşlerin Çanakkale’de yatıyorlar. Sen benim son yongamsın. Minarelerden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri körlenecekse sütlerim sana haram olsun. Öl de köye dönme! Yolun Şıpka’ya uğrarsa dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin...). İşte Kurtuluş Savaşı’nda analar ağlamadı, Çanakkale’de analar ağlamadı ama Dersim’de analar ağladı. Kahramanmaraş’ta analar ağladı, Çorum’da analar ağladı, Sivas’ta, Başbağlar’da, Gazi Mahallesi’nde analar ağladı. 30 yıldır benim 81 vilayetimin tamamında ağlayan, gözyaşı döken analar var". "KANI KANLA YIKIYORLAR, ÖFKEYE ÖFKEYLE KARŞILIK VERİYORLAR" Başbakan Erdoğan, konuşmasında, Necip Fazıl Kısakürek’in bir eserinden, "Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vazivet birden haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur etmiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işini bitiriyor. Murat Suyu’nun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur" sözlerini okudu. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: "Ne o tablonun savunulacak tarafı vardır ne de bugün yaşanan manzaranın. Kurşunların vızıltısını duymuyorlar, gözyaşlarına dokunamıyorlar, acıları hissetmiyorlar. Biz, analar ağlamasın dedikçe onlar bunu hafife alıyor, ’anaların gözyaşlarını, anaların acılarını abartmayın’ diyorlar. ’Geçmişte analar nasıl ağlamışsa bugünde ağlamaya devam etmelidir’ diyorlar. Çünkü kendi çocukları böyle öldürülmedi, kendi çocukları böyle ölmedi. Çünkü onlar bunu yaşamadılar. Yaşamadıkları için ’yaşasınlar’ diyorlar. ’Anaların gözyaşları terörle mücadelede ayaklarımızı pranga olmamalıdır’ diyorlar. Biz evlat acıları son bulsun dedikçe onlar pervasızca ’geçmişte nasıl evlat acıları yaşanmışsa bugün de bu acılar sürmelidir’ diyorlar. Gözyaşını gözyaşıyla besliyorlar, kanı kanla yıkıyorlar, öfkeye öfkeyle karşılık veriyorlar. Dünün nesline söyleyecek sözleri yoktu, bugünkü nesle söyleyecek bir sözleri de yok. Bunların yarınki nesillere söyleyecek bir sözleri de olmayacak. Hani bir türkü var, adı Drama Türküsüdür. Hem drama türküsüdür, hem de dramatiktir. ’Mezar taşlarını hasan koyun mu sandın, adam öldürmeyi hasan ölüm mü sandın?’ der. Türkiye’nin yaklaşık 30 yıldır gördüğü manzara oyun değil. Bu süreç bu şekilde devam edemez, etmemelidir. Bu oyunları inşallah bozacağız. İstismar zeminlerini inşallah kaldıracağız."

Siyaset Haberleri

Erdoğan'dan CHP'ye Atatürk çıkışı
Devlet Bahçeli "Öcalan" çağrısını yeniledi
Kayapınar Belediye Başkanı Cengiz Dündar gözaltına alındı