Erzurum Güncel- Radikal yazarı Murat Yetkin, bugünkü köşesinden olası 2 Kasım senaryolarını yazdı.
1 Kasım seçim sonuçlarında'ikdidar' yada 'koalisyon'çıkması halinde partilerin farklı stratejiler izleyeceğini düşünen Murat Yetkin, AK Parti'nin seçim sonuçlarına göre atabileceğini siyasi hamlelerini yazdı.
Seçim sonuçlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başkanlık Sistemi projesini de destekleyip desteklemeyeceğini analiz eden Murat Yetkin, AK Parti'nin tek başına iktidar olması halinde "Erdoğan derin bir oh çekecek" diye yazdı ve şöyle devam etti:
"AK Parti hükümetinden ve AK Parti çoğunluğundaki Meclis’ten itiraz gelmeyeceğine göre Erdoğan fiilen başkanlığını ilan edecektir."
Murat Yetkin'in yazısından öne çıkan bölümler şöyle:
"...
Hemen hemen bütün kamuoyu araştırmaları, AK Parti’nin seçim tekrarında HDP’yi yüzde 10 barajı altında görebilmek arzusuna karşın, yine 7 Haziran’dakine benzer bir 4-partili Meclis'i gösteriyor.
AK Parti karargahı da artık bu ihtimali veri alarak dört-partili Meclis’te, az farkla da olsa tek başına iktidarı zorlamaya çalışıyor.
Eğer bu olursa, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan muhtemelen Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan daha çok memnun olacak ve derin bir oh çekecek. çünkü bu durumda, AK Parti hükümetinden ve AK Parti çoğunluğundaki Meclis’ten itiraz gelmeyeceğine göre Erdoğan fiilen başkanlığını ilan edecektir. Eğer çoğunluk alamazsa, o zaman CHP, MHP ve HDP ile koalisyon ihtimalleri devreye girecektir.
....
Bunların başında, AK Parti’nin, eğer 276 sandalyenin az bir miktar altında kalırsa aradaki farkı başka partilerden milletvekili transferi yoluyla kapatma yoluna giebileceği iddiası geliyor.
Türk siyaseti ne yazık ki geçmişte bu kötü uygulamanın örnekleriyle dolu. Evet, 28 Şubat’ta RefahYol iktidarının milletvekili transferleri yoluyla çökertilmesi ve DTP’nin bu şekilde kurulu bir sonraki hükümete ortak olması örneği var hafızalarda.
Daha önce bir de Güneş Motel Olayı var, 1977’den kalan. Bülent Ecevit’in az farkla kaçırdığı tek parti CHP iktidarını sağlamak için AP’den istifa eden 10 milletvekiline bakanlık vermek yoluyla kurduğu hükümet.
Yapanlara ve ülkeye hiç bir hayır getirmediği görülen bu girişimleri Davutoğlu kesin bir lisanla hem reddediyor, hem kınıyor. AK Parti çevreleri, Tuğrul Türkeş örneğini“münferit” buluyor, bu senaryoyu “sözü edilmeye dahi değmez” diyerek tartışmaktan kaçınıyor.
ERDOĞAN'IN KAYBEDECEKLERİ DAHA FAZLA
öte yandan AK Parti herhangi bir partiyle koalisyon kuracak olsa AK parti yine iktidarda olacak, ama Erdoğan sanki Anayasa değişmiş gibi başkanlık yetkileri kullanamayacak.
Yani koalisyon hükümeti kurulması halinde Erdoğan’ın kaybedecekleri, AK Parti’nin, transfer senaryosunu reddeden Davutoğlu’nun kaybedeceklerinden çok daha fazla.
ERDOĞAN HüKüMETİ KURMA GöREVİNİ DAVUTOĞLU'NA DEĞİL DE....
Bir başka senaryo, Erdoğan’ın 1 Kasım’dan sonra hükümeti kurma görevini Davutoğlu’na vermeyeceği, kendisine daha yakın gördüğü bir başka isme verebileceği.
Anayasa buna izin veriyor, başbakanın parti genel başkanı olması gerekmiyor, Meclis üyesi olması yetiyor.
AK Parti çevreleri bu “gri” senaryoyu da “Olur mu öyle şey? Meşru süreçler işleyecek” diye ikna etmeye çalışarak reddediyor.
BEŞİNCİ PARTİ İDDİALARI
İşte MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ortaya attığı “Beşinci parti” iddiası da böyle bir
senaryoda anlam kazanıyor.
Beşinci Parti deyince genel olarak anlaşılan, AK Parti’nin gidişinden rahatsız olan isimlerin Abdullah Gül, Bülent Arınç ve diğer dışarı itilmiş kurucu isimler trafında biraraya gelip yeni bir parti kurması, AK Parti’ye alternatif bir merkez sağ hareket, belki bir “İkinci özal Partisi” kurmasıdır.
Oysa bir de böyle bir partinin diğer partilerden alacağı isimlerle AK Parti’ye koalisyon ortağı olma ihtimali, yani yine Erdoğan’ın başkanlık hedefini destekleyecek bir “hülle partisine” dönüşmesi ihtimali var, ki o durumda Gül muhtemelen bu işin içinde olmayacaktır.
Bu senaryo da beyaz değil, gridir; şeffaf değil, kapılar ardında, gölgelerde yürütülecek bir süreçtir.
Ve bir gri senaryo daha...
Anayasa’nın 114’üncü maddesi, seçimlerin yenilenmesine karar verildiği takdirde kurulacak geçici hükümetin, yani halen başbakanlığını Davutoğlu’nun yürüttüğü hükümetin “seçim süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife göreceğini” söylüyor.
Yani 1 Kasım’da yeni seçilecek vekillerle yeni Meclis toplandığı zaman bu hükümet geçersiz kalacak.
O zaman ne olacak?
Muhtemelen Erdoğan Davutoğlu’nu çağırıp yeni hükümet kurulana dek görevde kalmasını isteyecek, o da kendisine gösterilen bu güven ve teveccühten dolayı teşekkür edecek.
Peki, daha sonra ne olacak?
Ankara’daki gri senaryolara göre yeni görevlendirme için “acele etmeyecek”; tıpkı 7 Haziran sonrasında Meclis Başkanı seçimi ve Divan oluşmasını beklediği gibi, bir süre gelişmeleri izlemesi muhtemel.
Ardından görevi ya Davutoğlu’na, ya da yukarıdaki senaryolarda iddia edildiği üzere bir başka AK Partiliye verecek.
O arada 15-16 Kasım’da Antalya’da yapılacak G20 Zirvesinde dünya liderlerini ağırlayacak, yürütme yetkisinin kimde olduğu tartışmasına muhatap olmadan Suriye’nin geleceğinden Avrupa Birliği ile ilişkilere dek konuları –bir sonraki hükümetin devam ettirmesi için- müzakere edecek.
Zaten AK Parti o arada ya seçimden tek parti çıkmış, ya da aradaki farkı kapatmışsa, Erdoğan için sorun kalmayacak, hükümet güvenoyu alacak, bambaşka bir Türkiye başlayacak.
O Türkiye Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın geçen hafta Kanada’daki bir AK Parti toplantısında öne sürdüğü üzere Erdoğan’ın sadece başkan değil, Müslümanların halifesi sayılacağı bir Türkiye midir? Onu şimdi aklımıza getirmeyelim bile. Ama başka bir Türkiye olacağı kesin.
AK PARTİ TEK BAŞINA HüKüMET KURAMAZSA...
Peki ya AK Parti tek başına hükümet kuramaz, koalisyona da yanaşmaz ve bir azınlık hükümetini güvenoyuna sunarsa?
Bu durumda azınlıkta olmasına rağmen yine güvenoyu alabilirse (ki bu da mümkündür) biraz zayıflayacak olsa da yine tek başına iktidar senaryosuna döneriz.
Yok güvenoyu alamazsa, Erdoğan bir koalisyonu zorlamak üzere, diyelim CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hükümeti kurma görevi vermektense, siyasi ve ekonomik sonuçlarını da ikinci plana iterek ülkeyi yeniden bir seçime taşır mı?
Ben buna ihtimal vermek istemem, ama gri senaryolara göre mümkün, tabii 1 Kasım’dan çıkacak sonuca göre.
Yoksa siyasi tarih, tıpkı 7 Haziran’da görüldüğü gibi evdeki hesapların çarşıya uymamasının tarihidir.