Erzurum'da bir kış masalı!

Yazarımız Yıldıray Yıldız, yazdı...

Erzurum Güncel- ERZURUM'DAN BİR KIŞ MASALIGündönümü, adından da anlaşıldığı gibi, mevsimin yaza veya kışa dönmeye başladığı dönüm noktalarıdır. Yirmi bir Ekim’deki gündönümü ise yazın bitip kışın başlayacağını hatırlatır. Günün dönmesinden itibaren günler yavaş yavaş kısalmaya, aksine geceler de uzamaya başlar. En uzun gecelerin yaşandığı Aralık ve Ocak aylarında günlerin nasıl bittiğini anlayamayız, ama geceler de hiç bitmeyecekmiş gibi uzar gider; bu sebeple çok verimlidir. İlmi faaliyetler için en uygun zamanlar, kış geceleridir. Erzurum’un uzun kış gecelerinde vakit geçirmenin en iyi yolu, misafirliğe gitmekti. Aslında bir eğitim aracı olması gereken, fakat şimdilerde, zaman öldürmek için kullanılan televizyonun bulunmadığı yıllardan bahsediyorum. Sözünü ettiğim yıllar, bin dokuz yüz altmışlı yılların sonraları... O yıllarda TV henüz Erzurum’a uğramamıştı; bırakın TV’yi, radyo bile birçok evde yoktu. Telefon ise sadece devletin önemli kademelerinde görev yapanların evlerinde bulunurdu. Zaten telefon alabilmek öyle kolay da değildi. Bu yüzden misafirliklere gidilirken ya gündüzden evin çocuklarından biriyle, “müsaitseniz akşama size geleceğiz” diye haber gönderilirdi, ya da çat kapı gidilirdi. Haber gönderilerek gidildiğinde ikramda sınır bulunmazdı. Bu, ya yemekli bir misafirlik olurdu yahut da pastalı, keteli, çörekli. Çat kapı gidildiğinde ise misafir gidilen ev sahipleri dipte köşede hazır olan ne varsa onlardan ikram ederlerdi. O günlerin ısınma aracı da şimdiki gibi kalorifer değildi. Günümüz çocuklarının çoğunun bilmediği sobalarla ısınılırdı. Sobalar da türlü türlüydü. Ama kuzine sobaların keyfine diyecek yoktu. Çünkü fırınında her türlü hamur işi pişirilebildiği gibi, közlüğünde de hem patates közlemesi, hem de hamsi buğulaması yapılabilirdi. İster misafirliklerde olsun, ister evde ailece olsun kış günlerinin tadına doyulmaz bir keyfi de mısır patlağı idi. Mısır, evde de patlatılıp yenilebilirdi ama sokaktan alınanın tadı daha bir başkaydı. Çoğunlukla bu işten geçimini sağlayanlarca yapılan mısır patlağı, “eğlence” ve “pilav” adıyla satılırdı. Gerçekten de yemesi eğlenceli olan mısır patlağı, “god” adı verilen büyük bardaklarla (kupa) ve godu beş kuruştan olmak üzere, ahenkli bir seslendirmeyle satışa sunulur ve satıcının sesini işiten herkesi adeta kendinden geçirirdi. Akşamın veya gecenin bir vaktinde soğuktan titreyen ama yine de içeridekilere duyuracak kadar gür çıkan bir ses “eğlence, eğlenceeee; pilav geldiii, pilav geldiiii. Godi da beşeeee, godi da beşeeee. Eğlenceeee” diye bağırırdı. Yine kış gecelerinin Erzurum’daki en önemli etkinliklerinden biri de “tel helvası” çekmekti. Bir kere tel helvası, az kişiyle çekilemez. Kalabalık bir topluluk gereklidir. Bu yüzden ilk olarak birkaç aile bir araya gelince bu işe girişilir. Zaten işin eğlencesi de buradadır. Kalabalık, gırgır, şamata olmadan helva çekmenin tadı olmaz. Şimdilerde Erzurum’da ne o eski kışlar var, ne doğru dürüst kar yağışı var, ne de o eski soğuklar. Kışın hafif geçmesi güzel tabii ama o eski muhabbetler de yok.Artık evlerde tel helvası da çekilmiyor. Aslında tel helvası çekmek, bir araya gelebilmenin bahanesidir. Maksat gönülleri hoş etmektir. Hani meşhur deyimiyle “gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül muhabbet ister, kahve bahane.”

Erzurum Haberleri