Mustafa Kemal Paşa’nın, (Buradan birileri niye Atatürk demiyorsun, türünden saçma sapan bir sonuç çıkarmasın. Zira Mustafa Kemal Paşa Erzurum’a geldiğinde henüz Atatürk değildi. Bu sebeple o tarihteki unvanıyla hitap ettim.) Erzurum Kongresi’ne katılması ve 14 gün süren görüşmeler sonucunda, “…himaye ve manda kabul edilemez” sözünü söylemesinden mülhem…
Çok partili hayata geçtiğimizde Menderes, Demokrat Parti’nin seçim çalışmasını Erzurum’dan başlatmıştı.
Sonraki yıllarda Menderes’in bu tavrı, sağ partiler için bir gelenek oldu.
Demirel de, Özal da, Erbakan da Türkeş de seçim olduğunda ilk mitinglerini o geleneğe uygun olarak Erzurum’da yapardı.
2002 yılında AK Parti de aynı yolu izledi…
Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti’yi henüz kurmuştu ki soluğu Erzurum’da almıştı ve seçime giden süreçte de ilk mitinglerinden birini burada yapmıştı.
Bütün bunları niye mi hatırlatıyorum?
Şunun için:
Ortada henüz bir seçim yokken irili ufaklı tüm muhalefet partileri Erzurum’a özel bir parantez açma ihtiyacı duyuyor.
Kesinlikte yanlış bir şey değil; bilakis olması gereken tam olarak bu…
Biz yaştakiler çok iyi bilecektir.
Erzurum’un adı, ülke genelinde “sağın kalesi” yahut da “mütedeyyin-milliyetçi şehir” diye tescillendiğinden (özellikle 80’den sonra) sol partiler Erzurum’a pek de itibar etmezlerdi!
“Nasılsa oy alamıyoruz, vekil çıkaramıyoruz!”
Niye böyle diye kafa yormak yerine, işin kolayına kaçıp kendilerini sahillere vururlardı!
Öyle ya, Erzurum’un dondurucu soğuğunda miting yapacağına sahilde kısa kollu gömlekle güneşle dans etmek daha şenlikli!
Neyse…
Vaziyet artık gösteriyor ki, sol partiler başta olmak üzere, yeni kurulan ve eskiden gelen tüm partiler, Erzurum’un ıskalanmaması gerektiği kanaatine varmışlar.
İyi de…
Erzurum ne durumda?
Yani Erzurum artık “sağın kalesi” olmaktan vaz mı geçti ki, ha bire önüne gelen pastadan pay almanın peşine düştü?
Farkındayım…
Birileri yine hop oturup hop kalkacak hatta kimi terbiyesizler de klavyelerin başına geçip sahte hesaplardan küfredecekler.
Hiç umurumda değil.
Benim kanaatim şudur:
Erzurum halkı (yaşadığı bunca ekonomik soruna rağmen) hala ne AK Parti’den ne de MHP’den vazgeçmiş değil.
Eskilerin ifadesiyle, Erzurumlunun sıdkı ne Erdoğan’dan ne de Bahçeli’den sıyrılmadı ki, Kılıçdaroğlu’nun erketelerine kucak açsın…
(Hoş aklı başında olan herkes farkındaki o erketelerin bir kısmı, tamamen varlık sebeplerini AK Parti düşmanı olan FETÖ’cülere ve FETÖ sempatizanlarına dayamış!
İnanıyorlar ki FETÖ’cüler bize oy verirse iktidar oluruz!
Tamam; şüphe yok ki FETÖ’cüler onlara ölümüne oy verecek, fakat bu ölümüne oy oranı, onları ancak yüzde sıfır bilmem kaç oranına getirir; yani iktidar onlar için Kafdağı’nın arkasında bile değil. )
20 yıl önce bu şehir ne haldeydi şimdi ne halde…
İzan, irfan ve vicdan sahibi herkes bu hakikati görüp bilmekle beraber, bugünlerde canını yakan ekonomik krizi de elbette iliklerine kadar yaşıyor.
Lakin bu insanlar görüyor ki bu kriz, hükümetin Erzurum'a dönük izlediği yanlış politikaların bir sonucu değil; ülke hatta dünya çapında yaşanan bir felaketin tezahürüdür.
Bütün bunlara rağmen kurulan yeni partilerin evvelemirde de klasik sol partilerin Erzurum’a ehemmiyet vermesi samimi söylüyorum saygıdeğer bir siyasettir.
Oy alırlar almazlar, bahsi diğer…
Unutmayalım ki, oy da istenmeden verilecek bir şey değil.
Yine kızacaklar, ama söylemeden geçemeyeceğim:
Bu partiler Erzurum’a çat kapı gelip gidiyorlar; iyi hoş da dikkat ettim hiç biri Erzurum’a münhasır orijinal bir şey söylemiyor.
“…Tayyip gitsin de hele” diye söze başlıyorlar, “…sonrası Allah kerim” diye bitiriyorlar.
Güzel de sayın liderler…
Size dostça bir öneride bulunayım:
Erzurumlu basiret sahibidir.
Asla yağmurdan kurtulmak için doluya yakalanmayı istemez.
Çünkü bu şehir, Cumhuriyet’e kadar neredeyse ortalama elli yılda bir işgal görmüş bir şehirdir.
Dolayısıyla Erzurumlu sağlamasını yapmadığı hiçbir hesaba kati gözüyle bakmaz.
Gelin gidin eyvallah; başımızın üstünde yeriniz var…
Ama bize Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları ve söylediklerinin üstünde bir şey deyin ki, meylimiz sizden yana olsun…
Söverek, hakaret ederek, suçlayarak, iftira atarak bir sonuç alınmaz.
Bizi inandırın ve ümitlendirin…