Tabii bunun ‘Doktor Jivago’su var, ‘Love Story’si var, ‘Shine’ı, ‘Star Wars’ı, ‘Eşkıya’sı, ‘Neredesin Firuze’si derken örneklemenin ucu bucağı yok. Çünkü sette rolüne hazırlanan oyuncuların, canlı çalınan piyano parçalarıyla havaya sokulduğu sessiz film dönemlerinden bu yana sinema ve müzik birbirini sırtlıyor ve film müziği kavramı her iki sanat için de gün geçtikçe genişleyen ve karmaşıklaşan bir yan dal haline dönüşüyor. O yüzden ‘skor’, ‘soundtrack’, ‘dip müzik’ gibi terimlerin tarihine ve boyumu aşan teknik detaylarına girmek yerine bu anlamda çok taze ve işlevsel iki örneğe değinmek istiyorum.Sözünü ettiğim müzikler, çalışkan sinemamızın çalışkan isimlerinden Cemal Şan’ın iki hafta arayla gösterime giren filmleri ‘Sonsuz’ ve ‘Acı’ya ait. Her iki filmin Engin Arslan, Nail Yurtsever ve Cem Tuncer tarafından hazırlanmış orijinal müziklerinin albümleri ENC Müzik etiketiyle geçen haftalarda yayınlandı. Böylelikle de sahiplerinin isimlerinin baş harflerinden adını alan nurtopu gibi bir firmamız daha oldu. Ad koyma kısmı bir yana ENC’nin ta kendisi olan Engin Arslan, Nail Yurtsever ve Cem Tuncer zaten 1996’dan beri birlikte çalışıyor. Üçlünün Cemal Şan’la bir araya gelişi ise yönetmenin ‘Aşk Üçlemesi’nin son iki filmi olan ‘Dilber’in 8 Günü’ ve ‘Ali’nin 8 Günü’ne rastlıyor. 2009’un İstanbul, Ankara, Altın Koza, Bursa ve Erzurum film festivallerinde ‘en iyi müzik ödülleri’nin tümünü toplayan bu üçlünün ayrı müzik disiplinlerindeki hakimiyeti ve bestecilik yönünden çeşitliliği en büyük avantajları olarak görülüyor. Bir araya geldiklerinde tek kişi gibi hareket edebiliyor olmaları da cabası.ENC adamları yeryüzündeki bütün tınılardan besleniyor olsalar da kolayca fark edebileceğiniz üzere hepsinin ayrı ayrı ilgi duyup biraz torpil yaptığı türler de mevcut. Engin tambur, lavta ve bağlama ailesi hakkında olağanüstü bir birikime ve ilgiye sahip. Nail; Doğu kültürünü Batı müziği ile harmanlıyor ve içindeki doğuyu piyanosuyla çalıyor. Daha önemlisi enteresan fikirler üretip kayıtların teknik anlamda en iyi şekilde tamamlanmasını sağlıyor. Caz gitaristi olan Cem ise Batı armonisiyle haşır neşir olduğu için ekibe kompozisyon ve aranjman anlamında alternatif çatılar kuruyor. Gelelim ENC’nin en yeni ‘OST’lerine.*Filmlerin ruhunu anlatıyor‘Sonsuz’ ve ‘Acı’ müzikleri her şeyden önce, görüntüden bağımsız ve görüntüye bağlı olarak ağrılı, kaygılı, korkulu, dirençli, bitkin, aşık, muzip, yoksun vs. ruh hallerinin hepsini izleyiciye birebir aktarabildiği, yani psikolojik potansiyeli sonuna kadar değerlendirebildiği için gayet başarılı. Özellikle görüntüden bağımsız dilimlerde lavta, çello, duduk gibi enstrümanların seslerinin yükseklik ve tını özelliklerinden faydalanarak hüzün hakim temanın sürekli beslenebiliyor olması izleyicinin müziklerle yakınlaşmasını sağlıyor. Aynı amaca, daha sık kullanılan bir yöntem olarak armoni ve ritmle oynayarak ulaşabilecekleri yerde- minör modlar kullanarak- ses çeşitliliğinin genliğiyle ulaşmaları, zihnimizin hem çok tanıdık hem de sıradışı bir logaritma kurmasına olanak tanıyor.Kısaca söylemek gerekirse bu müzikler sayesinde her iki filmin konularının içine sürüklenip, tempoya uygun adım ortak olabiliyoruz. Bir bakıyoruz Serhan veya Volkan da, Nesrin veya dede de biz olmuşuz. Hele ki ‘Acı’da ‘Cemal’in Acısı’, ‘Doğunun Acısı’, ‘Gökyüzünde Dans’, ‘Nesrin Ölüm’ temalarındaki müzikler, yönetmenin sinema dilini ciddi ciddi pekiştiriyor. Zaten iyi bir film müziğinden beklentimizi hikayenin içeriğini desteklemesiyle sınırlamayıp, filmin gramerine yaptığı katkıyla ölçüyoruz. Bu bağlamda ‘Sonsuz’da Aziz Şenses’in seslendirdiği ‘Gökyüzünde Tüten Olsam’a dikkat çekmekte fayda var. Çünkü özgün yapıt değil, anonim bir türkü olan bu parçanın filme kattığı anlam neredeyse filmin biçimini yeniliyor. Ve hatta ayıptır söylemesi, filmin bazı eksiklerini telafi ediyor.Bu arada melodramatik ve dahi serüvenlere kul atmosfer içindeki ayrıksı otu misali ‘Fıçıdaki Kedi’, gerilimi hınzırlıkla dengelediği için Sonsuz’un en doğru temalarından biri. Bir de ne yazık ki dillendirmeden geçemeyeceğim; ‘Sonsuz’un açılışını yapan aynı isimli parçada Leman Sam’ın had safhada pes giren sesi ve mat, tedirgin söyleyişi müzik ve vokal uyumsuzluğuna ideal örnek oluşturduğu gibi tüylerimi her seferinde diken diken ediyor. Şevval Sam’ın sözlerine Engin Arslan’ın yaptığı güzel müziği, mutlaka başka bir vokalden dinlemek için sabırsızlanıyorum. Ancak genel olarak baktığımızda ‘Sonsuz’ ve ‘Acı’nın çoğu enstrümantal müziklerini adres gösterdikleri içeriğe kancalanarak, olmayan bir metnin ritmini tutturdukları ve bunları melodi ritmleriyle kendiliğindenmişçesine öpüştürdükleri için seviyorum.Son olarak ‘Sonsuz ve Acı’nın ‘orijinal film müzikleri’ CD’lerini filmleri izlemeden önce dinlerseniz, filmlerin ritm ve içeriğiyle ilgili doğru fikirler edinebilirsiniz. Kaldı ki parçaların hemen hepsinin bu filmler için yazılmış yapıtlar olduğu gerçeğinden saparsak dahi bu iki CD’nin temiz birer new age, fusion, etnik caz repertuarı olduğunu söyleyebilirim. ‘Sonsuz’ ile ‘Acı’nın müziklerine el atması ve Engin Çeber’e ithaf ettiği emeklerinden ötürü Cemal Şan’a teşekkür etmesi benden, bunların sinema sanatı ve sanayisi açısından değerlendirmesi başkasından olsun.*OST-Original Soundtrack: Orijinal Fim Müziği